Kadın hakları savunucusu Alataş: ADEM’ler cinsiyet eşitsizliği üretiyor

  • kadın
  • 09:02 15 Kasım 2022
  • |
img
AMED - Belediyelere atanan kayyımların kapattığı kadın kurumları yerine ikame ettirilen ADEM’lerin iktidar odaklı ve sorunun bir parçası olduğuna dikkati çeken kadın hakları savunucusu Mükaddes Alataş, “ADEM’ler cinsiyet eşitsizliği üretiyor” dedi.
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) eşbaşkanlık sistemiyle ilk defa katıldığı 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde Wan, Amed, Merdîn, Bedlîs, Sert, Şirnex, İdir, Dersîm, Colemerg, ve Agirî olmak üzere toplamda 11 ilin belediye başkanlığını kazandı. Seçimlerden 2016’ya kadar kısa bir göre süresinde eşbaşkanlık perspektifiyle kadınlara yönelik çok sayıda dernek, kooperatif, sığınma evi ve binlerce kişiye istihdam alanı sağladı. Kamusal alanda kadınlara sağlanan pozitif ayrımcılık 16 Kasım 2016 tarihinde AKP tarafından atanan kayyımlarla kesintiye uğradı ve kadınların tüm kazanımları bertaraf edildi. Bu süre içerisinde kadınlar için kurulan tüm atölyeler, sığınma evleri, kız öğrenci yurtları ve kadın yaşam merkezlerinin kapısına kilit vuruldu.
 
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve kayyımlar kapattıkları kadın kurumları yerine, 2019 yılı Mart sonu itibariyle 31 ilde Aile Destek Merkezleri’ni (ADEM) açtı. Kadın kurumları yerine açılan ADEM’lerin devlet, millet, din gibi Türk- İslam sentezine odaklı çalışmalar yürütmesi dikkat çekiyor. Kadın hakları savunucusu Mukaddes Alataş, kapatılan kadın kurumlarını ve yerine ikame ettirilmeye çalışılan ADEM’leri değerlendirdi.
 
‘KADINLAR EVE HAPSEDİLMİŞTİ’
 
Kayyımların ilk icraatlarının kadın kazanımları olduğuna dikkati çeken Alataş, “Bildiğiniz gibi yerel yönetimlerin birçoğuna kayyumlar atandı ve yerel yönetimlere bağlı kadın merkezleri vardı. Kadın merkezlerini esas amacı, kadınlara sosyal, siyasal, kültürel her türlü alandan uzaklaştıran zihniyete karşı kadınları yeniden bu alanlara çekme. Kadınların yeniden kendi yaşam ve haklarıyla ilgili söz sahibi olmaları, aktif mücadelede rol oynamaları gerekiyordu. Ayrıca en önemlisi kadınların eşit temsiliyeti nasıl olabilirdi? Bunun için gerek kadına yönelik şiddetle mücadelede gerekse kadınların eve hapsedilmesinde ve kadınların toplumsal cinsiyet rollerinin ön gördüğü işleri yapmasından kaynaklı sorunlar vardı. Kadınlar evlere hapsedilmişti. İşte yerel yönetimlere bağlı kadın merkezleri bu amaca hizmet etmek için açılmıştı.
 
SÜNNİ ATAERKİL YERLERİ
 
Kayyımlar geldikten sonra ilk önce bu alana yönelik bir baskı oluşturdu. Kadın merkezlerinin tamamını kapattılar, çalışanların birçoğunu da gözaltına aldılar, tutukladılar, haklarında dava açtılar. Korkutmaya ve sindirmeye çalıştılar. Bunun asıl sebebi şu; bu iktidarın Sünni ataerkil sağcı ve İslamcı bir ideolojiye sahip. Kendi ideolojisini buralarda inşa etmek üzerine ilk ayağını buralardan başladı. Bu yüzden kadın kazanımlarına saldırısını gerçekleştirdi. Saldırıyı gerçekleştirdikten sonra ADEM denilen şeyleri açtı. Çünkü aile dediğimiz kurumsal yapıların olması gerektiğini düşünüyor” diye belirtti.
 
‘AİLE DEVLETİN PROTOTİPİDİR’
 
“Aile dediğimiz kurumsal yapılar tamamen devletin prototipidir” diye devam eten Alataş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ailede hiyerarşik bir ilişki vardır. Ailede söz ve karar üreten her zaman erkektir. Dolayısıyla kadın yine toplumsal cinsiyet rollerine hapsedilmiş bir yerdedir. Bu siyasal iktidarın işine gelen bir sistemdir ve ideolojilerini de buradan besliyorlar. Hem buradan besleniyorlar hem de buraları besliyorlar. Buraları kapatıp yerine kendi zihniyetlerini temsil eden ADEM’ler oluşturdular. Sanki ADEM’lerde şiddete uğrayan aile bireylerinin hepsi varmış gibi. Erkek kimin şiddetine maruz kalıyor? Kadının ya da çocuğun şiddetine mi maruz kalıyor? Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı kadın her zaman şiddete maruz kalan kesimdir. Sistemler her zaman toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı bu şiddeti besler ve erkekte oradan beslenir. Dolayısıyla kadın her zaman bu kısır döngünün içerisinde şiddetin her türlüsüne maruz kalmaktadır.”
 
‘ADEM’LER ÇÖZÜM YERLERİ DEĞİL’
 
ADEM’lerin kadınlar için çözüm yeri olmadığını vurgulayan Alataş, şunları ifade etti: “Kadına yönelik şiddet ADEM’lerin içerisinde çözülecek bir sorun değildir. Kadın bilinciyle yürütülen, kadınların eşitlik mücadelesiyle yürütülen ve buradan bakılan perspektiflerle kadınlar şiddetten uzaklaştırılabilir. O yüzden de ADEM’lerin zihniyeti birazcık kendi ideolojilerine hizmet eden, ataerkil sistemin oluşturmuş olduğu aileye hizmet eden bir yapıdır ve birbirini besliyor. Kadın özgürlük mücadelesini veren kadınlar ise bu yapıları kadına yönelik şiddeti ve kadın haklarını yok gören bir yerden geldiğini düşünüyor. Dolayısıyla bunu her platformda dile getiriyoruz. Her alanda ve sokakta daha çok kadın sorunun çözülmesi için daha özgürlükçü yaklaşmak gerektiğini daha doğru perspektiflerle gitmek, bununla mücadele edilmesini gerektiğini düşünüyoruz.”
 
‘CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİNİ ÜRETİYORLAR’
 
ADEM isminin seçilmesinin de tesadüf olmadığını sözlerine ekleyen Alataş, “Bu ismin seçilmesi de tesadüf değil çünkü bu yerler ideolojik ve politiktir. Onların kendi ideolojik ve politik perspektifleri bu. Toplumu ve sistemleri oluştururken böyle yaklaşıyorlar. Buralar toplumsal cinsiyet eşitsizliğini üreten kurumlardır. Kadına biçilen rolleri besleyen kurumlardır. Kadına yönelik şiddetle mücadelenin kurumlarını ve politikalarını farklı bir biçimde oluşturmak gerekiyor” şeklinde açıkladı. 
 
‘GÜÇ BİRLİĞİ OLUŞTURMALIYIZ’
 
“Hak temelli mücadeleler hakikattir” ifadelerinde bulunan Alataş, “Yani hakikatin çok önemli bir varlığıdır. Hak, hakikati hakikat de hakkı var eder. Dolayısıyla buralarda çok ciddi mücadele etmeliyiz. Bu yüzden kadınlarla güç birliği oluşturmak gerekiyor. Sokaklarda söylemlerimizi güçlü söylememiz gerekiyor. Sokakta buna isyan etmemiz gerekiyor. Buna karşı örgütlü mücadele yürütmemiz gerekiyor. Her platformda bu zihniyetin çarpıklığını ve neler ürettiğini söylememiz gerekiyor. Yani kadın cinayetleri bireysel değildir. Her gün bir, iki, üç kadın öldürüyor. Sebep ne olursa olsun hiçbir önemi yok kadınlar öldürülüyor. Bunu mutlaka her platformda dile getirip karşı çıkmak gerekiyor” dedi. 
 
MÜCADELEYİ SOKAĞA TAŞIRMALIYIZ
 
Politik bir mücadele yürütülmesi gerektiğine vurgu yapan Alataş, “Çünkü özel alan politiktir diyoruz dolayısıyla kadının pantolon giymesinden ya da başka bir şey yapmasından ya da ataerkil sisteme karşı çıktığından kaynaklı öldürülüyor. Bunların tamamı politiktir. Her platformda özellikle kadın mücadelesini güçlendirmek, sokağa taşımak ve erkekleri de buna dahil etmekten geçiyor. Yani herkesin bu alanda bir söz üretmesi gerekiyor. Hiçbir şey kendiliğinden yola girmez ve düzelmez. Mücadele etmeden, zorlamadan o bariyerleri yıkmadan hiçbir şey düzelmez” ifadelerini kullandı. 
 
‘MEKANLARDAN İBARET DEĞİL’
 
Kurumların ideolojilerin üretildiği yerler olduğunu hatırlatan Alataş, sözlerini şöyle tamamladı: “Toplanma alanlarıdır ve oralarda siyaset, ideoloji üretirsin ve bunu sokağa ya da başka yere taşırsın. Buradan gelen bir baskı bütün bu şeyleri yok etmiş olabilir mi? Edemez, görüyorsunuz salonlarımız tıka basa doluyor. Mücadele yürüten kadınlar daha da güçlendi. Çünkü inanılmaz bir yok etme politikasına biz de o güçte bir varlık mücadelesi sürdürüyoruz. Elbette ki mücadele duvarlardan ve mekanlardan ibaret değil tamamen düşünce ve pratikten ibarettir. Bunun düşünce de ve pratikte yansımasını mutlaka sokaklarda göstermeliyiz. Batı’da feminist gece yürüyüşleri yapıyorlar, kadın merkezlerini açıyorlar, her zaman sokaklardalar, sanal medyayı çok etkin kullanıyorlar. Yani ulaşabildiğimiz ve kullanabildiğimiz her yeri çok etkin kullanmamız gerekiyor. Bu bizim evrensel hakkımız. Bizim hakikatimizdir. Ya bu hakikatle yüzleşeceğiz ya da yok olacağız.”
 
MA / Eylem Akdağ