ANKARA - Minerva Mirabal'in kızı ve insan hakları aktivisti Minou Tavárez Mirabal, kadın mücadelesinin özünde umut ve dayanışma olduğunu belirterek, İran’da kadınların rejime karşı mücadelesinin ilham kaynağı olduğunu söyledi.
Türkiye Barolar Birliği (TTB), 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında “Kadınların Adalete Erişimi” konulu panel düzenledi. Diktatör Rafael Trujillo yönetimindeki Dominik Cumhuriyeti’ne karşı mücadele veren ve “Mirabal Kardeşler” olarak bilinen Patria, Minerva, Maria’nın anıldığı panelde, Minerva’nın kızı insan hakları aktivisti Minou Tavárez Mirabal konuşmacı olarak yer aldı.
TTB, Av. Teoman Evren Konferansı Salonu’nda yapılan panele, Dominik, Zimbabve, Lüksemburg, Güney Afrika ve Filipinler Büyükelçiliği, Avrupa Birliği (AB) Delegasyonu, Birleşmiş Milletler (BM) Kadın Birimi ile pek çok siyasi parti ve kadın örgütü katılım sağladı.
MİRABAL KARDEŞLERİN MÜCADELESİ
TTB Başkan Yardımcısı Av. Sibel Suiçmez, kadının varlık mücadelesinin bedellerle dolu ve devam eden bir mücadele olduğunu belirterek, bu mücadelesinin onurlu, eşit bir yaşam ve demokrasi mücadelesi olduğunu vurguladı. Kadın mücadelesinde ortak yanın mücadele azmi olduğunu söyleyen Suiçmez, şöyle devam etti: “Mirabal kardeşlerin fedakârlığı önce Dominik Cumhuriyeti’ni sonra dünyayı değiştirdi. Tüm dünyada savaşlar kadına yönelik şiddetin her türlüsünü arttırmaya devam ediyor. Türkiye’de de kadın cinayetleri hızla artıyor. Buradan İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmeyeceğimizi bir kez daha haykırmak istiyorum. Dün olduğu gibi bugün de barolarımız, kadının adalete erişiminin önündeki engelleri kaldırmaya devam edecektir.”
Dominik Büyükelçiliği adına söz alan Elçi Müsteşarı Lalia Gonzalez, “Mirabal kardeşler, dünya genelinde kadınlar ve insan hakları için bir simge haline geldi” dedi.
‘HER GÜN ŞİDDETLE MÜCADELE GÜNÜDÜR’
TBB Başkanı Erinç Sağkan, Mirabal kardeşlerin evrenselleştiği vurgusunda bulundu. Örgütlü ve destekli şiddete karşı zaferin dayanışma ve mücadele ile var olabileceğini belirten Sağkan, “Kadına karşı şiddetin her geçen gün arttığı bu topraklarda 365 gün şiddetle mücadele günüdür. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmeyeceğiz” diye konuştu.
‘KADIN MÜCADELESİNDE UMUT VE DAYANIŞMA VAR’
Akademisyen Eylem Ümit Atılagan’ın moderatörlüğünde gerçekleştirilen panelde konuşan Minou Tavárez Mirabal, yaptığı çalışmalar kapsamında gittiği bölgelere ilişkin deneyimlerini aktardı. Devlet şiddetine, cinayetlerine ve soykırımına, insanlığa karşı suçlara maruz kalan mağdurlarda inatçı bir iyimserliğin olduğunu aktaran Mirabal, pes etmeyen iyimserliğin ilham kaynağı olduğunu belirtti. Kendisinin de inatçı bir iyimser olduğunu belirten Mirabal, “Annem ve teyzelerim bize duydukları sevgiye karşı bir savaş verdi. Bizim yaşadığımız dünyanın adil bir dünya olmasını istiyorlardı. Haklarımızın olmasını ve kullanabilmemizi istiyorlardı. Ben iyimser olmazsam onların mirasına sahip çıkmıyorum demektir. Kadınların mücadelesinin özünde umut ve dayanışma vardır. Feminizmin tarihinde bunu görürsünüz. Kadının mücadelesi dünyanın her yerinde devam ediyor çünkü kuşkusuz bir ilerleme kaydettik. Ancak daha sona varmadık, yeni başladık” şeklinde konuştu.
‘DÜNYADAKİ MÜCADELELER BİZİM MÜCADELEMİZ’
Mirabal, İran’da kadınlar öncülüğünde rejime karşı sürdürülen mücadelenin ilham kaynağı olduğunu belirtti. Dünyada artan kadın cinayeti oranına da değinen Mirabal, “Kadına karşı şiddet istisna haline gelecek. Biz bu umudu beslemek zorundayız. İran ve Afganistan’da kadınlar bakımından şartları kötü olmasına rağmen direniş örgütlüyor. Benim ülkemde 36 saatte bir 1 kadın öldürülüyor. Biz buna karşı mücadele etmeliyiz. Dünyadaki bütün mücadeleler bizim mücadelemiz, bizim olmalı. Sizin gözlerinizde ‘Türkiye İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilmez’ dediğinizi gördüm. Bunu çok güçlü ifadelerle de vurguladınız. Biz de nerede olursak olalım, bunu desteklemek zorundayız. Bu kararı alanların ‘bunun bedeli ağır olacak demeleri lazım’ demesi lazım. Sesinizi yükseltirseniz, bunu da anlayacaklardır” diye konuştu.
‘YASALAR KAĞIT ÜZERİNDEKİ MÜREKEPTEN İBARET’
Adalete erişimin kadınlar için yeni bir kavram olduğunun altını çizen Mirabal, uluslararası yasalara rağmen bir savaş yaşandığında ilk olarak kadınların bundan zarar gördüğünü söyledi. Mirabal, şunları söyledi: “Yasaları, kadına karşı şiddetin varlığını kabul ediyor, buna yönelik bir sürü yasa yapıyoruz ama bu yasalar sistemlerimizde uygulanmıyor. Dolayısıyla bunlar kağıt üzerindeki mürekkepten ibaret. Karşılaştığımızın mücadelenin bir zorluğu da bu. Kurumlarda uzmanlaşmış savcılar ve polisler olması gerekirken, kadınlar gerçek hayatta oraya vardığı, bir hak ihlalinden bahsettiği zaman ‘Bir şey olmaz, kocanla aranızda anlaşın, özel hayatınız, kendiniz çözmeye çalışın’ diyorlar. Bir iki ay sonra kadın öldürülüyor, kurbanların sayısı artıyor. Bizler kadınlar olarak kurban sayısına fazla odaklanıyoruz. Burası avukatlar ile dolu bir mekan. İçeri giren, hüküm giyen failleri saysak kaç tane fail hapiste? İşte bunu saymamız lazım çünkü fark yaratacak olan budur, adalet budur.”
KADININ ADALETE ERİŞİMİ
Ardından Türkiye’de “Kadınların Adalete Erişimi Saha Araştırması” sunumu yapıldı. Eylem Atılgan, saha araştırmasında meydana gelen tikel vaka analizinin yer aldığı araştırmaya ilişkin şunları aktardı: “Şefika bize geldiğinde adliyeye gitmekten çekindiğini belirtti. Adli yardımlardan yararlanırsa, çocuklarının elinden alınacağından, çocukların kurumlara yerleştirileceğinden, kocası onu tehdit ettiği için korkuyordu. Şefika, kocasının kumar borcu yüzünden tefeciler çocuklarını kaçırmakla tehdit edince, çocuklarıyla beraber evden kaçtı ve bize ulaştı. Gittiğimiz kurumlarda Şefika’ya tutum düşmancaydı. ‘Seni buraya kim yolladı, kimden aldın bu akılları, üç tane doğurmayı biliyorsun ama dava açtım diyorsun ama adamı şu tarihte yatağına almışsın’ dediler. Şefika adalete en çok kadınların erişmesi gerektiğini ve kadının gücünü öğretti. Şefika ve çocukları artık kendi hayatlarına sahip.”