Kadınlar yaşama ‘meşru müdafaa’ ile sarılıyor

  • kadın
  • 09:15 20 Kasım 2022
  • |
img
ADANA - Şiddetten kurtulmak isteyen kadınlara “katil” damgası vurulurken, fail erkeklere indirim uygulamak için neden arandığını belirten avukat Sevil Aracı Bek, “Yargının meşru müdafaa hakkını açıkça tanıması gerekiyor" dedi.
 
Kadınlar her gün yeni bir şiddetle karşı karşıya. Taciz, tecavüz, katliam ve şiddet haberleriyle uyanılan coğrafyada, yaşamlarına sahip çıkan kadınlar “katil” olarak damgalanıyor. Erkek şiddetine karşı önemli bir mücadele yöntemi olan özsavunma ya da hukuktaki terimle meşru müdafaa, bilinçli bir politikayla “fiziki saldırı”ya büründürülerek, “erkek adalet değil gerçek adalet” isyanı suçlu ilan ediliyor. Amaç ise hem kadınların hem de mücadelenin önünü almak. 
 
Adliye koridorlarında kadın katillerine karşı verilen mücadelede, erkeğe karşı kendini savunan kadınların davaları da önemli bir yer tutuyor. Sürece bakıldığında ise kadınların hayata tutunma mücadelesi, kadın dayanışmasının önemi ve gücü gözler önüne seriliyor. Nevin Yıldırım, Çilem Doğan, Yasemin Çakal, Name Öztürk, Havva Zor, Nagihan Erbek, Fikriye Özbek, Öznur Gülten Efeoğulları ve daha pek çok kadının hikayesi mücadele veren tüm kadınlar tarafından sahiplenildi. Tanışıklığı olsun ya da olmasın cezaevi kapıları, kadınların kucaklaştığı görüntülere sahne oldu. 
 
Davaların yargı süreci ve kadınların yaşadıklarını avukat Sevil Aracı Bek ile konuştuk. 
 
‘KATİL’ DAMGASI VURULUYOR
 
Türkiye'nin, kadına yönelik şiddetin en ağır biçimlerinin yaşandığı ülkelerden biri olduğuna dikkati çeken Bek, kadına yönelik şiddet devlet tarafından önlenmediği ve caydırıcı cezalar uygulanmadığı için faillerin durdurulamadığını belirtti. Pek çok kadının çantalarında koruma kararı varken öldürüldüğünü söyleyen Bek, bu durumda kadınların can güvenliklerini korumak için çeşitli eylemlerde bulunmalarının oldukça doğal olduğunu dile getirdi. Bek, "Zira her canlıda içgüdüsel olarak mevcut olan yaşama refleksi, kimi zaman kendini savunma durumunda kalan kadınların da çeşitli yaralama ve öldürme olaylarında fail olarak görülmelerine sebep olabiliyor. Oysa yargı cephesinden baktığımızda kadınların kendi hayatlarını savunmaya mecbur bırakıldıkları ve bu eylemlerin meşru müdafaa kapsamında cezasızlık sebebi olarak ele alınması gerekiyor. Ölmemek için öldürmek durumunda kalan kadınların cezalandırılmadığı örnekler olsa da genelde tam tersi şekilde kadınlara ‘katil’ damgası vurulabiliyor. Yargının meşru müdafaa hakkını açıkça tanıması gerekiyor" dedi.
 
HAKLAR KAĞIT ÜZERİNDE KALIYOR
 
Kadınların şiddete karşı birlikte verdikleri mücadelenin önemine işaret eden Bek, savunma tekniklerinin öğrenilmesinden ziyade dayanışma ağları ve sağlanan olanakların arttırılması gerektiğinin altını çizdi. "Bu konuda kadınlar olarak örgütlenmeli ve özellikle korunma olanaklarının sağlanması için birlikte mücadele vermeliyiz" diyen Bek, kadını şiddetten korumakla yükümlü devlet mekanizmalarına değindi. Devlet kurumlarının hem şiddete hem de kadına yaklaşımlarının kötü olduğunu belirten Bek, kadınların “eşindir, barışın” gibi telkinlerle şiddet ortamına geri gönderildiğini ifade ederek, ekledi: "İstanbul Sözleşmesi'nden çıkmak gibi kadın haklarında atılan kimi geri adımlar söz konusu. Kolluk ve yargı, şiddeti önlemek, faili cezalandırmak ve en önemlisi durdurmak için yeterli çabayı göstermiyor. Kağıt üzerinde var olan haklar dahi uygulanmıyor. Bu da kadına yönelik şiddetin artarak devam etmesine neden oluyor." 
 
YARGIDA ÇİFTE STANDART 
 
Kadın katillerinin yargılandığı dosyalarda "haksız tahrik" ve "iyi hal" gibi indirimler için yargı tarafından adeta neden yaratıldığını söyleyen Bek, kadınların yargılandığı dosyalarda ise bu kadar toleranslı olunmadığını kaydetti. Yargıda çifte standarttın söz konusu olduğunu belirten Bek, "Bunu pek çok yargılamada gözlemliyor ve teşhir etmeye çalışıyoruz. Özellikle cinsel taciz ve tecavüz biçiminde gerçekleşen şiddet olaylarının ispatı ve faillerin cezalandırılması noktasında yargı çok yetersiz kalıyor. Pek çok fail, delil yetersizliği gerekçesiyle cezasız bırakılıyor. Bu da kadınlarda, konuyu yargıya taşıma, şikayetçi olma noktasında umutsuzluk yaratıyor. Yargının kadına yönelik şiddeti önlemek için aktif tutum alması şiddetin önlenmesi bakımından en elzem şeylerden biri. Erkek şiddetinin yeterince ağır şekilde cezalandırılması ve şiddet mağduru olması nedeniyle meşru müdafaa hakkını kullanan kadınların içerisinde bulundukları ruh hali gözetilerek, ceza verilmemesi yönünde yargı kararlarının çoğalmasına ihtiyaç var. Ayrıca yargı eliyle verilen uzaklaştırma-koruma kararlarının uygulanması bakımından önlemler alınması, şiddet mağdurlarına olanaklar sağlanıp şiddetten gerçekten de korunabilmelerinin temin edilmesi gerekiyor. Bu hususta en çok devlete görev düşüyor. Devlet öncelikle tüm bunları kapsamlı şekilde düzenleyen İstanbul Sözleşmesi’ni yeniden yürürlüğe koymalı ve sözleşmenin gereklerini yerine getirmeli" ifadelerini kullandı.
 
MA / Hamdullah Yağız Kesen