ANKARA - İnsan hakları savunucusu Nasrin Afzali, İran’da kadınların gözaltı, taciz, tecavüz ve baskıya rağmen hem hükümete hem de toplumsal baskı nedeniyle kendilerini reddeden ailelerine karşı direndiğini belirtti.
İran ve Rojhilat (Doğu Kurdistan) kentlerinde, Jîna Emînî’nin (22) katledilmesinin ardından ortaya çıkan isyan ve öfke sürdürüyor. Birçok kentte yurttaşlar, çeşitli noktalar ve evlerine astıkları pankartların yanı sıra eylem ve grevlerle tepkilerini göstermeye devam ediyor. Kurdistan İnsan Hakları Ağı’nın 21 Mart 2022 ile 21 Mart 2023 tarihleri arasını kapsayan raporuna göre, Jîna Emînî’nin 16 Eylül 2022’de hayatını kaybetmesinin ardından İran ve Rojhilat’ta başlayan eylemler sırasında 573 kişi yaşamını yitirdi. Bu süre içerisinde 22 bin kişi gözaltına alındı. Kadın direnişine öncülük eden isimler, gözaltı ve cezaevlerinde işkence, cinsel saldırı ve tacize maruz kaldı, dışarıda zorunlu başörtü uygulamasına karşı çıkan kadınlar ise sosyal haklarından mahrum bırakıldı. Tüm baskılara rağmen kadınlar geri atmazken, İran rejimi bu isyanı kontrol altında tutmak için başörtüsü zorunluluğunu düzenleyen yeni “Örtü ve İffet Yasası” tasarısını Şûrâ Meclisi’ne sundu.
İnsan hakları savunucusu ve aktivist Nasrin Afzali, kadınların maruz kaldıklarını ve devam eden direnişe ilişkin konuştu.
Nasrin Afzali
ÇIPLAK ARAMA, TACİZ VE TECAVÜZ
Gözaltı ve cezaevlerinde yaşatılanların kadınlar tarafından ifşa edildiğini belirten Afzali, "Kadınlar ve kız çocukları, gözaltındayken sorgulayıcılar veya memurlar tarafından dayak dahil olmak üzere fiziksel istismarı, cinsel tacizi ve şiddeti ifşa etti. Tecavüze maruz kalanlar veya iradeleri dışında cinsel eylemlerde bulunmaya zorlananlar da var. Kadınlar, tüm kıyafetlerini çıkarmaya zorlanırken, çıplak kaldıkları anlar videoya alındı. İran hükümeti, bu önlemlerin cezaevlerinde uyuşturucu kullanımını önlemek için uygulandığını iddia ediyor ancak bu uygulamalar özellikle çocuklar ve siyasi tutsaklar başta olmak üzere hiçbir tutsağa yapılmamalı. Bu uygulamalar, siyasi tutsakların haklarını ihlal etmekte” diye belirtti.
AİLELERİ TARAFINDAN REDDEDİLDİLER
Cezaevinden tahliye edilen kadın ve kız çocuklarının aileleri tarafından reddedildiğini ifade eden Afzali, buna ilişkin rapor tuttuklarına dikkat çekerek, şunları kaydetti: “Reddedilme, toplum tarafından yargılanma ve cezaevlerinde damgalanmalardan kaynaklanıyor. Bu durum kadınların durumunu daha da travmatize ediyor. Kadınlar gözaltında sadece tecavüz ve tacize maruz kalmadılar aynı zamanda aileleri tarafından reddedilme ve dışlanmanın yarattığı duygusal travmalarla da karşı karşıya kaldılar. Bu durumlarla karşı karşıya kalan kadınlara yönelik ilgi ve desteğin artırılması gerektiğini vurgulamak gerekir. Cezaevinde ve gözaltında, işkence, taciz ve şiddet olaylarının önlenmesi için ayrıca bir çaba gösterilmelidir.”
‘NAMUS’ ADI ALTINDA GİZLENEN CİNAYETLER
Ülkede “namus” adı altında yaşanan cinayetlere, saldırı ve kaybolmalara da işaret eden Afzali, rejimin bu yaşanan cinayetleri “Aile meseleleri”, “İntihar” ve “Doğal nedenler” olarak kategorize ederek, gizlediğini söyledi. Bu nedenle birçok vakanın bildirilmediği için bilinmediğini aktaran Afzali, “Namus cinayetleri dahil olmak üzere kadına yönelik her türlü şiddetin ağır bir insan hakları ihlali olduğunu kabul etmek çok önemli” dedi. Kız çocuklarının iradeleri dışında evlendirildiklerinin altını çizen Afzali, “Bu tür evlilikleri önleyecek mevzuatların bulunmaması ve sorumlular hakkında yaptırım uygulanmaması bu ihlalleri devam ettirmektedir" ifadelerini kullandı.
CEZASIZLIK POLİTİKASI
Yaşanan kadın cinayetlerine ise cezasızlık politikası uygulandığını belirten Afzali, şunları belirtti: “Bu müsamaha, kadına yönelik şiddeti teşvik etmekte ve kadınların intihar etmesine neden olan bir ortam yaratmakta. Şiddete maruz kalan kadınlar için destek merkezleri ve güvenli alanların olmaması, savunmasızlıklarını artırıyor. Yardıma veya sığınağa erişimi olmayan birçok kadın, umutsuzluk nedeniyle intihara başvurabiliyor. Bu toplumsal sorunların ele alınması için sivil toplum kuruluşları ve toplulukların kapsamlı çabaları gerekiyor. Farkındalık yaratmak, şiddeti sürdüren kültürel normlara meydan okumak ve risk altındaki kadınlar için destek ağları sağlamak, ‘namus’ cinayetleri ve diğer toplumsal cinsiyete dayalı şiddet biçimleri ile mücadelede önemli adımlardır."
DİRENİŞ SÜRÜYOR
Jîna Emînî’nin katledilmesi ile başlayan direnişin sürdüğünü kaydeden Afzali, “Kadınlar hala işyerlerinde, evlerde ve aile toplantılarında zorunlu başörtüsüne karşı mücadele ediyor, sokaklara, parklara ve işe başörtüsü olmadan çıkıyor. Bu nedenle tehdit ve dayağa maruz kalıyorlar. Son zamanlarda İran Hükümeti’nin başörtüsü uygulamasını zorunlu kılmak için sosyal hizmetleri ve hakları bir baskı aracı olarak kullandığına dair haberler var. Bunlar arasında banka hesaplarının bloke edilmesi, telefon hatlarının kesilmesi veya internet erişiminin sınırlandırılması gibi yaptırımlar yer alıyor” dedi.
KORKU İKLİMİ YARATILMAYA ÇALIŞILIYOR
Kadınlara yönelik ceza mekanizmalarının sürekli hale geldiğine dikkat çeken Afzali, şöyle devam etti: “Kadınların kendilerini özgürce ifade etmelerini engellemek için korku iklimi yaratmaya çalışılıyor. Ünlüler, aktrisler ve toplumda yer alan diğer öncüler başörtüsü kurallarına uymadıkları için mahkemeye çağrılıyor ve ceza veriliyor. Bu sadece kadınların kişisel yaşamlarını etkilemekle kalmıyor, daha geniş bir toplum uyumsuzluğunun sonuçları hakkında da bir mesaj veriyor. Halihazırda serbest bırakılmış kişilerin tekrar tekrar sorgulanması ve hapsedilmesi uygulaması, İran İslam Cumhuriyeti gibi baskıcı rejimler tarafından kontrolü sürdürmek ve muhalefeti bastırmak için sıklıkla kullanılan bir taktiktir."
MA / Sterk Sütcü