Leyla Güven’den Abdullah Öcalan’a mektup

  • kadın
  • 23:18 15 Şubat 2024
  • |
img

HABER MERKEZİ - PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük uluslararası komploya ilişkin bir mektup kaleme alan Leyla Güven, “Direnecek ve bu özgürlüğü gerçekleştireceğiz. Çünkü sizin şahsınızda bir halk özgürleşecek” dedi. 

PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik uluslararası komplonun yıl dönümünde 4 Haziran 2020 yılında vekilliği düşürülen ve 2022 yılından bu yana tutuklu bulunan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven,  Abdullah Öcalan’a ithafen bir mektup kaleme aldı. 
 
Jinnews’te yer alan Güven’in Abdullah Öcalan’a ilişkin kaleme aldığı mektubun tamamı şöyle: 
 
"Sevgili Başkanım…
 
Yine bir Şubat ayı yine hüzün, yine hasret, yine eksik yaklaşım, yine mahcubiyet sardı bütün bedenimizi. Neden ile başlayan binbir soru akın ediyor beynimize. Neden dünyanın bütün coğrafyalarına yayılmış olan demokratik, çağdaş, evrensel ekolojik, kadın, özgürlükçü felsefenizin ilk elden sahibi olan bizler bu kısır döngüden çıkamıyoruz? Oysa bizler okuyor, yoğunlaşıyor, anlamlandırmaya çalışıyoruz. Ancak her nedense sizin öğretinizde belirtilen tespitleri, öngörüleri yıllar sonra anlayabiliyoruz. Ve sık sıkta Önderlik bunu yıllar önce söylemişti diyoruz ve böyle olunca bir çok şeye geç başlıyoruz. Hayatlarımızda, mücadele tarzımız da hep böyle şeyler eksik ve yarım kalıyor. Oysa sevgili başkanım; sizin kitaplarınız da yazdığınız ve çeşitli platformlarda söylediğiniz her söz çok gerçekçi, değerli. Sadece Kürt halkı değil bütün Ortadoğu halkları paradigmanız içinde kendisini buldu. Dünyanın birçok yerinde aydınlar, yazarlar, sanatçılar, 21’nci yüzyıl çağdaş filozofu olduğunuzu ve eski dünyanın öldüğü, yeni dünyanın da doğmakta zorlandığı bir süreçte sizin dışarıda olmanız, düşüncelerinizi toplumla paylaşmanız gerektiğinin hayati öneminden bahsediyoruz.
 
Siz yıllardır;  ‘savaşa yeter, hemen şimdi ateşkes, hemen şimdi barış’ derken hedefinizin bin yıllık kardeşlik temelinde bir arada yaşayacağı bir dünyanın mümkün olduğunu söylediniz. Ezen-ezilenin olmadığı, ölmenin ve öldürmenin gerekmediği, dayanışan-paylaşan bir toplum bir demokratik uluslar dünyası önerdiniz. Özsavunma dışında her türlü şiddeti reddettiniz ama içinde bulunduğunuz toplumsal gerçeklik sizi anlamaktan çok uzaktı. Oysa siz bıkmadan, usanmadan anlaşılır bir dille bu gerçekliği anlattınız. Demokratik toplumun hedefi bireylerin özgür kılınmasıdır ve demokrasi farklı hayat tarzlarının meşruiyeti üzerine kuruludur dediniz. Demokrasinin kural ve kurumlarıyla boy verdiği ülkelerde özgürlüklerin yeşerdiği siyasi partilerde ise siyasal, sosyal, kültürel, sanatsal alanlarda dar pratikçiliğin zirve yaptığı her ideolojinin kendi hedeflediği yaşam tarzına ulaşmak için gerekirse bedel ödenmesi gerektiğini söylediniz.
 
‘Tarih günümüzde saklı, biz tarihin başlangıcında!' Tarihimi bilmeyenlerin günümüzü anlamaları mümkün değildir' diyerek hazinelerin kaybedildiği yerde aranacağı gerçekliğini anlattınız her zaman. Referansımızın her daim doğal toplum (neolitik) olması gerektiğini, kadınla, toplumun birlikte özgür olacağını öğrettiniz. Bizlerde; ‘kadın özgür olmadan toplum özgür olmaz’ sözünü başucumuza astık. Hayatın tek başına iyi yada kötü olamayacağını, ikisinin toplamı olduğunu aşkın hakikati kavramanın biricik yolu olduğunu ve özgürlüğe duyulan özlem olduğunu, tutku olduğunu anlatarak, ‘hakikat aşktır, aşk özgür yaşamdır’ dediniz. Zerdüşt felsefesini işaret edip; ‘iyi düşün, doğru söyle, güzel yap’ sözleriyle güzel ahlakın en güzel komünal değer olduğunu ve ahlakın, ahlaksızların elinde olduğu bir toplumda hayır beklenmeyeceğini, bugün kapitalist modernite ahlakın yerine hukukun ikame edildiğini öğrendik. Sayenizde ahlakın ilahi buyruklara uymak olmadığını, ahlaklı davranmak  için bir mite yada söylenceye inanmak gerekmediğini sadece acıyı derinlemesine idrak etmek gerektiğini öğrendik sizden.
 
Kendi ülkesinde çarmıha gerilmiş olan bir halkın acılarını kavramak ve bazı gerçeklerin çağın ve bilgenin karmaşık siyasi haritası üzerinde doğru ele alınması gerektiğini, doğru temelde hesaplaşılmayan geçmişin bugünümüzü ve yarınımızı hasta etmeye devam edeceğini artık biliyoruz. Gücün kendisini güçlü zannedenlerin gözünü kör ettiğini çok çarpık örneklerle öğrendik sizden. Yaşamı kendi doğrularınca dolu dolu yaşamayı, arzularına, değerlerine sahip çıkmayı, erkil normlara aldırmamayı, tabulara meydan okumayı, anlamlı bir hayat sürdürmeyi başarmanın mümkün olduğunu öğrettiniz. Eğitimin, en önemli ihtiyaç olduğunu düşünürken, yaparken düşünürken, örgütleme, eylem, eğitim hepsinin iç içe olduğunu, tecrübeyi bilince çıkarmanın önemini, eğitimin olup biten bir şey olmadığını, süreklilik gerektiğini ve kendisini eğitmeyeni, başkasının eğitmenin mümkün olmadığını, bireyin kendisini sürekli devrimci değerler temelinde donatmasının elzem olduğunu bilinciyle kendi savunması olmayanı, demokratik siyasetinin de olmayacağını öğrendik. Ne güçlü olan hayata kalır ne de zeki olan. Değişime en çok adepte olanlar hayatta kalabiliyor. Döneme ve zamana göre rönesansını gerçekleştirenlerin ayakta kalabildiğini biliyoruz. Demem o ki başkanım, biz felsefenizle, paradigmanızla aydınlandık, çabaladık. Kavradığımız oranda da kavratmaya çalıştık. Sayenizde çok şanslı olduğumuzu da biliyoruz. Ve bu şansı doğru değerlendirmeye çalışıyoruz. Bu anlamda o kadar çok kazanımımız oldu ki saymakla bitmez. Amed’e geçekleştiren Ortadoğu Kadın Konferansı bunlardan biridir. Bizler öğrettiğiniz Jineoloji bilimiyle tarihi tersten okuyarak, ana tanrıça kültürünü yeniden yeryüzüne çıkarıp kadınlarla buluşturuyoruz. Çünkü tarih egemenler tarafından ters yüz edilmiştir. Bu yüzden doğru tarihi anlatım olan Kadın Kurtuluş İdeolojisini her platformda gururla anlatıyoruz. Dünyanın her yerinde büyük ilgi gören kadın mücadelemizin, ‘Jin Jiyan Azadî’ sloganı ile bütün dillerde haykırması, büyük bedeller ödenmesine neden olurken, var olan kazanımların mimarı da sizsiniz.
 
Sevgili Başkanım; gelinen aşamada emperyalist zihniyetin, ulus devlet sistemin sonuna gelinmiştir. Dünyada yeni arayışlar sürerken, sizin demokratik ulus modeliniz başta Ortadoğu olmak üzere bütün toplumlar için en demokratik, katılımcı, ekolojik, kadın özgürlükçü modeldir. Siz 25 yıldır tek kişilik hücrenizde hazineler değerinde bilgiler ürettiniz. Ortadoğu’da Kurdistan’ın çok kimlikli, kültürlü yapısına en uygun modelleri oluşturdunuz. Dışarıda görece özgür olan siyasetçilerden daha çok üreterek, toplumların geleceğini de bir özgürlük manifestosu sundunuz. Bunu bilen uluslararası komplo güçleri kendi yasalarını dahi çiğneyerek, mutlak tecridin devam etmesi için gardiyanlık rolündeki T.C.’ye destek sunuyorlar. Doğmakta olan yeni dünyada sizin çağdaş, demokratik felsefenizden korkuyorlar.
 
Değerli Başkanım; siz üzerine ölü toprak serpilen, beton dökülen bir halkı yeniden ayağa kaldırdınız. Yeniden doğuşun gerçekleşmesi, Kürt halkının özgürleşmesi için ömrünüzü verdiniz ama biz sizi fiziki özgürlüğünüze kavuşturamadık, çok çabalamamıza rağmen hala da başarılı olamadık. Kendimizi, tecritte geçirdiğiniz her günden sorumlu tutuyoruz. Kürt kadınları olarak bu konuda bütün yetmezlikleri aşıp özgürlüğünüz için daha büyük bir pratiğe sahip olacağız. Fedakar halkımız ile birlikte zindanlarda, yaşamın bütün alanlarına kadar direnecek ve bu özgürlüğü gerçekleştireceğiz. Çünkü sizin şahsınızda bir halk özgürleşecek, Amed Surlarında çekeceğimiz barış halayında sizi göreceğimiz günün umuduyla selamlar, saygılar…”