ANKARA - Nagihan Akarsel’in yaşamını, kadının tahakküm altına alınan ruhunu açığa çıkarmak için verdiği mücadeleyle özdeşleştirdiğini belirten gazeteci arkadaşları, O’nun en belirgin özelliğinin “anlam” ile kurduğu yoğun ilişki olduğunu söyledi.
Federe Kurdistan Bölgesi’nin Silêmaniyê kentinde 4 Ekim 2022 tarihinde katledilen Jineolojî Araştırma Merkezi üyesi ve gazeteci Nagihan Akarsel’in yaşamını yitirmesinin üzerinden 2 yıl geçti. Evinin önünde suikast sonucu katledilen Akarsel’in katili aynı gün Hewlêr’e kaçarken YNK denetimindeki asayiş noktasında yakalandı. Aradan geçen 2 yıla rağmen suikastın arka perdesi aydınlatılmadı.
Akarsel’in ölümünün yıldönümü dolayısıyla 2016 yılında Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan Dicle Haber Ajansı’nın (DİHA) Ankara bürosunda birlikte çalıştığı arkadaşlarıyla konuştuk.
AKARSEL’İN ANLAM ARAYIŞI
Gazeteciliğe başladığı ilk yıllarda tanıştığı Akarsel’in en temel özelliğinin "anlam" ile kurduğu ilişki biçimi olduğunu belirten Deniz Nazlım, Akarsel’in sürekli “Bulunduğumuz her mekanda, ilişkide, nesne ve zamanda anlam bulmalıyız. Anlamı yaratmalıyız, oluşturmalıyız, bunun peşinden gitmeliyiz” öğüdü verdiğini söyledi. Nazlım, “Bu onun kişiliğinin temel düsturuydu. Asla bir insanı itmezdi. O, insanın tüm yapılarını analiz etmek, süreçlerini görmek ve anını anlamak üzere ilişkilerini kurmak istediğini, bunun doğru olduğunu ifade ederdi. Bana yaklaşımı da her zaman böyle oldu. Hem gazeteciliği ilk öğrendiğim insanlardan biriydi hem de hayata dair anlam katma arzusunu bende filizlendiren yegane insandı” ifadelerini kullandı.
'SORUNLARI TOPLUMSAL ELE ALIRDI'
Akarsel’in topluma ya da herhangi bir olaya anlık bir refleksle yaklaşmadığını aksine yaşamı toplumsal zaman ve süreçle ele alarak sorunların ve çelişkilerin çözüm yöntemlerine ulaşmaya çalıştığını dile getiren Nazlım, “Bundan dolayı Nagihan’ın hayatın getirdiği tüm adaletsizliklere karşı mücadelesi ve özgürlük arayışı, asla koşulların getirdiği bir tesadüf ya da zorunluluk değildi. Bilinçli bir özgürlük arayışıydı O’nun ki. Jineoloji Dergisi’ni daha fazla kitlelere ulaştırma arzusu, Kadın Kütüphanesi projesi, Kadın Köyü projesi, Efrîn’in tarihini bir süreçsellik içinde antik kentlerin izinde araması hepsi Nagihan’ın sözünü ettiğimiz özelliklerinin yaşama yansımasıydı” diye belirtti.
'HEP BİR YOLCULUKTAYDI'
“Nagihan Ankara’yı çok severdi” diyen Nazlım, kişiliğini örnek aldığı Sakine Cansız’ın memleketi olan Dêrsim için de güçlü duygular beslediğini dile getirdi. Akarsel’in mücadelesinin neredeyse temas ettiği her kentte bulunduğunu belirten Nazlım, “Bana anlattığı kadarıyla hep bir yolculukta olarak tanımlıyordu kendini. Yaşamı, sabit kalmayan, hareket halinde, geçtiği yerlerde iz bırakan bir ilişkiyle kurgularken aslında bunun hayatı anlık bir olgu değil süreçsellik ve anlam olarak ele almasının bir yansımasıydı. Korkakça hedef alınması ve katledilmesine neden olan da onun yaşama böylesi bir anlam katması, dokunduğu her kişide özgürlük hisseleri bırakan güçlü kişiliğiydi” sözleriyle anlattı Akarsel’in özgürlük tutkusunu.
GAZETECİLİĞİN İLK YILLARI
Akarsel’in haber editörlüğünü yapan ve 2010 ile 2015 yılları arasında birlikte çalışan İbrahim Aslan ise, Akarsel’in “Kamil ve ağır başlı” özelliğine dikkati çekti. Stajyerlik sürecinde iyi bir gazeteci olmak için çok çabaladığını, sürekli merak eden ve yazmayı çok seven biri olduğunu belirten Aslan, daha o dönemde şiirler yazdığını ve bir roman üzerinde çalıştığını aktardı. Aslan’a göre, Akarsel politik bir bakış açısının yanı sıra spiritüel bir yana da sahipti. Akarsel’in bu özelliğini de Aslan, “Oturup sohbet ettiğimizde ciddi bir meseleyi bazen çok çocukça yaşamsal şeylere çevirebilirdi. O tarz diyaloglara girerdi ve böylece ortamı rahatlatırdı” sözleriyle anlattı.
'KADININ RUHUNU AÇIĞA ÇIKARMAK İSTİYORDU'
Çalışma arkadaşlarına ve özellikle genç meslektaşlarına hem politik hem de kadın bakış açısıyla yoğun emekler harcadığını belirten Aslan, tanıştığı insanlara dair hiçbir zaman ön yargıya kapılmadığını söyledi. “İkna olmamışsak aradan 6 ay da geçse de bizimle tartışırdı” vurgusu yapan Aslan, özellikle erk zihniyetin dönüşüp kadın bakış açısı farkındalığının kazandırılması yönündeki sohbetlerinde sonuç alana kadar ısrar ettiğine işaret etti.
Aslan, Akarsel’in neden hedef alındığını ise şu sözlerle anlattı: “O, kadının 5000 yıldır tahakküm altına alınan ruhunu açığa çıkarmak istiyordu. İran'da Jîna Emînî ile yayılan ‘jin, jiyan, azadî’ sloganının öznelerinden, yaratıcılarından biriydi. İşte bu ruh egemen akıl açısından ciddi tehlikeydi. Nagihan bunu isyana çeviren, bunu protestoya çeviren akıllardan biriydi. Hedef alınması da tam bu sebepleydi.”
'İSYAN VARSA MÜCADELE BİTMEZ'
Akarsel’in insanlık açısından ağır bir kayıp olduğunu söyleyen Aslan, “Devasa büyüyen, devasa emek harcayan bir gelenek var. Bizim gazeteciliğimiz geri adım atmamanın politik mücadelesidir aslında. Geri adım attığınız noktada nerede olursak olalım değer yaratamamış olursunuz. Teslimiyeti esas alırsanız halkınız yenilmiş olur. Teslimiyeti esas almayıp mücadele ederseniz yer yer yaşamınıza mal olur ama bu mücadeleyi yeni kuşaklar sürdürür. İsyan edenler varsa mücadele bitmez” ifadelerini kullandı.
'HAYALLERİNİN PEŞİNDEN GİTTİ'
Akarsel’in DİHA ile tanışmasında rol oynayan ve bir dönem haber müdürlüğünü yapan Kenan Kırkaya da, Akarsel’i “derin bir siyasi bilinci ve inanılmaz bir mütevaziliği vardı” sözleriyle andı. Kırkaya, “Nagihan kalıbına sığan bir arkadaşımız değildi. Edindiği tecrübeyi, bilgiyi, birikimi hep bir adım öne taşımaya çalışan, mekana ve zamana sığmayan bir yaklaşıma sahipti. Hayallerinin peşinden koşmak için de her fırsatı değerlendirdi” diye belirtti.
Özgür Basın mücadelesinde yitirilen her bir kişiliğin geride kalanlardan da bir parça götürdüğünü dile getiren Kırkaya, şöyle devam etti: “Belki de edindiğimiz arkadaşlıkların toplamıyız. Nagihan yaşadığı gibi yazan, yazdığı gibi yaşayan gerçekten estetiği yaşamına yedirmeye çalışan bir arkadaştı. Nagihan’ın ardılları var, daha da olacak. Tıpkı daha önceki Özgür Basın geleneğinde çalışanların ardılları olduğumuz gibi. Nagihan’ın kalemi yerde kalmayacak. Bu soyut bir slogan değil. Dolayısıyla bu döngü kimseye bir şey kazandırmayacak. O açıdan özellikle kadınlara dönük, kadın siyasetçilere, gazetecilere, aktivistlere dönük Ortadoğu’da gelişen saldırıların sonuç vermeyeceğini düşünüyorum. Bu tür saldırılarla bir toplumu geriletmek, düşüncesine ket vurmak hele hele böylesine gerçekten yer edinmiş bir özgürlük felsefesini ortadan kaldırmak mümkün değil. Nagihan’ı yaşatmanın tek yolu onun düşüncelerini var etmektir. Hayalini kurduğu dünyayı yaratmaktır. Biz de elimizden geldiğince arkada ve yoldaşları olarak bunu sürdürmeye gayret ediyoruz.”