İSTANBUL - Abdullah Öcalan’ın "kadın devrimi" çağrısı yapan ilk lider olduğunu söyleyen siyasetçi Besime Konca, "Öcalan’ın ‘kadın özgürleşmeden toplum özgürleşmez’ tespiti tüm krizlere karşı bir çözüm perspektifidir" dedi.
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 9 Ekim 1998 tarihinde Suriye’den ayrılmasıyla başlatılan uluslararası komplo 25’inci yılını geride bıraktı. Bu süreçte Kürt sorununun çözümü için her platformu değerlendiren Abdullah Öcalan’ın İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde geliştirdiği “Kadın özgürlükçü, demokratik ve ekolojik” paradigma, kadın özgürlük mücadelesinin temel ideolojisi oldu. 21. yüzyılda sunduğu perspektif ve çözüm önerileriyle dikkat çeken, Kürt kadın mücadelesinde önemli bir yere sahip olan Abdullah Öcalan’ın paradigması, günümüzde dünyadaki diğer kadın hareketlerinin de gündeminde.
Siyasetçi Besime Konca ile uluslararası komplonun yıldönümü dolayısıyla kadın mücadelesi ve “özgürlükçü” paradigmanın etkilerini konuştuk.
EGEMEN SİSTEMİN KURULUŞ KODLARI
Dünyadaki kadın hareketlerinin 2000'li yıllardan sonra evrenselleştiğini belirten Konca, bu mücadelenin uzun yıllar sadece kadın-erkek kimliği üzerindeki tanımlanmasının bazı zorluklara yol açtığını söyledi. Konca, “Oysa kadın kimliği, bedeni, ruhu, duygusu ve düşüncesi üzerine 5 bin yıldır belki de daha fazla çok ciddi anlamda bir toplumsallık inşa edildi. Kadın aslında o yıkıntı halinde mücadelesini yürüttü. Kimliğinde, bedeninde, düşüncesinde ve eyleminde inşa edilen toplumsallık belki bir süre görülmedi. Erkek egemenlikli devlet sistemi, düşünce biçimi ve ideoloji olarak kadın kimliği, bedenine karşıt inşa edildi. Bu yıkıntılar içinde kadınlar kendini var etmeye, kendine güvenli alan yaratmaya çalıştı” dedi.
MÜCADELENİN HANDİKAPLARI
Kadın mücadelesinin büyük emeklerle bugünlere geldiğinin altını çizen Konca, “Kapitalist modernitenin kadını bu kadar araçsallaştırıp, tepeden tırnağa sömürgeleştirmesine karşı 5 bin yıldır mücadele ediliyor. Ancak kadın mücadelesinin toplumsal mücadele olduğu, inşa edilen bütün sömürge biçimlerinin inançsal, kültürel, bedensel, ruhsal ve duygusal bir toplumsal sömürü mekanizması olduğunu yeterince mücadeleye yediremedik. Tüm dünya kadın hareketleri, kendi mücadelesinin, ideolojisinin politikasını, teorisini, kuramını oluşturmaya çalıştı ancak bir türlü toplumsal hakikate indirgenemedi. Tümden reddetmek yerine bu sistem içinde ‘Nasıl güvenli yaşayabilirim?’, ‘Ne kadar hak kazanabilirim?’ Mücadelesi yürütüldü ve belli bedeller de ödendi. Bugün gelinen aşamada, kadın mücadelesinin daha toplumsal bir mücadeleye dönüştüğünü söyleyebilirim” ifadelerini kullandı.
'JIN, JIYAN AZADÎ’NİN ETKİSİ
Yani kadın mücadelesinin uzun süre şiddet biçimlerinin sonuçlarından yola çıkarak kendi özgürlük alanlarını oluşturmak istediğine dikkati çeken Konca parçalı mücadelenin kurumsallaşmış devlet ideolojileri karşısında yetersiz kaldığını söyledi. Konca, “Çünkü kadına karşı şiddet biçimleri yeniden üretilerek ve ideolojik, politik argümanlar yeniden yaratılarak kadının önüne kondu. Bundan dolayı kadın mücadelesi bütünleşemedi. Ancak son yıllarda kadın mücadelesinde bir ortaklaşma olduğunu söyleyebiliriz. Bunun en somut örneği ise, İran'dan Hindistan'a kadar ‘jin Jiyan Azadi’ sloganıyla evrenselleşen mücadele gerçekliği. Yani İran'daki kadın mücadelesi ile Hindistan'daki kadın mücadelesi, Afganistan'da Pakistan'daki kadın mücadelesini bir biçimde ortaklaştırdı” diye belirtti.
ABDULLAH ÖCALAN’IN PARADİGMASI
Bu anlamıyla Abdullah Öcalan'ın kadın özgürlükçü paradigmasının kadın mücadelesine çok büyük katkıları olduğunun altını çizen Konca, “Jin, jiyan, azadî' felsefesi Sayın Öcalan'ın Kürt Kadın Hareketi'nin 50 yıldır mücadele ettiği deneyimlerle ortaya çıkmıştı. Kadına karşı şiddet biçimlerinin aşılması ve kadın mücadelesinin toplumsal bir başarıya dönüşmesinde bu paradigma önemli bir rol oynadı. Özellikle önderliğin ‘kadının özgürlüğü toplumun özgürlüğüdür’ tespiti burada çok önemli. Sayın Öcalan'ın demokratik ekolojik kadın özgürlük paradigması, kadının hem ideolojik bir değişime hem de yaşama başka bir perspektiften bakmayı, kendisini tanımlaması, toplumsallığı tanımlaması ve erkek gerçekliğini çözümlemesi açısından hayati bir öneme sahip” ifadelerini kullandı.
ERK ZİHNİYETİNE KARŞI ÖZSAVUNMA
Abdullah Öcalan'ın kadın özgürlükçü paradigmayla ideolojik ve politik şiddet biçimlerine karşı kendi özsavunma mekanizmalarını geliştirdiğine dikkati çeken Konca, şunları belirtti: “Kadınlar bugün bütün kurumsallıklarda erkek egemen zihniyete karşı özsavunmasını geliştiriyor. Kadın meclisi, partileşme, ordulaşma ve aynı zamanda eğitim alanında jineolojî ile kapitalist moderniteye cevap oluyor. 5 bin yıllık eril zihniyete karşı jineolojî, evrenin, doğanın, toplumsallığın ve geleceğin çözümlemesini yapıyor. Abdullah Öcalan'ın demokratik ekolojik kadın özgürlükçü paradigması, Kürt halkının özgürlük mücadelesi ile paralel gelişti. Abdullah Öcalan’ın ‘kadın özgürleşmeden toplum özgürleşmez’ tespiti tüm toplumsal krizlerin çözümü ve kadın mücadelesi açısından bir çözüm perspektifi konumunda. Özgürlükçü olmayan bir kadın mücadelesi, bulunduğu ev ve kurum ortamında tek başına bu kadar kurumsal bir saldırıyla mücadele etmesi ve başarılı olması imkansız. Bu anlamda Kürt kadın hareketi bugun dört parça Kürdistan olmak üzere bütün dünyadaki kadın hareketleri ile demokratik kadın konfederalizmi çerçevesinde ortaklaşma mücadelesi yürütürken, Avrupa'da süregelen mücadeleyi kadın özgürlükçü paradigmayla gerçekleştiriyor. Kadın özgürlükçü paradigma ekseninde yürütülen kadın mücadelesi sadece toplumu değiştirmek ve kendi haklarını talep eden değil 5 bin yıllık erkek egemenlikli sistemin reddedilmesi gerektiği noktasına geldi. Kadın özgürlükçü paradigma, erkek egemenlikli zihniyetin inşa ettiği kadın kimliğini reddederek, kendini ciddi anlamda eleştirerek yeniden inşa edip yokluktan var etti. Bu paradigma sayesinde bugün kadın yeniden küllerinden doğarak mücadelesini yürütüyor.”
KADIN MÜCADELESİNDEKİ ISRAR
Abdullah Öcalan'ın kadın mücadelesinin sonuna kadar yürümesi gerektiği ısrarının önemine işaret eden Konca, “Değişim doğru yerden olduğu takdirde hem yansımaları çok güçlü olur hem de doğru bir özgürlük anlayışı gelişmiş olur. Bugün bu mücadele gerçekliğini gören rejim ve iktidarlar bu yüzden topyekun Kürt kadınına karşı ağır saldırıları da bulunuyor. Kürt kadın hareketinin özgürlük mücadelesi, Rojava Devrimi ile ciddi bir evrenselleşme süreci yaşadı. DAİŞ’in Kuzey Doğu Suriye’de Kürt kadınlarına Şengel’de Êzidî kadınlara yönelik soykırımına tüm dünya sessiz kalırken, Kürt kadın hareketi buna özsavunma ile cevap verdi” dedi.
ORTADOĞU’DA DEĞİŞEN GERÇEKLİK
Demokratik modernitenin kapitalist moderniteye karşı bir çözüm olduğunu vurgulayan Konca, bunu gören eril zihniyettin bu yüzden her yerde kadınlara yönelik saldırılarını arttırdığını söyledi. Konca, “Demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigmanın halklarda ve kadınlarda karşılık bulması, Ortadoğu, Avrupa, Latin Amerika, İran ve Türkiye'de erkek liderin cinsiyetçi, dinci ve faşizan yaklaşımlarına neden oldu. Kadınların büyük bedeller ödeyerek kazandıkları hakları bir bir geri çekilmeye başlandı. Özellikle İran’da Jîna Emînî’nin katledilişiyle birlikte ‘jin, jiyan, azadî’ sloganının denen bu kadar anlamlı haline geldiği bilmek anlamak önemlidir. Geçtiğimiz haftalar Hindistan'da kadınlar bu sloganı Kürtçe dile getirerek, Kürt kadınların isimlerini sembol olarak alıyor. Çünkü bu farkındalığı gördüler. Kadın, yaşam ve özgürlük bugün herkesin talebidir. Özgürlük ve yaşam sorunu sadece kadınların talebi değil, bütün toplumun, ezilen sınıfların, kimliklerin ve halkların bir sorunu haline geldi” diye belirtti.
TOPLUMSAL CİNSİYET ROLLERİNE ETKİLERİ
Kadın özgürlükçü paradigmanın toplumsal cinsiyet rollerinde de önemli bir değişim yarattığını dile getiren Konca, şöyle devam etti: “Kadının özgürlüğe bakışı ‘aile’ kavramını sorgulayarak, sadece kendi özgürlüğünü değil herkesin özgürlüğünü talep eden daha bilimsel bir bakış açısıyla mücadele yöntemlerini ortaya koydu. Jineolojî bakış açısıyla Kürt kadın hareketi bugün dünya kadın hareketi haline gelebilir. Toplumsal cinsiyet rolleri bir bütün aşılmadı fakat bir anlamda kırıldı. Toplumsallıkta bir değişim ve farklılaşma belli bir aşamaya gelmiş durumda. Bu özellikle Kürdistan'da çok hızlı yaşandı.
‘SAYIN ÖCALAN BİR İLK’
Abdullah Öcalan, uluslararası komplo ile Türkiye'ye getirildiğinde kadın özgürlük mücadelesine atfen ‘yarım kalan bir projem vardı’ değerlendirmesi yaptı. Abdullah Öcalan kadın devrimi çağrısını yapan ilk aydın ve liderdir. Bu çok önemlidir. Dünya devrimleri, ulusal kurtuluş mücadeleleri ve sosyalizm mücadelelerinde kadınların büyük emekleri oldu. Ancak bugün 21. yüzyılda dönüp baktığımızda hiçbir deneyim, kadın sorununu çözüp, kadın kırımının engellenmesinde başarılı olamadı. Önder Öcalan, Kürt halkının özgürlüğünü talep ederken, toplumun ana merkezinin kadınla gerçekleştiğini söylüyor. Kadının adaleti, sevgisi, toplumsallığı, yaşamdaki rolü toplumu da özgürleştiren bir alan olduğu için kadın mücadelesinin mutlaka yürütülmesi ve kadının mutlaka özgürleşmesi gerektiğini söylüyor. Komple bir mücadele, kadının özgürlüğünü kendi özgürlüğü olarak gören bir lider ve aydınlanma hareketi açısından da Sayın Öcalan bir ilk olabilir.”
MA / Esra Solin Dal