HABER MERKEZİ - “Neban” kitabıyla Kürt Edebiyatı’na öykülerle adım atan Evdirehman Elçek, Kurmancî’nin fiziksel güzelliğinin yanı sıra sosyal, ruhsal ve derunî yönlerini de gözler önüne seriyor. Neban’da bir kertenkelenin doğasına nasıl yabancılaştığı anlatılıyor.
“Neban” isimli kitabıyla Kürt Edebiyatı’na öykülerle adım atan Evdirehman Elçek, Kurmancî’nin fiziksel güzelliğinin yanı sıra sosyal, ruhsal ve derunî yönlerini de gözler önüne seriyor. Elçek, Kürt Edebiyatı’nda Kurmancî öykülerine özgün bir üslup ve muhtevayla yeni bir ses olmaya aday. Elçek, dilin normal değerlerini zorlamadan okura kolaylık sağlayan, dilin imkânlarını genişleten, özgün olanın niteliğini yakalama peşinde olan öyküler sunuyor. Neban’daki öykülerde duygu ve düşünceler mantıksal bir düzlemde birbirine bağlı olarak veriliyor. Elçek’in dili akıcı ve sade olsa da, öykülerin içerdiği anlam yoğunluğu okurun dikkatli olmasını gerektiriyor. Çoğunlukla öykülerin final bölümleri, okuyucuya girift ve çapraşık görüneni açımlıyor.
1979 yılında Erzurum’un Karaçoban ilçesinde dünyaya gelen, Atatürk Üniversitesi Türkçe Bölümü’nden mezun olan, şu an öğretmenlik yapan Evdirehman Elçek’in “Neban” isimli ilk öykü kitabı Mart 2017’de şair Elîxan Loran’in editörlüğünde Lis Yayınevi tarafından yayımlandı ve kitaba ismini veren “Neban” öyküsüyle beraber 12 öykü 93 sayfada toplanıyor. Elçek, ilkin dibace mahiyetinde ünlü İngiliz filozof Bertrand Russell’in hem öğrencisi hem de arkadaşı olan, mantık ve dil konularında çalışmalarıyla modern felsefeye katkılarda bulunan Ludwig Wittgenstein’in meşhur sözü “Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır” ile okuyucuyu Neban’a yönlendiriyor. Bu epigraf ile yazar, hem öyküde kullandığı dile hem de karakterinin bir süre sonra dönmeyen, uyuşan ve kendisini ifade etmekte zorlanan diline dikkatleri çekiyor. Öte yandan dili kullanabilme ve zenginliğinin, düşünce erkini ve yeteneğini ne kadar güçlendirdiği mesajı da veriliyor.
DOĞASINA VE TÜRSEL VARLIĞINA YABANCILAŞANIN HİKAYESİ
Neban’nın özeti ve teması; çocukluğunun, gençliğinin geçtiği diyardan kör, sağır, lal ve bozca bir yere göçertilmiş Gumgumok’un (kertenkele) zamanla dil yapısını ve duyular yoluyla çevrede edinilen izlenim yeteneğini yani doğal vasıflarını yitiriyor, hantallaşıyor, kendine ve yuvasına yabancılaşıyor. Hegelci bir tabirle “kendi bilincine varmada yabancılaşan” ve Marks’ın daha da ileriye götürdüğü “yabancılaşma” üzerinden “kendi emeğine, doğasına, özüne, yaşam etkinliğine, türsel varlığına yabancılaşan” ve bulunduğu mekân (kertenkelenin yuvası) ve çevre ile iletişim kurmakta zorlanan içler acısı bir vaziyet. Neban’da yazar teşhis yoluyla “kertenkele” eğretilemesinden sosyal varlık olan insanın dilinin nasıl iğdiş edildiği ve toplumdan izole edildiği bilvasıta anlatılıyor.
Neban’da yuvasına bir türlü giremeyen ve nasıl girdiğini unutan Gumgumok’un bu vaziyetinden de anlaşılıyor ki söz konusu doğal ve iletişim kurma özelliklerini yitirmiş: “… Başını kaldırıp, etrafına baktı. Etrafta birçok gumgumokun rahat bir şekilde dolaştıklarını ve yuvalarına girip çıktıklarını gördü. Bu durum moralini bozdu. Bağırıp uğuldamaya başladı. Ama kimse onu duymadı. Yine elleri ile dilini kontrol etti. Ve bu sefer yüksek bir sesle bağırdı ‘Niye kimse beni duymuyor?’ dedi… Ufka doğru bakıp, tekrar yuvadaki oğluna seslendi. Değişen bir şey yoktu (kimse duymuyordu, oğlu bile) ve kendi kendine ‘Eğer şu dağlara yakınlaşsaydım, mutlaka sesim dokunaklı olur ve sesimi her kes duyacaktı’ dedi...”
Dışarı çıkartılıp içeriye çekilen ve bu davranış sayesinde havada bulunan partikülleri (parçacık), dil üzerindeki almaçlara yapışıp ve daha sonra koku alımından sorumlu Jacopson Organı’na diğer adı ile vomeronasal organına iletilen, koku sayesinde gumgumoklar koku izini sürer, kokulardan yerlerini, vücut ısılarını, vücut ısılarından ne kadar uzakta veya yakında olduklarını kısa bir zamanda tespit ederler. Oysa Neban’da Gumgumok zamanla bu doğal mekanizmanın tüm özelliklerini yitiriyor: “…tekrar yuvasının etrafında dönüp ve sonra gidip o meydanda yüz üstü uzandı ve ‘Kesinlikle yuvamda düşmanlarımız beni beklemekte. Bu azametten dolayı içeri girmeye korkuyorum’ dedi. Kimsenin onu duymadığını görünce, yavaşça elini diline götürüp, yalamaya başladı. Dili sızlamaya başladı. O an dilinin rengini görmeyi çok isterdi ve kendi kendine ‘Belki de dilimin rengi değişmiştir ve bundan dolayı kimse beni duymuyordur…’ dedi.”
BİR DIŞ ZAMAN, ÜÇ İÇ ZAMAN
Öyküde bir dış zamanla beraber, üç iç zaman bulunuyor. Yazar dış zamanı bir türlü yuvasına giremeyen ve her denemesinde başarısız olan Gumgumok’u bir an geçmişe, çocukluk, gençlik ve göçertildiği zamana götürüyor: “...şimdi bozca bir çölde sağır ve dilsiz. Bir korku ruhunu sıkıp, sesi ve soluğu çıkmadı.” İç zamanlar ise, iki gün bir gece: “Gece yarısıydı. Ayağa kalkıp, o tarafa bu tarafa dolanıp durdu. Artık yuvasına girmesi imkânsızdı. Sersemleşmiş bir kuzu gibi durdu. Etrafına bakıp niye yuvasına giremediğini düşünmeye başladı. Kendi kendine ‘Hangi canlının ekmeğine göz koydum ki!..’dedi.” Üçüncü iç zaman da, koyun sürüsünü önüne katan çobandan da anlaşıldığı gibi ilkbahar. Neban’da zaman pek değiştirilmemiş. Yani geçmişe ve geleceğe gidişler yok denecek kadar az. Çocukluğunu, gençliğini ve göçertildiği zamanı düşünme sahnesinde ve final pasajında Gumgumok’un yollara düşüp, yabancı diyarlara yol aldığı vakitlerde az da olsa işlenmiş.
KAREKTERİN MEKAN İLE İLİŞKİSİ
Neban’da birkaç önemli motif yer alıyor. En önemli motif, öykünün ana karakteri özelliği itibariyle “kertenkele” motifi, önemli bir yer tutar. Bu motif, dejenere ve asimle olmuş, sömürülmüş, kendine yabancılaşmış pasif insan ve toplum prototipini temsil ediyor. Öte yandan “intibaksızlaşan koyun” motifiyle de kertenkelenin düştüğü vaziyet işaret ediliyor.
Öykünün mekânları somuttur. Ana mekân Gumgumok’un yuvası ve etrafı oluyor. Yan mekânlar ise yıkık bir duvar, çalılık ve kalabalığın olduğu yer (meydan, cadde, sokak vs.). Ana mekanın iç kısmı verilmiyor. Mekâna bakıldığında, karakteri kabul etmeyen veyahut karakterin mekânı savsakladığı bir durum söz konusu.
YAPMASI GEREKENİ HEP ERTELEYEN GUMGUMOK
Neban’ın bir ana karakteri var; Gumgumok. Yan karakterler ise çoban ve diğer kertenkeleler. Ana karakter olan Gumgumok, göçertilmiş, bulunduğu mekânla iletişim kuramayan, hantal ve doğal özelliklerini yitiren ve Odysseus’un yokluğunda saraya yerleşen erkekler arasında eş seçmesini ertelemek için gündüz ördüğü örgüyü gece olunca söken Penelope gibi hep erteleyen bir karakter.
Yazar Neban öyküsünde, iç diyalog ve az da olsa geri dönüş yöntemine başvurmuş. İç diyalog yoluyla Gumgumok’un iç dünyası ve ruh hali direkt veriliyor. Örneğin, “Belki de yuvam sular altında kalmış ve bundan dolayı içeri giremiyorum” gibi iç diyaloglarla Gumgumok var olan durumuna doğru teşhis koymaktan kaçınıyor ve içinde bulunduğu vaziyeti gözler önüne seriyor. Öyküde geri dönüş tekniği yok denecek kadar az kullanılmış. Bu tekniğe gençliğini, çocukluğunu düşünme pasajında rastlanılıyor.
OBJEKTİF VE GÖZLEMCİ BİR BAKIŞ AÇISI
Neban’da durum ve olaylar objektif ve gözlemci yani üçüncü tekil şahıs bakış açısıyla anlatılmış: “O duvarın gölgesinde epeyce kaldı. Ağzı kurudu. Dilini çıkardı ve ağzına sürdü. Ağzında tuz tadını hissetti. Ağzının etrafına yapışmış olan terin tümünü yaladı ve dilini içeriye doğru çekti. O tuz yarasını bastı ve dili sızladı…” Diğer 11 öyküde olduğu gibi, Neban adlı öykünün de dil oldukça sade ve ustaca kullanılmış. Sadeliğinin yanı sıra zenginliği ve derinliğiyle “okurun dikkatli olmasını gerektiren” anlam yoğunluklu bir öykü aynı zamanda.
ANA SORUN ‘YABANCILAŞMA’
Öyküde altı çizilen ana sorun, intak yoluyla bir kertenkele üzerinden ezilen ve azınlıkta olan insan, insan toplulukları ve halkların yüz yüze kaldığı yabancılaşma sorunu dillendirilmiş. Yaşadığı çevrede uyum ve iletişim sorunu yaşayan, doğal özelliklerine yabancılaşan, türsel varlığına göre hareket etmeyen bir Gumgumok’un vaziyeti anlatılmış.
‘HARAMZADE DÜN DOĞURDU, BUGÜN İNTİBAKSIZLAŞTI’
Öykünün tamamında sadece bir yerde “Neban” sözcüğü geçiyor. Fakat öykünün ismi ile içeriği arasında doğrudan bir ilişki var ve Elçek koyun sürüsünü önüne katan çobanın, bir koyununa sitem ettiği anki diyalogda bunu veriyor: “Malê heram, duh za îro neban bû! Berxa xwe hilnade! (Haramzade dün doğurdu, bugün intibaksızlaştı! Kuzusunu almıyor!)” Türkçe anlamı “İntibaksız” olan Neban; yaşadığı ortama, çevreye uymakta, alışmakta güçlük çeken anlamına geliyor.
MA / Rêdûr Dîjle