ADANA - Sisteme duydukları öfke ve geleceğe dair olan hayallerini anlatamayan emekçilerin dili olmak için yazmaya başlayan Yazar Adnan Özyalçıner, "Baskılara karşı bir öykücüyüm. Her dönemde o baskıları gördüm. Baskılara karşı kültürel bir karşı çıkıştan yanayım" dedi.
Yazar Adnan Özyalçıner, öyküleriyle işçilerin hayallerine dokunurken, söyleyemediklerine de tercüman oluyor. İşçi bir babanın çocuğu olarak dünyaya gelen Özyalçıner'in çocukluğu ve gençliği ise İstanbul'un Karagümrük Mahallesi'nde geçer. Her sabah babası gibi onlarca işçinin fabrika düdüğüyle uyandığını ve Haliç'te bulunan fabrikalara dağıldığını ifade eden Özyalçıner, "Onların var olan sisteme öfkeleri, hayalleri vardı ama anlatamıyorlardı belki de o yüzden onların dili olmak için onları yazmaya başladım" dedi.
Anne ve babası dahil mahallelerindeki bir çok kişinin okuma yazma bilmediğini ve kendilerine yaşatılan baskıları hissetmelerine rağmen bunu dile getiremediklerini söyleyen Özyalçıner, bunun yanı sıra kendini ifade edemeyen bu emekçilerin, hayalleri, düşleri ve gelecek güzel günlerle ilgili planlarını dahi ifade edemediğini kaydetti. 1950'li yıllarda yazmaya başlayan Özyalçıner, "Öykü yazmaya başlayınca onların ifade edemediklerini anlatmaya çalıştım. O insanların öykülerini. O insanların hayallerini, o insanlara dayatılanların karşılığını yazmaya çalıştım" dedi.
'HALKA YAŞATILAN VE DAYATILANLARI YAZDIM'
Yazmaya başladığı yılların Demokrat Parti (DP) dönemi olduğunu dile getiren Özyalçıner, o dönemi ise şöyle anlattı: "Halkın üzerinde yoğun bir baskı uyguladığı ve tüm özgürlüklerin kaldırıldığı bir dönemdi. O dönemde insanların üzerindeki bu baskıları işçilerin yoksulluklarını ve yoksunluklarını anlatmaya çalıştım. Onların dili olmaya çalıştım. 1964 yılında yedek subay olarak Bitlis'in bir dağ köyünde öğretmenlik yapmaya gittim. Oraya gittiğimde şunu gördüm; oradaki insanlar da aynı benim mahallemdeki işçi insanlar gibi yoksul ve yoksundular. Hayalleri ve düşleri vardı. Baskı altındaydılar. Ama bunu ifade edemiyorlardı. Ne baskılara karşı çıkışlarını ifade edebiliyorlardı. Ne hayalleriyle ve düşleriyle gelecek güzel günleri ifade edemiyorlardı. Üstelik onların dili de yoktu. Bizim işçi mahallelerindeki insanların dili vardı. Ama onların dili yoktu. Beni bu daha çok etkiledi. Onların dili, gözü ve kulağı olmayı denedim. Onların öykülerini de yazmaya başladım. Ben halkın yaşadıkları ve özellikle de halka yaşatılanları ve dayatılanların öykülerini yazdım."
'BABAMIN MARUZ KALDIĞI SÖMÜRÜYÜ YAZDIM'
Özyalçıner, babasıyla ilgili yaşadığı ve öykü olarak yazdığı bir anıyı "Çocuktum. Bir gün babam eve geldiğinde çok kızmıştı ve patronlarını, fabrikayı, kendilerine yapılanları eleştiriyordu. Anneme dedi ki ben bunları işçi borusuna şikayet edeceğim. Çocukken aklımda kaldı ama anlam veremedim. Yıllar sonra DİSK eski Genel Sekreteri Kemal Sülker'e sordum. Babam 1946'lı yıllarda ben 'bunları işçi borusuna şikayet edeceğim' diyordu. Nedir bu işçi borusu. O da 'Yaw o zaman sendikalar yoktu. CHP'nin işçi büroları vardı. O işçi büroları patronla işçi arasındaki sorunları çözüyordu. Muhtemelen onu söylemiş' dedi. Komik ama işçinin direncini, okuma yazma bilmediği halde ona dayatılan baskılara karşı nasıl direnebileceğini gösteren bir hikaye ve işledim" şeklinde anlattı.
'KÜLTÜREL BİR KARŞI ÇIKIŞTAN YANAYIM'
1950'li yıllar ile bugünün karşılaştırmasını yapan Özyalçıner, bu dönemin halkın nefes alamayacağı bir dönem olduğunu söyledi. Olağanüstü Hal (OHAL) döneminde yaşanan baskıları ve baskıların politik yansımalarını da kaleme aldığını dile getiren Özyalçıner, "Baskılara karşı bir öykücüyüm ben. Baskılar karşısında duran ve baskılar karşısında insanların durmasını isteyen bir öykücüyüm" diye konuştu. Her dönem düşünceye karşı baskı gördüklerini belirten Özyalçıner, "Ben 12 Mart'tan itibaren her dönemde o baskıları gördüm. Ama baskılara karşı çıkan kültürel bir karşı çıkma olmalı diye düşünüyorum. Kültürel bir karşı çıkış çıkmalı diyorum. Kültürel bir karşı çıkıştan yanayım. Onun için mücadele ediyorum" ifadelerini kullandı.
Emeği yaratan emekçilerin yarattıkları zenginlik ve güzellikten eşit payı alamadığını kaydeden Özyalçıner, "Bütün mesele emekçinin kendi yarattığı zenginlik ve güzelliklerden eşit pay alabilmesi; emek öykücülüğü bu bence" diye belirtti.
ADNAN ÖZYALÇINER KİMDİR?
1934 yılında İstanbul'da doğan Adnan Özyalçıner, liseyi İstanbul Erkek Lisesi'nde okudu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat Bölümü'nde öğrenciyken Varlık Yayınevi ile Cumhuriyet gazetesinde düzeltmenlik yapan Özyalçıner, 20 yıllık Cumhuriyet gazetesindeki düzeltmenlik mesleğinin ardından serbest yazar olarak çalıştı. 1974-1989 yılları arasında Türkiye Yazarlar Sendikası’nın genel sekreterliğini yapan Özyalçıner, 1981’de YAZKO’nun ikinci başkanlığına getirildi.
Öyalçıner'in ilk öyküsü 1953'te Demet dergisinde yayınlandı. Bundan sonra Mavi ve Seçilmiş Hikayeler dergilerinde yayımlanan öyküleriyle adını duyurmaya başladı. Özyalçıner, öykülerinde toplumcu görüşü esas alırken aynı zamanda hem bireyin hem de toplumun çelişkilerini de irdeliyor.
MA / Berivan Altan - Hamdullah Kesen