İSTANBUL – Sanata yönelik baskıların 12 Eylül sürecini aşan boyutta olduğunu dile getiren oyuncu Orhan Aydın, “Örgütlü olabilirsek bu faşist dayatmaların da, sansürün de, yasaklamaların da sonu gelecektir” dedi.
Türkiye’de devam eden OHAL’in tiyatro ve sinema başta olmak üzere hayatın diğer alanlarına yansımasını değerlendiren oyuncu Orhan Aydın, süreci 12 Eylül askeri darbesi dönemiyle kıyaslayarak bugünün Türkiye’sinin daha geri bir noktada olduğunu söyledi. Türkiye’de düşünce özgürlüğünün olmadığına dikkat çeken Aydın, sanat ve sanat alanındaki en büyük engelin de “faşist bir dayatma” olduğunu söyledi.
‘KENDİSİ GİBİ OLMAYANI AYRIŞTIRIYOR’
12 Eylül Anayasası’nın ve bugünün değişmez temel kuralının eşitlik, özgürlük, barış ve kardeşlik diyen insanlara düşmanca bir tutum sergilemek olduğunu söyleyen Aydın, “Siyasal mekanizma iş başına geldiği andan itibaren şairleri, edebiyatçıları sürgün etmiş. Düşüncelerini açıklayan yurtseverleri ötekileştirmiş, sanat anlayışının tamamı sistem tarafından düşman edilmiştir. Kendisinden olmayan herkesi ayrıştırmıştır. 12 Eylül faşist diktatörlükleri döneminde sıkıyönetim komutanlıklarının ilk işi operayı, baleyi yok saymak, kütüphanelerin kapılarına mühür vurmak, müzeleri kapatmak, sinemaları yasaklamak olmuştur” dedi.
‘TEK ADI DÜŞMANLIK’
Gerici ve dayatmacı bir zihniyetin dünyanın hiçbir yerinde sanatçı yetiştiremediğini vurgulayan Aydın, sistemlerin tiyatro, sinema, müzik, heykel gibi sanat alanlarını teslim alamadığını söyledi.
İktidar tarafından üretilen filmlerin seyirci bulamadığını da sözlerine ekleyen Aydın şöyle devam etti: “Kendi sarayında galasını yaptığı filmler, halkın karşısına çıktığı zaman üç-beş kişi izliyor. Belediye otobüsleriyle seyirci taşıyorlar. İkinci hafta vizyondan kaldırmak zorunda kalıyorlar. Kültür Bakanlığı’nın destek vermediği film uluslararası film festivallerinde en iyi film ödülünü alıyor. Geçmişte Yılmaz Güney’e ne yapıldıysa bugün de gerçek sanatın peşinden koşan bütün insanlara da aynı şey yapılıyor. Bunun tek bir adı var o da düşmanlık!”
‘HERŞEYİ KENDİSİNE DÜŞMAN OLARAK GÖRMEYE BAŞLADI’
Aydınlanmacı, sosyalist gerçekliğin peşinden koşan hiçbir tiyatro yaratıcısının oyunlarına yer bulamadıklarını söyleyen Aydın, “Şimdi bütün AKP belediyelerinin salonları ve üniversitelerin salonları oyunlara kapalı. Son süreçte de erkin bir takıntısı oluşmaya başladı. Kendisini Hitler dönemiyle özdeşleştirmeye çalışan bir anlayış, içinde ‘diktatör’, ‘adalet’ kelimesinin geçtiği her şeyi kendisine düşman olarak görmeye başladı” diye ifade etti.
‘SANAT ÖZGÜRLÜK İÇİN VARDIR’
Doğanın, çevrenin ve hayatın tamamının sistem tarafından gasp edildiği bir süreç içerisinde sanatçının sorumluluğunun da giderek arttığına işaret eden Aydın, “Sanat, dayanışmayı örgütlemek için, emek için, özgürlük için vardır” dedi.
‘SANSÜRÜN VE YASAKLARIN SONU GELECEKTİR’
Hem Süleyman Demirel hem Kenan Evren hem de Turgut Özal döneminde sanat alanlarının kısıtlanmasına kitlesel yanıtlar verebildiklerini kaydeden Aydın, “Onların bu kara aklını dünyaya duyurabildik. 16 yıldır iş başında olan siyasal anlayışın yaptıklarını da neredeyse on beş günde bir, pek çok dilde dünyaya duyurmaya çalışıyoruz. Birlikte olma davranış biçimini gösterebilirsek, örgütlü olabilirsek bu faşist dayatmaların da, sansürün de, yasaklamaların da sonu gelecektir” dedi.
‘DÜŞMAN GÖRDÜĞÜ HER ŞEYİ YOK SAYIYOR’
Tiyatro oyuncusu Barış Atay’ın “Sadece diktatör” isimli oyununun birçok kentte valiliklerce yasaklanmasına tepki gösteren Aydın, “160 kez oynanmış bir oyun birdenbire yasak yedi. Türkiye tarihinde yaşanmamış bir şey yaşandı. İstanbul’daki tüm tiyatrolar tek tek aranarak bu oyuna ev sahipliği yapmamaları istendi. Bu yasada bile olmayan faşist bir dayatma. Ben oyun metninin bile okunduğunu sanmıyorum. OHAL dönemi dahil iki yıldır sahnelenen bir oyuna yasak getirilmesinin nedeni kendisini ‘diktatör’ sayan birinin ‘diktatör’ kelimesine takıntısıdır” diye konuştu.
Oyunun yasaklanmasının yalnızca sansür anlamını taşımadığını belirten Aydın, durumun iktidarın kendisine düşman gördüğü her şeyi yok sayması olduğunu belirtti.