İSTANBUL - !f İstanbul’da gösterime giren “Cano” filminin yönetmeni Mehmet Salih Demir, ilk bakışta kişisel bir mesele olarak algılanan filmin politik arka planına dikkat çekerek, “Kendimle yüzleşmek amacıyla çıktım yola” dedi.
!f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali kapsamında seyirciyle buluşan “Cano” filmi, her şeyi bırakıp bir anda ortalıktan yok olan arkadaşı Cano’yu armaya çıkan İbrahim’in kendisiyle yüzleşmesini anlatıyor. Sokağa çıkma yasaklarının olduğu 2015 dönemine denk gelen filmin çekimlerinde, kullanılan patlama seslerinin tamamı gerçek. Diyarbakır’da başlayıp Nusaybin’e uzanan filmin yönetmenliğini yapan Mehmet Salih Demir, beyaz perdeye yansıyanın aslında bir yüzleşme sahnesi olduğunu dile getirdi.
‘ZAMANIN RUHU FİLME YANSIYOR’
Filmin çekimlerini yaparken Diyarbakır ve Nusaybin’de bir savaşın olduğunu hatırlatan Demir, şöyle devam etti: “Filmin pek çok sahnesinde arkadan patlama sesleri geliyor. Bu seslerin hepsi gerçekti. Patlamalar olurken, insanlar yaşamına devam ediyor. Biz bunlara tanıklık ettik. Film ilk anda kişisel bir mesele olarak algılansa da politik bir arka plan var. Bunu ajitasyon yapmak yerine seyircinin kendi penceresinden yorumlamasını istedik. Göze sokulmayan politiklik filmin atmosferini değiştiriyor ve zamanın ruhu filme yansıyor.”
‘SORULARIN CEVABINI ARADIM’
Coğrafyanın yaşamı biçimlendirmesinde önemli bir etkisinin olduğunu sözlerine ekleyen Demir, “Filmde Diyarbakır, Mardin, Konya ve İzmirli karakterlere yer verdim. Yaşadığı coğrafya kişiyi nasıl farklı bir düşünceye iter. Kendisini nasıl bir ruh haline sokar. Bunların tümünün toplamı nedir? Bu soruların cevabını aradım. Bu karmaşık bir denklemdir” diye konuştu.
‘HEPİMİZİ ANLATMAYA ÇALIŞTIM’
Arkadaşı Cano’yu arayan İbrahim’in kendi sorunlarına bir türlü çözüm bulamamasını filme yansıtan Demir, “İbrahim’in kafasının karışık olmasını iç seslerle, monologlarla, insanlarla olan ilişkileriyle anlatmaya çalıştım. Cano üzerinden İbo’yu, İbo üzerinden Cano’yu anlattım. Aslında hepsinin toplamı üzerinden hepimizi anlatmaya çalıştım. Bunu yaparken de kelimelerin gücünden yararlandım” diye belirtti. Demir, kendi varoluşsal sorunlarını filme yansıttığını vurgulayarak, “Yola kendimle yüzleşmek amacıyla çıktım” dedi.
‘KENDİSİNE AİT BİR DÜNYA’
Sözünü, “İnsan gerçeği mi yoksa görüntüyü mü arar?” sorusuyla sürdüren Demir, şunları söyledi: “Sinemada, görsellerle seyirciyi manipüle etmektense, gerçekle yüz yüze kalması gerektiğini düşünüyorum. Bu yüzden görsellik değil de hikaye ön planda idi. Hikaye iyi ise film kendisine ait bir dünya yaratır. Bu nedenle sinema kadar edebiyat, edebiyat kadar sinema olsun istedim ve böyle bir denge kurmaya çalıştım.” Demir, sinemanın küçük bir bölgeden çıkarak evrenselliğe ulaşabileceğini anımsatarak, şunları ifade etti: “Bizim çok fazla öznel hikayemiz var. Ve bu hikayelerin her biri özgün bir anlatımla işlenebilir. Kullanmış olduğumuz sinema dili, yöntemleri ile evrenselliği yakalayabiliriz. Sadece bu hikayelere eğilmemiz gerekiyor.”