Güney ile sinemayla buluşan Şahin: Yazdıklarım sıradan insanların hikayeleridir

img

İSTANBUL - 37’nci İstanbul Film Festivali’nde “Sinema Onur Ödülü”ne layık görülen yazar ve senarist Osman Şahin, öykülerinin ilk kez Yılmaz Güney ile sinemaya uyarlandığını belirterek, "Yazdıklarım sıradan insanların hikayeleridir. Onların da masalları, hikayeleri var. Ve ben o insanları çok sevdim" dedi. 

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından bu yıl 37’ncisi düzenlenen İstanbul Film Festivali’nde sinemaya gönül ve emek verenlere takdim edilen “Sinema Onur Ödülleri” oyuncu Perihan Savaş, yazar ve senarist Osman Şahin ile yönetmen Aram Gülyüz’e verildi. 6 Nisan’da düzenlenen törenle ödüller sahiplerine verildi. Şahin, Kızgın Toprak, Kibar Feyzo, Adak gibi 23 hikayeyi filme aktaran Şahin, hikayelerinde bölgede ve Toros dağlarının eteklerinde yaşayan insanlar işledi. Yılmaz Güney’in “Sen farkında değilsin ama tam bir sinemacısın, babam” dediği Şahin, 48 yıldır tanıklık ettiği hikayeleri kaleme aldığını söyledi. 
 
‘SIKIŞMIŞ İNSANLARIN HİKÂYELERİNİ YAZDIM’
 
Hikayelerinde sıkışmış insanı anlattığını söyleyen Osman Şahin, “Benim yazdıklarım sıradan insanların hikayeleridir. Onların da masalları, hikayeleri var. Ve ben o insanları çok sevdim. Mağdur edilişini gördüm. Ağıtlar topladım. 48 yıllık yazar olarak bir hamalın yanına oturup onu konuşturmayı seviyorum. Sırtındaki o yükle çocuğunu okutan, evine bakan o adam benim için kahraman. Plastik insanları sevmiyorum” dedi.
 
‘GURBET ELDE ÖLENİN GÖZÜ KAPANMAZ’
 
Yazdığı 70’e yakın öyküde Kürt halkını anlattığını söyleyen Şahin, “Fırat nehri kenarında ağıt yakan Kürt kadın ‘gurbet elde ölenin gözü kapanmaz’ demişti. Sadece bu cümlenin bile bir ansiklopedi dolusu hikayesi vardır. Ben de tanıklık ettiğim olayları kaleme aldım. Mesela Fırat Nehri karların erimesiyle birlikte Nisan ayının sonuna doğru yükselirdi. Nehirde çok fazla ölen olurdu. Nehir Haziran'da çekildiği zaman Kürt çocukları şişmiş ölü hayvanlarıyla parkta eğlenir gibi oyun oynardı. Oradaki çocukları, yöre halkını, aşiret kavgalarını Kırmızı Yel, Fırat’ın Sırtındaki Kan kitaplarımda yazdım” diye anlattı.
 
‘GÖRDÜKLERİMİ YAZDIM’
 
Şahin, kendisini sinemaya Yılmaz Güney’in kazandırdığını söyleyerek sinemayla tanışmasını şöyle anlattı: “Radyo dinlerken Yılmaz Güney’in konuşmasına denk geldim. ‘Osman Şahin’in TRT büyük Ödülünü kazanan öyküsünü çekeceğim’ dedi. Beni kimse tanımıyordu. 29 yaşındaydım o zaman. Ertesi gün telgraf geldi. 'Güney filme gelin görüşelim' diye. İstanbul’a geldim. Elimde telgrafla Güney Filme gittim. Yılmaz Güney’i hiç görememiştim. ‘Beni çağırmışsınız’ dedim. ‘Osman Şahin sen misin?’ dedi güldü. Yılmaz Güney beni kucakladı. ‘Babam bunu nasıl yazdınız? Her cümleniz görüntü veriyor. Kamerayı elime alıp çekesim geliyor’ dedi. ‘Abi ben gördüklerimi yazdım’ dedim. Oradaki iki genç ‘Sthendal’ı okudunuz mu’ dedi.  ‘Duydum ama okumadım’ dedim. Diğeri de ‘Balzac’ı okudunuz mu dedi’. ‘Bir iki hikayesinin dışında okumadım’ dedim. ‘Peki nasıl yazdınız böyle bir eseri?’ dediler. Yılmaz Güney de ‘Çocuğun üstüne gitmeyin. Siz kitaplardan öğrenmişsiniz çocuk gördüklerini yazmış. Yaşamak edebiyattan üstündür’ dedi. Sonra yazdığım hikayeye ‘Adak’ filmi çekildi. Kendimi bir anda edebiyat sinema kardeşliğinin ortasında buldum.”
 
‘SİNEMA GÖRÜNTÜ SANATIDIR’
 
Sinemanın, ortaya çıktığından beri edebiyatla iç içe olduğunu söyleyen Şahin, “Meksika devrimini anlatan Viva Zapata filminin senaryosunu John Steinbeck yazmıştır. Bunun gibi pek çok yazar sinema ile içli dışlı olmuştur. Sinema edebiyattan hep yararlanmıştır. Aynı zamanda sinema görüntü sanatıdır. Teknolojiyi, ışığı, resmi kullanır. Savaş ve Barış’ı on günde okursunuz sinema onu bir saatte gösterir. Gücü oradadır” dedi.
 
‘ALDIĞIM ÖDÜLLERE LAYIK OLMAYA ÇALIŞTIM’
 
Ödül aldıkça sırtındaki yükün daha çok ağırlaştığını belirten Şahin, hep bu duruma layık olmak için çalıştığını belirterek, “Yoksulluktan gelme biriyim. İlk kez Dicle Köy Enstitüsü’ndeyken ayakkabı giydim. Ayağın kaç numara dediklerinde ayağın numarası mı olurmuş diye düşünmüştüm. Tüm hayatım boyunca da şımarmamam gerektiğini biliyordum” diye belirtti. 
 
‘ÖYKÜMÜN İSMİ KÜRTÇE OLDUĞU İÇİN SANSÜRLENDİ’
 
Türkiye’de edebiyat ve sinemaya ilişkin sansürü de eleştiren Şahin, “1973 yılında yazdığım Piro ile Zalha öykümün ismi Kürtçe olduğu için değiştirilmişti. Bugün de 70 yıl önce çekilen Ayhan Işık’ın filmindeki sigarayı mozaikliyorlar. İçki içiyorlar mozaikliyorlar. Bu kadar yıl Ayhan Işık’ı izleyenler görmediler mi? Herkese hakaret eden, gece gündüz bağıra bağıra yalan söyleyenlerin ağızlarını mozaiklesinler” diye konuştu.