DİYARBAKIR - "Zamanın izleri" sergisiyle sanatseverlerle buluşan ressam Ömer Eken, sanatın toplumu değiştirmek için bir araç olduğunu belirterek, "Sanatın uzun vadede toplumu değiştirme gücü olduğuna inanıyorum. Bunun için de beklememek, sanatı halklaştırmak lazım" dedi.
Ressam Ömer Eken'in "Zamanın izleri" isimli sergisi Amed Şehir Tiyatrosu'nda geçtiğimiz günlerde sanatseverlerle buluştu. Kasım ayı sonuna kadar görülebilecek sergide ressamın öğrencilik yıllarından bugüne kadar çizdiği yağlıboya tabloları bulunuyor. Ressam Ömer Eken resim sanatına bakışı ve sergisine ilişkin Mezopotamya Ajansı'nın (MA) sorularını yanıtladı.
KOPYA KAĞIDI İLE BAŞLAYAN MACERA
Diyarbakır'ın Silvan ilçesinde dünyaya gelen Eken, daha ilkokul 2'nci sınıftayken resme ilgi duymaya başlar. Dayısının kopya kağıdı kullanarak yaptığı resimlerin merakının uyandığını anlatan Eken, "Ben de bir süre böyle kopya resimler yapmaya başladım ve zamanla keyif aldım. Arkadaşlarım ve öğretmenlerim de taktir edince ilk defa bu işi yapabilirim düşüncesi doğdu. Çocuk yaştaydım çok da bir şeylerin bilincinde değildim ama bir ilgi doğdu. Aslında ilk olarak kopya üzerinden başladı. Sonra istediğim figür ve portreleri çizebildiğimi fark ettim" dedi.
Geçici bir süre ailesi tarafından okuldan alındığını ancak sürekli olarak bir şeyler yapma isteğinin canlı olduğunu dile getiren Eken, daha sonra ağabeyi tarafından yeniden ancak bu kez yatılı okula gönderildiğini 6'ncı sınıfta okurken de öğretmeninin söz etmesiyle Güzel Sanatlar Lisesi'nin varlığını öğrendiğini söyledi.
DİYARBAKIR'A DÖNÜŞ
Sadece resim ile ilgilenebileceği bir okulun varlığının bile kendisini mutlu etmeye yettiğini belirten Eken şöyle devam etti:"Matematik gibi derslerin pek olmadığı bir okul fikri hoşuma gitti. Hazırlandıktan sonra Diyarbakır Güzel Sanat Lisesi'ni kazandım ardından da Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nde Resim Bölümü'nü okudum. Okulun ardından Eskişehir'de yüksek lisans yapmaya başladım ancak aklımda hep Diyarbakır vardı. Orada insanlarla iletişim kuramadığımı hissediyordum. Sürekli olarak kafamda; 'Bir şeyler yapabilen insanlar neden bu topraklarda kalmayıp batıya, Avrupa'ya göç ediyor' sorusu vardı. Burada 5-6 ay kaldıktan sonra Diyarbakır'a gelme kararı aldım." Diyarbakır'a geldiğinde kendi atölyesini kurduğunu söyleyen Eken, atölyesinde hem kendi çalışmalarını yürüttüğünü hem de resme ilgi duyan kişilere bildiklerini öğretmeye başladığını söyledi.
'DÜŞÜNCESİNİ SINIRLAYAN İNSANLARI ANLATTIM'
Resimlerinde din insanlarının giydiği cüppe, yumurta gibi imgeleri kullanan Eken, bununla düşünce kalıplarının içine saklanan insanları anlatmaya çalıştığını aktararak,"Bazı insanlar bir düşünceye körü körüne inanır. Sadece ona inanmakla yetinmez, çevresinin de ona inanmasını ister. Bunun için savaşları, saldırıları, insanların ölümünü göze alır. Bu çok büyük bir problemdir. Bu da düşüncesini sınırlayan insanların bütün bedenini, uzuvlarını işlevsiz kılması durumudur. Büyük çoğunluğunda el ve ayak yok. O formun çıkış noktası da yumurtaydı. Rahatsız olduğum insan profilini nasıl anlatabileceğim üzerine tartışmalar yürütürken yaptığım denemeler sonucunda böyle formlar başladım. Bu insan tipi hem kendini hem de toplumu hapsediyor" diye anlattı.
DOĞAYA DÖNME İSTEĞİ
Modern dünyada insanların doğadan uzaklaştıkça kendi değerlerinden de uzaklaştığını dile getiren Eken, yaptığı resimlerle doğa ile insan arasından bir köprü kurmayı amaçladığını vurgulayarak, "Resimlerimde kullandığım hayvan imgeleri, bozkır renklerine kadar bu coğrafyanın sıcak renklerini yansıtmaya çalıştım.Bununla doğaya olan özlemimi anlatmaya çalışıyorum. Bu aynı zamanda doğanın özüne ulaşma isteğidir. Buna modernizmden sıkılmış bir insanın doğaya açılma isteği olarak bakıyorum. 11 yıl İstanbul'da yaşadığımız halde köy yaşantısından, imgelerinden kopmadım" diyor.
'BENİM İÇİN ÇIPLAKLIK SAFLIKTIR'
Resimlerinde yer alan Nü kadın imgelerine dair çok fazla eleştiri aldığını da dile getiren Eken kadını çıplak resmetme nedenini şöyle anlattı: "Çıplaklıkla ilgili çok fazla eleştiri alıyorum. Kadın bedenini teşhir ettiğim yönünde eleştiriler alıyorum. Ama ben şöyle düşünüyorum; Bir şeye kutsaliyet atfedersen asıl tabuyu sen oluşturursun. Benim için çıplaklık saflıktır, örnekliktir. Dinlerdeki yaratılış hikayesine baktığımızda suçun ortaya çıkmasıyla birlikte giyinmeye başlıyor insanlar. Adem ve Havva üzerinden yaratılış destanını anlatılır hep. Bu destan Hıristiyanlar tarafından resmedilirken bir günah işlemeden önceki halleri bir de günah işledikten sonraki halleri verilir. Önceki halleri çıplaktırlar ancak sonraki hallerinde ise mahrem yerleri yaprakla kapatılmıştır. Bu da üzerimize aldığımız giysinin günahlarımızı örtmek için olduğunu gösteriyor."
Fakülteye ilk gittiği yıllarda daha minimalist tarzda resimler yaptığını ve dönemki eserlerinde sorgulayıcı bir yan olmadığını aktaran Eken, ilk yılarda daha çok işin tekniğini öğrenmeye kilitlendiğini ve içeriğiyle ilgilenmediğini belirterek, "Bu dönem bir bocalama dönemi yaşıyordum" dedi.
'SANATI HALKLAŞTIRMAK LAZIM'
Akademiyi bitirdikten sonra bir sorgulama süreci yaşamaya başladığını sık sık "Sanat nedir? Ne için var? Halk için midir? Sanat sanat için midir?" sorularını kendisine sormaya başladığını dile getiren Eken bu süreçte kendine verdiği yanıtları şöyle anlatıyor: "'Sanat sanat içindir' tezini çok saçma görüyorum. İşin içinde insan varken böyle demek bana doğru gelmiyor ve 'Sanat toplum içindir' düşüncesini benimsiyorum. Toplumu dönüştürmek için sanat vardır. İyiye, doğruya yönlendirmek için sanat vardır. Kısa vadede sanatın bir şeyleri değiştirme gücü olmayabilir ama uzun vadede toplumu değiştirme gücü olduğuna inanıyorum. Bunun için de beklememek sanatı halklaştırmak lazım. Sanat sergilerinin elit bir kesme hitap eden bir araca dönüşmemesi lazım."
KENTTE SERGİ SALONUNA İHTİYAÇ VAR
Sanatı toplumsallaştırmanın önemine dikkat çeken Eken, "Herkesin gidip sergi izleyebileceği mekanlara ihtiyaç var. Sadece belirli kişilerin resimlerini sergilediği ve belirli kişilerin izleyebildiği sergiler değil herkesin ulaşabileceği galerilerin kurulması lazım. Eğer böyle olamıyorsa bizim sanatı halkın ayağına götürmemiz lazım. Diyarbakır gibi bir kentte sadece Amed Şehir Tiyatrosu ve devlet kurumlarına ait salonlar var. Orada açılan sergilerin durumu ortada. Burada sanatçı vasfı taşıyan kişiler de gidip o kapıda el açmaz. Kentte her sanatçının ürünlerini sergileyebileceği hem de buradan emeğinin karşılığını alabileceği galerilerin açılmasına ihtiyaç var" dedi.
MA / Dicle Müftüoğlu