İSTANBUL – Göç ve göçmenliğe dikkat çekmek amacıyla başlatılan “Arşivde Boğulmak” projesine dahil olan öğrenciler, önemli kısa filmlere imza attı. Genç yönetmenler, bu süreçte duyarlılık oluşturmak istedikleri seyirciden önce kendileriyle yüzleştiklerini dile getirdi.
İstanbul Kültür Üniversitesi’nin (İKÜ), düzenlenen 4. İstanbul Tasarım Bienali kapsamında göç ve göçmenlik konularına dikkat çekmek ve bu konuda duyarlılık oluşturmak amacıyla başlattığı “Arşivde Boğulmak” projesi, ürünlerini verdi.
Sanat ve Tasarım Fakültesi, Sinema ve Televizyon Bölümü öğrencileri ile akademisyenlerinden oluşan proje ekibi, öncelikle göçmenlerle ilgili faaliyetler yürüten ulusal ve uluslararası kurumlar, sivil toplum kuruluşları, yazılı basın, televizyonlar, ajanslar, üniversiteler gibi pek çok kurum ve kuruluşla iletişime geçerek topladıkları görsel-işitsel malzemelerden oluşan bir veri tabanı oluşturuldu. Toplanan bu malzemeler, proje kapsamında filmler üretmek için İKÜ, Marmara Üniversitesi, Gelişim Üniversitesi ve Koç Üniversitesi’nden başvuruda bulunan yaklaşık 25 öğrenci ile paylaşıldı.
Öğrenciler tarafından çekilen kısa filmlerin gösterimleri, geçtiğimiz günlerde Fransız Kültür Merkezi’nde düzenlenen etkinlikle yapıldı. Gösterimi yapılan kısa filmlerden ikisi Efe Keser’in çektiği “Dalgalar” ile Recep Günay’ın çektiği “Umut” oldu. Genç yönetmenler, arşivleri karıştırırken neler hissettiklerini ve proje ile kazandıkları deneyimi paylaştı.
‘BİLİNÇ KAZANDIM'
“Dalgalar”ın yönetmeni Efe Keser, göçmenlerle ilgili bir şeyler yapma arzusu ve bu meseleye başka açılardan bakabileceğini düşündüğü için projeye dahil olduğunu belirtti. Keser, projeye dahil olmasıyla birlikte neler yaşadığını ise, “İlk başta görevim sadece arşiv araştırmaktı. Gazete arşivlerini tarayıp, gazete kupürlerini bulmaya çalıştım. Arşiv araştırması bitince filmi çekebileceğimiz söylendi. Arşivleri araştırdığımda bu konudan daha çok etkilenmiştim. Haberlerde gördüğümüzden daha farklı bir bakış açısıyla yaklaştım. Çünkü bir bilinç kazandım ve bu bilinci seyirciye aktarmak istedim. Sinema da izleyici ve karakterlerini birbirleriyle özdeşleşme şansı tanıyor. Ben de bu filmle seyircinin göç konusuyla özdeşleşmesini, daha güçlü ve sağlam empati kurmalarını istedim” sözleriyle dile getirdi.
‘BAKMAK DEĞİL, GÖRMEK GEREKLİ'
Empati kurmanın, sadece bu insanlar üzerine düşünmek olmadığını ifade eden Keser, insanların öncelikle empati kurarken ‘Ben o durumda olsaydım ne olurdu?’ sorusunu kendisine sorması gerektiğini vurguladı. Bu yaklaşımla arşivleri karıştırırken göçmenlerin yanı başında olduğunu hissettiğini ifade eden Keser, “Yaşadığımız şehirlerde, mahallelerde bile bu durumu gördüm. Kendime şu soruyu sordum; Ya ben olsaydım, ya biz olsaydık, o zaman nasıl davranırdık? Ve bu sorunun cevabını kendime verdikten sonra, ‘O zaman bu insanlar için çalışalım’ demeyi öğrendim. Bu bana seyirci kalmaktansa harekete geçmeyi gösterdi ve bu filmi de yaparak harekete geçtiğimi hissettim. O yüzden seyircinin de harekete geçmesini istedim. Haberlerde gördüğümüz şeyler, bizi seyirci konumuna koyuyor. Ama bu durum seyirci kalmakla değil, harekete geçmekle çözülür. Ne kadar çok olursak bu sorunu çözmekte o kadar güçleniriz” dedi.
Keser’a göre, bu duyarlılığı sağlamak için yapılması gereken ilk şey ise bakmaktan ziyade görmek. “Göçmenlerin yaşadığı sorunları görmeli ve bu olay üzerine düşünmeliyiz” diyen Keser, devamında ise şunları belirtti: “Bu olay bizi de etkiliyor. Biz de bunun içindeyiz. Bu olayın içinde olmak için göç etmek gerekmiyor. Göç edenlerle beraber yaşamak yetiyor. Onlarla sokakta karşılaştığınızda ya da bir alışveriş yaptığımızda da olayın içinde olmuş oluyoruz. O yüzden onlara bakarken düşünmemiz gerekiyor.”
‘KENDİMİ SORGULADIM’
Recep Günay ise, “Umut” isimli kısa filmi ile insanlara hala bir umudun var olduğunu anlatmak istediğini ifade etti. Arşivleri karıştırırken o zamana kadar gördüğü ve bildiği şeylerin aslında doğru olmadığının farkına vardığını söyleyen Günay, bu durumun kendisi ile yüzleşmesini sağlayıp, utanç duymasına yol açtığını dile getirdi.
Günay, bu süreçte neler hissettiklerini “Bilmediğim bir sürü hikayeye şahit oldum. Arşivdeki görüntüleri izledikçe sürekli kendimi sorguladım ve önyargıyla baktığımı fark ettim. Göçmenlerin buraya gelme süreçlerine baktığımda hangi zorluklarla buraya geldiklerini gördüm. Mesela ben bir mülteci olsaydım, kendi ülkemden dışlanmış olsaydım buna o kadar dayanabilir miydim bilmiyorum” sözleriyle anlattı.
MA / Servet Karaduman