MARDİN - Êzidîlerdeki qewlbêj geleneğine ilişkin tez hazırlayan Vedat Allak, "Bu halkın bir kültürünün, dilinin ve kimliğinin olduğunu savunuyorum" diyerek bu alandaki eksikliklerin giderilmesi için bir müzisyen olarak katkı sunduğunu ifade etti.
Mardin doğumlu Vedat Allak, Diyarbakır Dicle Üniversitesi Konservatuvar Bölümü'nde 3'üncü sınıf öğrencisi iken, fakültenin bilgisi dahilinde müzik eğitimi için Fransa'ya gitti. Burada bir süre kalan Allak, 2011 yılında geri döndü. Ancak, kendisine daha önce "döndüğünde sınavlara katılırsın" denmesine rağmen, fakültenin müdür yardımcısının değişmesi nedeniyle sınavlara girişine izin verilmedi. Bunun üzerine Dicle Üniversitesi’ndeki eğitimine son veren Allak, Fransa'daki Paris 8 Üniversitesi’nde aynı bölümde eğitim görmeye başladı. Allak, eğitimini tamamladıktan sonra aynı üniversitede Kürtçe Etnomüzikoloji üzerine yüksek lisans yaptı. İlk tezini "Êzidîlerde Qewlbêjler (Dini ilahileri def çalarak söyleyen) ve Qewlbêjlerin Diasporadaki Rolleri" üzerine yapan Allak, ikinci tezini ise "Paris’te Kürtlerin Eylemleri Ambiyansı" üzerine yapıyor.
Uzun bir sürenin ardından geçici olarak doğduğu topraklara dönen Allak, eğitim gördüğü alanı, araştırma konularında karşılaştığı bilgileri, Kürt kültürü ve müziği üzerindeki baskı hakkında bilgi verdi.
‘EKSİK ALANA KATKI SUNMAYA ÇALIŞIYORUM’
Etnomüzikoloji’nin müziği kültürel bağlamda irdeleyen müzik bilimi olduğunu hatırlatan Allak, yaptıkları çalışmalar hakkında, "Toplumların kendi kültürlerini ve dillerini nasıl koruduğunu, ne kadarını koruyabildiklerini, ne kadarını kaybettiklerini ve ne kadar geliştirdiklerini inceliyoruz. Bu alan, toplumların örf ve adetlerini, giyim ve kuşamlarını, yemek yiyişlerini, şarkı ve türkü söyleyişlerini, coğrafyalarını ve kadın-erkek ilişkilerini de inceliyor” dedi.
Kürt kimliğiyle alakalı bir çalışma yürüttüğüne dikkat çeken Allak, yaptığı çalışmayı her şeyden önce kendisi için yaptığını belirterek, “Bu halkın bir kültürünün, dilinin ve kimliğinin olduğunu savunuyorum. Bir müzisyen olarak bu alanda eğitim görüyorum. Bu alanın eksiklerini biliyorum. Bunun giderilmesine katkı sunmaya çalışıyorum” diye belirtti.
'SESLER VE MÜZİKLERİ ÇARPICI BİLGİLER SUNUYOR'
İlk tezi olan, "Êzidîlerde Qewlbêjler ve Qewlbêjlerin Diasporadaki Rolleri" hakkında da bilgi veren Allak, Êzidîlerin çok fazla tanınmadığına yani yaşamlarına dair ayrıntıların bilinmediğine dikkat çekerek, "Sadece dini özellikleriyle tanıyoruz. Müzikleri nelerdir? Yaşamları nasıldır? Tarihsel bağlamda rolleri nedir? Bunları pek bilmiyoruz. Yaptığım çalışma sonucunda aslında onların da bir kimlik arayışı içinde olduğunu rahatlıkla görebildim. Tabi her Kürt gibi korkularla yaşıyorlar. Aynı zamanda içlerinde bölünmüşlükler de var. Bunun da farkındalar. Qewlbêj geleneği, Êzidîlerin kültürlerini ve tarihleri ile dini inançlarını söz olarak taşıyan bir gelenek. Dengbêj geleneğine çok benziyor. Qewlbêj geleneği babadan oğula geçen patriarkal bir sistem. 3 büyük ailenin elinde olan bir gelenek. Bununla birlikte, burada kullandıkları sesler ve müzikler bize Kürtler ve Êzidîlerle ilgili çarpıcı bilgiler de sunuyor" diye belirtti.
'SESLERİN BİLİMSEL ARAŞTIRMASINI YAPIYOR
Allak, ikinci tezinde ise, Kürtlerin Paris’te ne tür sloganlar attığını, hangi müzikleri ve ritimleri kullandığını, geçtikleri güzergahlarda binalar arasında oluşturdukları ambiyans ve halkın bu ambiyansa yaklaşımı, gençler ve orta yaştaki bireyler arasındaki ambiyansı araştırdığını aktardı.
Bu çalışmasındaki amacı, "Kürtlerin de diğer halklar gibi kendilerine özgü seslerin olduğunu bilimsel olarak ortaya koymak" şeklinde açıklayan Allak, "Kürtlerin kendilerine özgü söyleyiş tarzları var. Ben bunun sloganlarında da olduğunu söylüyorum. Bu nedenle bu konuda bir araştırma yapıyorum. Bu sadece Kürtler için değil tabi ki; her halkın kendisine özgü slogan atma şekli, şarkı söyleme ve dinleme biçimi var.”
'BU HALK KENDİSİNİ YAŞATMAYI BAŞARAKCAK'
Söz konusu çalışmaların yaygınlaştırılması gerektiğine vurgu yapan Allak, yıllar sonra döndüğü topraklarda yaşanan değişimi de değerlendirdi. Baskının her alana hakim olduğunu ve insanların kültürel çalışmalar yürütürken dahi endişe içerisinde olduğunu belirten Allak, "Umutsuz olmamak gerektiğine inanıyorum. Bir suskunluk var. Her yerde görünüyor. Bu halkın onlarca kültür merkezi kapatılmış, kurumlar kapatılmış. Ama yine de büyük bir mücadele veriliyor. Faşizmin en doruğunda olduğu bir dönemde yaşasak bile bu kültür ve bu halk kendisini yaşatmayı başaracak. Ama önemli olan ne kadarını yaşatacağı, nasıl bir evrimden geçeceği, nasıl bir hal alacağı" diye konuştu.
'DİL KONUSUNDA ESKİSİ GİBİ HASSAS DEĞİLİZ'
Bölgedeki insanların kendi dillerinde konuşmuyor olmasının ciddi bir problem olduğunun altını çizen Allak, şöyle devam etti: "Bunu 2 yıl önce geldiğimde de görmüştüm. Asimilasyonun, zulmün getirdiği bir sonuç olduğu aşikar. Ama sanki biz de dil konusunda eskisi kadar hassas değiliz. Bu nedenle bu sürecin psikolojisinden bir an önce çıkmayı başarmamız gerekiyor. Her insan süreci, politik sürecin içinde olanlar gibi birebir okuyamıyor. Böyle olunca da eksik kalıyor. O nedenle daha etkili çalışmalara ihtiyaç var.”
MA / Ahmet Kanbal