MUŞ – 1975'te Qamişlo’dan getirdiği cihazlarla odasına stüdyo kuran ve yaklaşık 200 kaseti dolduran, 200 kaseti de köylerden toplayarak çoğaltan Metin Demir, 42 yılını anlattı. 12 yıldan sonra yeniden dükkanının basıldığını söyleyen Demir, kimi kasetleri satmaması için uyarıldığını belirtti.
Kürt dengbêjlerinden Şakiro, Reso (Resul), Hüseyno (Hüseyin Biter), Zahiro, Sidıko (Haci Sido) ve Sebriyê Kor gibi birçok dengbêjin seslerini ve eserlerini kayıt altına alarak günümüze taşıyan Muşlu kasetçi Metin Demir, 42 yıldır Muş’ta 10 metrekarelik dükkanda kaset satmayı sürdürüyor. 1975 yılında evinin bir odasında Qamışlo’dan getirdiği cihazlarla stüdyo kurduğunu belirten Demir, Kürtçe kasetlerin toprağa gömülerek saklandığı günlerde, kaset sattığı için cezaevine girdiğini söyledi. 80’lerde Kürt dili üzerinde başlayan baskının 90’larda sürdüğünü ve son bir yıl içinde aynı baskıların geri geldiğini belirten Demir, 12 Eylül 1980 darbesinden bugüne kadar Kürt dili ve kültürünün gelişimi ve üzerinde yaşanan baskılara ilişkin Mezopotamya Ajansı’nın (MA) sorularını yanıtladı.
Dengbêjleri kayıt altına almaya ne zaman ve nasıl başladınız?
Beni bu mesleğe yönlendiren abim Mustafa Demir oldu. 1974 yılında abimin Diyarbakır’da Dosido adlı stüdyosu vardı. O’nun yönlendirmesi ile Muş'a gelerek 1975 yılında bir kaset dükkanı açtım. İlk işim piyasada dengbêj kasetlerini toplamak oldu. Reso, Hüseyno gibi dengbêjlerin kasetlerini satıyordum. Sonra bu kasetler çok fazla tekrar olunca insanlar bizden Mem û Zîn, Derwêşê Evdî gibi tarihi olayları anlatan parçaları istemeye başladı. Kürdistan'da dengbêjlerin kasetlerini kaydeden ve satan ilk kişi bendim. Daha sonrasında ben de kendi evimin bir odasında Qamişlo’dan getirdiğimiz cihazlarla stüdyo kurdum.
Bu işe ne için başladınız. Ekonomik kazanç için mi yoksa başka nedenleri var mı?
Ekonomik kazanç olmadan kimse bir şey yapmaz ama ben dengbêj kasetleri çıkarmak için büyük bir mücadele verdim. Benim için bu iş bir sevdaya döndü. Yoksa bu işi ben de yapmazdım. Bir iki kez bana baskı yaptıklarında, tutuklandığımda bu işten vazgeçerdim. Ama bu bir sevda olunca vazgeçilmiyor. Şu anda bile eve gittiğimde eski teybi açıp stran dinlerim. Bir insanın tıpkı evladını büyüterek 20 yaşına getirmesi gibi bir hissiyat içerisindeyim. Benim kayıt altına aldığım eserleri şimdi teknoloji ile birlikte bir flaşa katarak bütün dünyaya yayabilmek beni mutlu ediyor.
Stüdyodan söz ettiniz. Sonra çalışmanız nasıl bir hal aldı. Çoğaltmanın dışında kendiniz de kasetler çıkarmaya başladınız mı?
Zahiro bir günmisafirimizdi. O’nun sesinden o gece 2 kaset yaptım. Şêx Seîd, Xalit Begê Cibrî ve Ferzende Beg eserlerini söyledi. İlk doldurduğumuz kaset bu oldu.
1977'de Zahiro’nun, 78 yılında ise Huseyno’nun kasetini çıkardım. Kaset kaydı yaptığımızda Zahiro misafirimizdi. O gece Zahiro'nun sesinden 2 kaset yaptım. Zahiro, Kıbrıs savaşı üzerine, sevdalar üzerine stranlar söylüyordu. Ben de ona “kahramanların parçasını istiyorum” dedim. Bana "kahramanların parçası nedir?” diye sordu. Ben de dedim ki; ‘Birakujî’ yapanların parçasını değil, Kürtlerin kahramanlarının parçalarını söylemesini istedim. Bana "Bu saate kadar kimse bana böyle parçalardan bahsetmedi" dedi. Ondan sonra Şêx Seîd, Xalit Begê Cibrî ve Ferzende Beg eserlerini söyledi. İlk doldurduğumuz kaset bu oldu.
İlk kaseti kayıt altına aldığınızda neler hissettiniz?
İlk kaseti doldurduğumda aynı zamanda ilk eser sahibi olmuştum. İnsan nasıl bir evlat sahibi olursa bu eser de bana öyle keyif verdi. O eseri halen bana Zahiro doldurdu diye övünüyorum. Zahiro buraya geldiğinde ben ona o kaseti açıp hatırlattığımda ağladı.
Daha sonrasında kimlerin seslerini kayıt altına aldınız?
O dönem Evdalê Zeynê, Şeroyê Biro, İboyê Kor gibi çok sayıda dengbêjin kasetlerini alır çoğaltır ve satardım. Şu an yanımda bulunan 400 kasetin 200'ünü ben kayıt altına aldım, diğer 200'ünü ise kayıt yapanlardan alarak çoğalttım.
Bu kasetleri nasıl bir araya getirdiniz?
Özellikle ağalara ve beglere giderdim. Çünkü onlarda kayıtlı sesler vardı. Onlardan aldığım sesleri teyplere kaydedip, sonrasında çoğaltıyordum. Daha sonrasında artık bizi tanımaya başladılar. 1982 yılında genç iken bir fotoğraf makinesi aldım. Makine, kalem ve defterimi alarak Karayazı, Bulanık, Malazgirt, Patnos ve Erciş gibi yerlere gidiyordum. Ses kaydı alanlardan kayıtlarını, bulduğum dengbêjlerin de seslerini kaydediyordum. Gittiğim yerlerde dengbêjlerin resimlerini çekiyor, hayat hikayelerini dinliyordum. Bir nevi gazetecilik yapıyordum yani.
Sizi en çok hangi dengbêj etkiliyor? Hangi dengbêjleri seversiniz?
Ben dengbêjlerin hepsini severim. Ayrım yapmıyorum. Gelen müşterilerim bazen tartışıyorlar, biri “Hüseyno’nun üzerine dengbej yoktur” der, diğeri “Şakıro üzerine sanatçı yoktur” der. Ben de onlara “Böyle yapmayın. Hepsi ayrı bir güzelliğe, ayrı bir tada, ayrı bir damağa sahiptir” diyorum. Hepsini de çok severim hayatta ayrım yapmam.
Dengbêjlerle bu kadar haşır neşir olan biri olarak bu geleneğin bugününü nasıl buluyorsunuz?
Kürt halkı eskiden kırsalda yaşıyordu. Köylerde, mezralarda hayvancılık ile uğraşıyordu. Çoğu yaylalarda, dağlarda öğreniyordu bu parçaları. Gençler köyde olduğunda bir kayanın üzerine oturarak akşama kadar kendine stran söylüyordu. Şimdi şehirlerde bakıyorsun bir sazın 3 teline vurarak bir iki parça söylüyor, ama başka da ses çıkmıyor. Dengbêjlik özgürlüktür, serbestliktir, haykırmaktır. Onun için büyük mücadele etmen gerekiyor. Benim gençliğimdeki dengbêjler bine yakın parça söylüyorlardı. Ama bugün kimse öğrenmek istemiyor bu nedenle gelenek de geriliyor.
Dengbêjlik sadece kırsalda mı olur. Kentte yaşayanlar da dengbêjlik yapamaz mı?
Dengbêjlik özgürlüktür, dağlardan yaylalara haykırmaktır. Eski dengbêjlerimiz olsaydı yaşanan bu kadar olay, savaş, zorluk, zorbalıklar ile baskılar üzerine çok beste yaparlardı. Aynı zamanda şairlerdi. Şimdikiler dengbêj değil stranbêj'dirler.
Şehirlerde artık dengbêjlik fantezi müziği olmuş. Dengbêjlik özgürlüktür, dağlardan yaylalara haykırmaktır. Eski dengbêjlerimiz olsaydı yaşanan bu kadar olay, savaş, zorluk ve zorbalıklar ile baskılar üzerine çok beste yaparlardı. Eski dengbêjlerimiz aynı zamanda şairdi. Şimdikiler dengbêj değil stranbêjdirler. Sadece eski parçaları söylüyorlar. Ama eski dengbêjler hem diğer dengbêjlerin bütün parçalarını söylerlerdi hem de şairlerdi. Mesela Apê Reso’nun kendi bestelediği ve yazdığı 200 parçası vardır. Şakiro’nun kendine ait 50 bestesi vardır. Ama şu an üretim değil, tüketim var.
Zaman zaman Kürtçe parçaların çalınarak Türkçeye çevrildiği tartışmaları yapılıyor. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Yüzlerce parçanın Kürtçe olmasına rağmen Türkçeye çevrildiğini biliyorum. İbrahim Tatlıses, İzzet Altınmeşe gibi sanatçılar onlarca Kürtçe parçayı Türkçeye çevirdiler. Burhan Çaçan mesela Lê Dotmam parçasını Türkçeye çevirdi. İzzet Altınmeşe Lê Xanim parçasını Kürtçeden Türkçeye çevirdi. Buna benzer yüzlerce parça var. Bu nedenle stranlarımıza sahip çıkmamız gerekiyor.
Kürtçe üzerinde yoğun baskıları olduğu dönemlerde nasıl zorluklar çektiniz?
12 Eylül darbesinde benim dengbêjlerden toplayarak kayıt yaptığım 50, bölgeyi gezip kayıt yapan köylülerden topladığım 50 olmak üzere 100 kasetim yakıldı. Beni de Kürtçe kaset toplama bahanesiyle tutukladılar. 6 ay Harput Cezaevi’nde kaldım. Tutuklandığımda beni TRT’ye verdiler. TRT o zaman tek kanal olmasına rağmen çok önemli biri gözaltına alınmış gibi, ellerim kelepçeli, gözlerim bağlı bir şekilde beni yayınladı. Ben bunları görmedim tabi ama 6 ay sonra çıktığımda herkes bunları bana anlattı. “Muş’ta bin 150 yasa dışı kaseti seninle birlikte yakalamışlar, seni televizyonlara vermişler” diye anlattılar bana. 6 ay Harput Cezaevi’nde kaldım ve 40 gün boyunca işkence gördüm. Cezaevinden sonra beni askere gönderdiler ve her şeye sıfırdan başladım. Ondan sonra da sorunlar devam etti. Bir kişi mesela Hüseyno’nun kasetini benden alıp dinliyordu. Sonra o kaseti dinledikten sonra yerin altına gömerek saklıyordu. O dönemde kaset satışı da dinlemesi de epey zordu.
O dönem Kürtçe kasetleri çoğalmak bir dertti; ama satışı da başka dertti. Nasıl satıyordunuz?
Kaseti dengbêjden alıp bir günde 200 tane çoğaltıyorduk. Kendi evimizde ya da başka evde gizli gizli yapıyorduk bu işi. Gündüz de sattığımızı satıyor geriye kalanları ise toprağın altında ya da ulaşılamayacak yerlerde saklıyorduk.
Bizim kayıt makinamız vardı. Bir kaseti dengbêjden alıyorduk. Bir günde tam olarak 200 tane kaset çoğaltıyorduk. Sabahları ise kaseti saklıyorduk. Kendi evimizde ya da başka evde gizli gizli yapıyorduk bu işi. Sattığımızı satıyor geriye kalanları ise toprağın altında ya da ulaşılamayacak yerlerde saklıyorduk. Tezgahların altına saklıyorduk. Her yerde kaset serbest olmasına rağmen yasaklı dönemlerdeki arşivimi hala tutuyorum. Ben Kürt dili için çok zahmet çektim. Devlet sürekli baskın yapıyordu. Diyarbakır, Muş gibi kentlerde de Kürtçe kaset satıyordum diye yargılandım daha sonraları. Belki halen Kürtçe kasetlerden dolayı sabıkam vardır.
90’lı yıllarda ne gibi zorluklar çektiniz?
90’lı yıllarda çok baskı vardı üzerimizde. Mesela Fırat Başkale’nin, Şehrîbana Kurdî'nin ve Kazo'nun kasetleri çıkmıştı. Devlet bu kasetlere bandrol yapıştırmıştı. Yani yasal olarak satabiliyorduk. Aradan üç gün geçiyordu bu kasetler yasaklanıyordu ve aldığımız tüm kasetler elimizde kalıyordu. İkinci kez geldiklerinde o kaset bulunsaydı bize ceza verip, kasetleri imha ediyorlardı.
Ya 2000’li yıllar ve bugün nasıl?
2002 yılından sonra Kürtçe kasetleri engellemiyorlardı. Biraz serbest bırakıldı. Fakat şimdi aynı merhaleye yine gelindi. Barış süreci bozulduktan sonra yine aynı döneme döndüler. Yine aynı durum tazelendi. Şimdi ne varsa elimizde yasaklıyorlar. Bize birkaç uyarı şimdiden geldi. 12 yıldır dükkanıma kimse baskın yapmıyordu; ama bu sene yine baskın yaptılar. Baskında bize “Bunu bunu satmayacaksın” diyorlar. Mesela siyasi içerikli kasetleri biz zaten satamıyoruz. Gelip Hemê Hecî'nin bir parçası için “kaseti satmayın” diyorlar. Yine eskiye bir dönüş var. Kürt dili yine yasaklanıyor ve baskılar devam ediyor. Tahminimce yine büyük zorluklar ve zahmetler oluşacak, 80-90’lı yıllara geri dönülecek.
MA / Müjdat Can