İSTANBUL- “Hasankeyf’i Yaşatma Girişimi” çatısı altında buluşan sanatçılar, “Hasankeyf sular altında kalmasın diye herkesin elinden geleni yapması lazım” çağrısı yaptı.
Hasankeyf’i Yaşatma Girişimi, Beyoğlu’nda bulunan Collective Terrace’de “Hasankeyf için geç değil” şiarıyla konser düzenledi.
Etkinliğe, sanatçılar Apolas Lermi, Ali Doğan Gönültaş, Cem Erdost İleri, Çiğdem Karaman, Çiğdem Ülkü, Doğan Çelik, Diljen Roni, Dodan, Erkan Oğur, İsmail Hakkı Demircioğlu, Fungistanbul, İlker İsabetli, Gerduni, Seyr-i Cem, Luxus, Meltem Taşkıran, Merih Aşkın, Musa Baki, Mübin Dünen, Pınar Aydınlar, Sema Moritz, Talebe ve Taylan Yıldız’ın yanı sıra çok sayıda yurttaş katıldı.
Etkinlikte Hasankeyf’i Yaşatma Girişimi adına söz alan Nilüfer Perihan Kurtoğlu, ortak basın metnini okudu.
HASANKEYF’İN TARİHİNİ ANLATTI
“Bu tarih senin ve benim, bu doğa ve Dicle Nehri hepimizin, Hasankeyf tüm insanlığın” diyerek konuşmasına başlayan Kurtoğlu, Hasankeyf’e ses olan sanatçıları ve yurttaşları etkinliklere katıldıkları için teşekkür etti. Ilısu Barajı’nın durdurulması için kurdukları “Hasankeyf’i Yaşatma Girişimi” çatısı altında yıllardır mücadele ettiklerini ifade eden Kurtoğlu, Hasankeyf’in insanlık tarihinin en çarpıcı miraslarından biri olduğunu ifade etti. Hasankeyf’in, ilk insan izlerinin 300 bin yıl önce görüldüğü, ilk yerleşimin ise 12 bin yıl önce gerçekleştiği açık hava müzesi olduğunu hatırlatan Kurtoğlu, “Hasankeyf, Anadolu ve Yukarı Mezopotamya’da Ortaçağ’a ait bütünlüğünü koruyabilen tek kent. Mezopotamya’da insanlığın yerleşik hayata geçişin en belirgin örneği. İran İmparatorluğu ile Romalılar için ileri karakol, Süryani Piskoposluğunun dini başkentidir. Doğu ülkelerine özgü Hristiyan kiliselerinin ilk merkezi ve Artukluların başkenti... İpek Yolu üzerinde önemli bir güvenlik mevkisi olarak kurulan Hasankeyf, hatta Marco Polo Çin’e gittiği yolculuğunda Hasankeyf'teki köprüden geçti” dedi.
‘GÖBEKLİ TEPE’NİN İKİZİ’
Uluslararası bilim çevrelerinin yaptığı çalışmalara göre, yerleşik hayatın başlaması konusunda Hasankeyf’in, Göbekli Tepe’nin ikizi olduğunun tahmin edildiğini belirten Kurtoğlu, “Türkiye, Göbekli Tepe’yi, UNESCO Dünya Miras Listesine aldırmak için ciddi çaba içerisinde bulunurken, Hasankeyf ve çevresindeki Dicle Vadisi’ni, suları altında bırakmayı planlamaktadır. Dünya Mirası Listesi’nde olmamasına rağmen Hasankeyf, sivil toplum kuruluşların Europanostra’ya başvurusu üzerine 2016 yılında Avrupa’nın Tehlike Altındaki 7 Kültürel Miras Alanı listesine girdi” diye konuştu.
Hasankeyf’te günümüze kadar keşfedilen 550 kültürel ve tarihi varlık bulunduğunu hatırlatan Kurtoğlu, “Halbuki birçok uzmana göre, 1986 yılından beri kazıların yapılmasına rağmen kazılması gereken yerlerin en fazla yüzde 10’u kazılabildi. Hep Hasankeyf'in mirasından bahsettik, ama Dicle Vadisi boyunca Hasankeyf ile eş değer tarihi kalıntılara sahip en az 289 höyükten ancak 15’inin kazısı yapılmış höyükler var. Bunlar da risk altındadır” diye belirtti.
‘2002’DE PROJE DURDURULDU’
Hasankeyf’in Moğol istilasında ayakta kalmayı başardığına dikkat çeken Kurtoğlu, hiçbir işgalci gücün yok edemediği Hasankeyf’in ekonomik ömrü 50 yıl olacak olan Ilısu Barajı'nın sularıyla yıkılmak istendiğini ifade etti. Kurtoğlu, “En az 24 medeniyete ev sahipliği yapan Hasankeyf, şimdilerde baraj tehlikesiyle artık yok olma eşiğinde. 1950’li yıllarda konuşulmaya başlanan, 1982’de Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamında kararlaştırılan Ilısu Baraj ve Hidroelektrik Santrali (HES) 1997'de yatırım programına alındı. Kısa sürede yıkım getiren bu projeye karşı yerelde ve şirketlerin yer aldığı Avrupa’da protestolar gelişti ve 2002 yılında proje durduruldu. 2005’de Ilısu projesi tekrar gündeme girince daha güçlü bir karşıt kampanya gelişti. İşte o zaman HYG oluştu. Almanya, Avusturya ve İsviçre hükümetleri, yoğun protestolardan dolayı 2007 yılında kabul ettikleri kredi teminatını 2009 yılında geri çektiler. Bununla birlikte Avrupalı şirketlere kredi veren üç Avrupalı banka da geri çekildi. Alman ve İsviçreli şirketler kendi payını projede konsorsiyum lideri olarak kalan Avusturyalı Andritz şirketine devrederek Ilısu konsorsiyumundan çıktılar. 2010 yılında Türkiye hükümetin garantörlüğünde Halkbank, Akbank ve Garantibank Ilısu konsorsiyumuna kredi verip inşaatın 2010 yılında başlamasına neden oldular. Barajın resmi maliyeti en az 2 milyar Euro, bunun 800 milyon Euro’su kamulaştırma ve ‘yeniden yerleşim’ çalışmaları için ayrıldı” ifadelerini kullandı.
‘BİZLERİ SOSYAL BİR FACİA BEKLİYOR’
Hasankeyf içinde bulunduğu Dicle Vadisi sadece kültürel değil, aynı zamanda ekosistemiyle de doğadaki benzersiz biyo çeşitliliğe sahip olduğunu söyleyen Kurtoğlu, “Barajdan etkilenecek alanın sadece yüzde 5’i ekolojik ve bilimsel olarak bütünlüklü şekilde araştırılmış durumda. Baraj gölü oluşursa büyük bir bölgede iklim değişecek, yani daha az kar ve daha dengesiz yağış bekleniyor. Dicle Vadisi’nde kendine yetecek ekonomiye sahip 80 bin kadar insan olumsuz etkilenecek eğer Ilısu projesi tamamlanırsa. Bu insanların yaşam kaynakları ellerinden alınırsa yoksullaşmayla karşı karşıya kalacaklar. Aşırı kentleşmeyle gelen sorunlar daha da artacaktır. Sosyal bir facia bizi beklemektedir” diye konuştu.
‘HERKESİN ELİNDEN GELENİ YAPMASI LAZIM’
Ilısu Barajı’nın bölge üzerinde çok olumsuz etkileri olacağını belirten Kurtoğlu, bu çerçevede özellikle Bağdat ve Musul gibi çok sayıda Irak şehrinin içme suyu temininde ciddi sorunlar çıkacağını söyledi. Kurtoğlu, “1980'lerden itibaren sular altında kalacak denilirken, bugün Hasankeyf ve Dicle Vadisi, yıllardır baraja karşı çıkan ulusal ve uluslararası onlarca sivil toplum kuruluşu ve milyonlarca insanın verdiği tepki sonucu hala ayakta. Ülkemizde Hasankeyf’i bilmeyen kalmadı. Ama ne yazık ki risk her geçen gün artıyor. Hasankeyf sular altında kalmasın diye herkesin elinden geleni yapması lazım” diye konuştu.
Kurtoğlu’dan sonra söz alan Gazeteci Metin Yoksu da, Hasankeyf ve Dicle Vadisi için mücadelenin geç olmadığına inandığı için bu etkinlikte yer aldığını söyledi. Hasankeyfliler ile yaptığı röportajlara dikkat çeken Yoksu, “Bölge halkı siz aydınlar ve sanatçılardan çok güç alıyor. Aydınlar ve sanatçıların geç olmadığına inanması ve bu yönlü mesajlara daha fazla yer vererek halka bu mesajı vermesi gerekiyor” dedi.
Konuşmaların ardından sanatçılar Hasankeyf için sahne aldı. Sanatçılar da Hasankeyf için geç olmadığını ve ranta teslim edilmemesi gerektiğini söyledi.