İSTANBUL – Rodi adlı Cizreli bir çocuğun İstanbul’da yer bulamamasının hikayesini anlatan “Cî Nema” adlı kısa film yakında sanatseverlerle buluşacak. Filmin yönetmeni Cabbar Alp, “Umarım duyurmak istediğimiz ses duyulur” dedi.
Yönetmen Cabbar Alp’in Cî Nema (Yer Kalmadı) adlı kısa filmi yakında sanatseverlerle buluşacak. 2016 yılında Cizre’de sokağa çıkma yasakları sırasında yerle bir edilen şehirde evlerinden edilen insanların hikayesini küçük bir çocuğun yaşadıkları üzerinden aktaran film; asimilasyon, sömürü ve işgal kıskacında yaşamak zorunda bırakılan ötekilerin hikayesine tanıklık etme imkanı sağlıyor. Her bir sahnesi eldeki imkanlar değerlendirilerek çekilen 15 dakikalık film, Rodi adlı Cizreli çocuğun İstanbul’da da “yer bulamaması”nın hikayesini anlatıyor.
Filmin çekim hikayesini Yönetmen Cabbar Alp anlattı.
Fikrin ortaya çıkışının birkaç hikayeye tanık olduktan sonra kendisinde geliştiğini söyleyen Alp, “Dünyanın neresinde olursa olsun asimilasyona maruz kalmış bir halkın çocukları egemen toplumun kurumlarına, onların sistemlerine dahil olduğunda ilk karşılaştıkları şey genelde yabancı oldukları dil oluyor. Asimilasyonun yoğun olarak sürdüğü yerler ise eğitim kurumları oluyor. Suriye’den gelen çocukların ilk yaşadıkları şey de budur. Başka çocukların yaşadıkları da… İşte bu durum anlamadıkları dilden, bir kültüre entegre edilmeye çalışılan çocukların hayatlarında psikolojik travmalar yaşamalarına neden oluyor. Ben de bunun hikayesini ‘Cî Nema’ ile anlatmaya çalıştım” dedi.
‘RODİ YER EDİNEMEDİĞİNİ GÖRDÜ’
Kısa filmin hikayesini de özetleyen Alp, şunları ifade etti: “Bu hikayede Cizreli bir çocuğun yaşadıkları anlatılıyor. Bilindiği gibi Cizre’de neredeyse sağlam bir bina bırakılmadı. Yer kalmadı orada. Kısa filme de bu ismi verdik. Çünkü bu çocuk yer kalmadığı için büyük kentlere göç etmek zorunda kaldı. Belki çoğu yakınını da kaybetti. Geldiği büyük metropolde okula kaydı yapılan bu çocuk sınıfta da yer bulamıyor. Kimse onunla oturmak, aynı sırayı paylaşmak istemiyor. İlginçtir çocuk bunu çok garipsemiyor. Rodi ismini koymamızın nedeni buydu. Aslında nasıl yer edinemediğini gördü bu çocuk. Mevcut sistemin, sürecin kendilerini nasıl yalnızlaştığını en çıplak haliyle Cizre’de görmüş bu çocuk. O yüzden geldiği yerde de yaşadığı dışlanmışlık ve ötekileşmeyi garipsemiyor. Kendince bir çıkış ve çözüm yolu bulmaya çalışıyor.”
‘CİZRELİ ÇOCUĞUN HEPİMİZE VERDİĞİ MESAJ VAR’
“Çocuğun hepimize verdiği bir mesajı var” diyen Alp, “Bu çocuk Cizreli olabilir ama bu çocuk asimilasyonun, sömürünün, işgalin sürdüğü bütün coğrafyalarda yaşayan çocukların yaşadığı şeyi yaşıyor. Filistinli bir çocuğun yaşadığı bir dışlanmayı, acıları yaşıyor. Afrikalı bir çocuğun yaşadığı gibi. Ama farklı bir şekilde bize anlatıyor sıkıntısını. Çözüm yolunu kendisi buluyor çünkü sürecin çok iyi farkında. Aslında bir çocuk gibi de davranmıyor. İzlendiğinde görülecek ki diğer çocuklarla arasındaki fark o kadar net ki yaşama dair, insana, topluma dair. Yaşayıp şahit olduğu olaylar çocuk olmanın çok ötesinde onu büyük bir psikoloji ve ruh haline sokmuş. O yüzden Cî Nema dedik buna. Çocuk yer bulamıyor. Kaldığı yerde de yer bulamıyordu zaten. Yerle bir edildi her şey. Rodi karakterimiz durumun ve sürecin farkında olduğu için kendince bir çözüm yolu bulup kendini ifade etmenin arayışına giriyor” sözleriyle dile getirdi.
‘SİNEMANIN GÜCÜ BİR ÇIKIŞ YOLU DA GÖSTEREBİLMELİ’
Yaşanan hikayeyi sinema ile anlatma nedenini ise Alp, “Böyle hikayeleri siyasi açıdan anlatılabilecek, haber yapabilecek ya da birçok yönüyle ifade etme yol ve yöntemleri vardır ama estetik başka bir alandır. Sinema da bazı şeylerin anlatılması ve aynı anda dünyanın bütün insanlarına dokunabilmesinin en güçlü aracıdır. Bununla hikayeler ölümsüzleşiyor. Bazen bir filme gittiğimizde bir sahne bizi tutuyor. ‘Biz bunu yaşadık diyoruz’ ama sadece yaşantıları hatırlatmak olmamalı, onun içerisinde sinemanın gücü bize bir çıkış yolu da gösterebilmeli. Bu yüzden perdeye aktarma gayreti içerisinde hissediyorum kendimi. Çünkü dünyada toplumların sosyolojik olarak bazı yönleriyle kendilerini fark etmelerini sağlayan güçlü devrimci sinemacılar var. Yılmaz Güney gibi. Çok abartılmaması gerekiyor ama sinema güçlü bir araçtır. Duyguların, hikayelerin gerçekliğin estetize edilerek yeniden anlatıldığı güçlü bir sahnedir aslında. Ölümsüzleşiyor ve dokunabiliyor sana. Bu yüzden sinemayı tercih etmemin en büyük nedeni de bu” diye belirtti.
‘HER HİKAYEYE İZİN ALMAK ZOR’
Sinemanın maliyetli bir alan olduğunun altını da çizen Alp, gönüllü olarak yaptığı bu işte eldeki imkanları kullanarak üretimde bulunduğunu söyledi. Alp devamla, “İmkan yaratma konusunda elbette sıkıntı yaşıyorum. Örneğin sahnelere çekim yapılacak mekanlar araştırıldığında arkadaşlarımızın evleri, tanıdıklarımızın dükkanları, bildiğimiz sokaklar, olabildiğince de amatör hayatında hiç oyunculuk yapmamış insanlarla çalışıyoruz. Beraber gönülden bu işi yapmak isteyen arkadaşlar var ve yardımcı oluyorlar. Mekan konusunda bazen sıkıntı yaşayabiliyoruz çünkü her hikayeye izin almak zor. Resmi daireye başvurduğunuzda hikaye resmi politikalara aykırı ise reddedilme oranı da yükseliyor. Dolayısıyla bazen izinli bazen izinsiz çekmek zorunda kalabiliyoruz. Bu da beraberinde bazı sıkıntıları getirebiliyor. Zor ama severek yapıyorum ve ilgilenmeye çalışıyorum. Cî Nema da ikinci projem oldu. Şimdilik kısa filmler üzerinden gidiyor ama imkanlar el verdiğinde uzun metraj çekimlerini de yapmak istiyorum” dedi.
‘UMARIM DUYURMAK İSTEDİĞİMİZ SES DUYULUR’
Filmin kalan birkaç teknik düzenlemesi ardından ilk gösteriminin yapılacağını ifade eden Alp, son olarak, “Daha sonrasında ise festivallere göndereceğim. Umarım duyurmak istediğimiz ses duyulur ve o ses ulaşmak istediğimiz yere ulaşır. Dokunmak istediğimiz her mekana ve insana dokunur ve biz de amacımıza ulaşmış oluruz” diye konuştu.
MA / Necla Demir