AMED - Amed Barosu Genel Kurulu'nda konuşan ÖHD Şube Eşbaşkanı Gizem Miran, "Devletin İmralı’ya yaklaşımı, Kürt sorununa yaklaşımıdır” dedi.
Amed Barosu'nun 2 gün sürecek 49’uncu Seçimli Genel Kurul toplantısı sürüyor. Kurulda, faaliyet raporlarının okunması ardından meslekte 25 yılını dolduran avukatlara plaket verildi. İlk plaket Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) tutsak olan eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a verildi.
‘KÜRT HALKININ AVUKATLIĞINI YAPTI’
Plaket alan DEM Parti Milletvekili Serhat Eren, “Demokrasinin, adaletin insan hakları mücadelesinin diğer adı Amed Barosu’dur. Kürt halkının avukatlığını yaptığı için, diline, kültürüne, tarihine sahip çıktığı için çok fazla baskılara uğradı. Tahir Elçi bu nedenle katledildi. Bu baskılara, saldırılara rağmen, soruşturmalara, davalara, tutuklamalara, sürgünlere rağmen Amed Barosu bu mücadeleci kimliğinden ödün vermedi ve vermeyecek” dedi. Plaket alan siyasetçilerden Ayla Akat Ata, “Bu baronun bir üyesi olmak ayrıcalık ve fedakârlıktır. ‘Bedel yarışında bende varım’ demektir” dedi.
CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, “Amed Barosu bir kimliğin, bir halkın barosudur. Amed Barosu siyaset yapar ama bu halk için yapar” ifadelerini kullandı.
‘CİNSİYETÇİ PRATİKLER SON BULSUN’
Amed Barosu Kadın Hakları Merkezi adına konuşan Avukat Canan Talay, “Kadın hakları mücadelesi veren bizler, kurumların içine kök salmış ayrımcılıklarla da mücadele etmek zorunda kalıyoruz. Şiddet toplumun her katmanında yeniden yürütülen bir politikadır. Cezasızlık politikalarına karşı verdiğimiz mücadele, adaletin sağlanması için verilen en büyük mücadeledir. Bu mücadeleyi sadece mahkeme salonunda değil, baro içinde de sürdürmek zorundayız. Baroda cinsiyetçi pratiklerin tamamen son bulmasını istiyoruz. Biz kadınlar olarak bilgi ve becerilerimizi sorgulanmadığı, cinsiyetçi tutumların tutunamadığı bir ortam talep ediyoruz” diye belirtti.
‘YARGI EGEMENİN BASKI ARACI OLDU’
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Amed Şube Eşbaşkanı Gizem Miran, hukukun bu coğrafyada “fütursuzca” egemenin baskı aracı olarak kullanıldığını belirterek, “Ülke yönetimi tek adam rejimiyle tamamıyla baskıcı ve faşist bir biçime büründü. Bunun sonucunda tüm toplum gibi savuma makamına karşı da, gerek yargı tacizleriyle gerekse ekonomik ve sosyal sömürü araçlarıyla baskılar arttırıldı. Ülke yönetiminin dönüştürüldüğü rejim, başta Kürtler ve kadınlar olmak üzere işçilere emekçilere, ezilenlere ve tüm ötekilere karşı işlenen yüzlerce suçun “faili” olmaya devam ediyor. Yanı başımızda gerçekleşen Sûr ve Cizir süreçleri, kadın katliamları, yargı tacizleri bunun en başat örneklerindendir” dedi.
İMRALI TECRİDİ
Düşünce ve ifade özgürlüğü hakkını, örgütlenme ve demokratik siyaset hakkını kullanan kadınların, siyasetçilerin, aydınların, gazetecilerin ve bütün muhaliflerin infaz yasasındaki tüm aleyhe düzenlemelerin mağduru edildiğini söyleyen Miran, “İnfaz yasasındaki bu değişiklikle beraber maalesef ki daha birçok konuda hapishanelerdeki hak ihlalleri giderek artmaktadır. Başta hasta mahpusların sağlığa erişim hakkı engellenirken tüm mahpuslar açısından sohbet hakkı, iletişim cezaları, görüş hakkı kısıtlamaları gibi uygulamalarla karşı tecrit ve ağır izolasyon uygulanmaktadır. Bunun en ağır örneği İmralı Ada Hapishanesi’nde bulunan Sayın Abdullah Öcalan, Sayın Hamili Yıldırım, Sayın Ömer Hayri Konar ve Sayın Veysi Aktaş nezdinde uygulanmaktadır”” şeklinde konuştu.
‘KÜRT SORUNUNA YAKLAŞIM İMRALI’YA YAKLAŞIM’DIR’
PKK Lideri Abdullah Öcalan ile diğer 3 tutsaktan 43 aydır hiçbir haber alınamadığını hatırlatan Miran, “İmralı, avukat ve aile ziyaretlerine dair yasaklama kararlarının ve itiraz süreçlerinin hukuksuzluklarla yürütüldüğü bir mutlak iletişimsizlik halinin hüküm sürdüğü, hukukun ortadan kaldırıldığı olağanüstü rejimle yönetilen bir mekân haline getirilmiştir. Sayın Öcalan'a yönelik bu ağır tecrit ve hukuki izahı olmayan bu politikalar; tam da yukarıda bahsettiğimiz sorunlarla çok yakından bağlantılıdır. Devletin Kürt sorununa yaklaşımı İmralı adasına yaklaşımıdır. Demokratik barışçıl bir toplumsal yapının inşasını, hukukun uygulanmasını, yasal ve anayasal haklarının tanınmasını talep ediyoruz” ifadelerini kullandı.
Miran’ın konuşmasının ardından ellerinde Kürtçe ve Türkçe “Kadın ve çocuk cinayetleri politiktir” yazılı pankartla kürsüye çıkan kadınlar, “Jin, jiyan, azadî” ve “Kuştina jinan polîtîke/Kadın ölümleri politiktir” sloganları attı.
'KÜRTÇEYE SAHİP ÇIKALIM'
Mezopotamya Dil ve Kültür Araştırmaları Derneği (MED-DER) yöneticilerinden avukat Eyüp Aydeniz, Kürtçeye dönük saldırılara değindi. Aydeniz, "Son 20 yıldır AKP-MHP iktidarı bütün zorbalığını dil üzerinde sürdürüyor. Biliyorsunuz kimi arkadaşlarımız burada Kürtçe yemin etmeye başladı. Ama maalesef o yemin 'terör' eylemi gibi gösterildi. Kürt dilini 'terörist' olarak gösterenin kendisidir terörist olan” tepkisinde bulundu.
Derneklerinin eski Eşbaşkanı Rıfat Ronî’nin tutuklandığını hatırlatan Aydeniz, "Bütün kurumlara, halkımıza sesleniyorum: Dilimize sahip çıkalım. Dilimize sahip çıkmazsak, dilimiz bitecek, dilimizi terörist olarak görecekler. Dilsiz yaşam olmaz, dilinize sahip çıkın" diye kaydetti.