İSTANBUL - BM İşkenceye Karşı Komite’nin Türkiye’ye dair hazırladığı sonuç gözlem raporunun detayları açıklandı. Komite, tecride işaret ederek, aile ve avukatla görüşme hakkının disiplin cezasının bir sonucu olarak sınırlandırılamayacağına dikkat çekti.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Türkiye’nin taraf olduğu Birleşmiş Milletler (BM) İşkence ve Diğer Zalimane Gayrıinsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme (İşkenceye Karşı Sözleşme) kapsamındaki yükümlülüklerini denetleyen BM İşkenceye Karşı Komite’nin 17-18 Temmuz tarihli oturumlarının ardından Türkiye’ye dair açıkladığı sonuç gözlemleri raporuna dair basın toplantısı düzenledi.
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nde düzenlenen toplantıya birçok alandan hak savunucuları katıldı. Raporun detayları TİHV Başkanı Metin Bakkalcı’nın sunumuyla açıklandı. BM İşkenceye Karşı Komite’nin, Türkiye’ye ilişkin değerlendirmelerde bulunduğu sonuç gözlemleri raporunda, Türkiye’ye 65 tavsiyede bulunması dikkat çekiyor.
Komite, işkence ve kötü muamelenin özellikle gözaltı yerlerinde yaygın bir şekilde uygulanmaya devam ettiği, 2016’daki kalkışma ve 6 Şubat depremleri gibi bazı olayların ardından ve genel olarak “terörle mücadele operasyonları” bağlamında işkence ve diğer kötü muamelenin arttığına dair kendilerine iletilen bilgilerden endişe duyduğunu belirtti. Komite, “Temel hukuk ve usul güvenceleri, özgürlüklerinden mahrum bırakılan kişilerin işkence ve diğer kötü muameleye maruz bırakılmaması için hayati önem teşkil ettiği belirtildi. Bu güvenceler yasada ve uygulamada korunmalıdır. Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) işkence suçunu düzenleyen 94’üncü maddesinin İşkenceye Karşı Sözleşmeyle uyumlu değildir. Bu uyumsuzluk cezasızlığa yol açıyor. Türkiye’ye 2016 tarihli bir önceki sonuç gözlemlerinde verilen tavsiyeleri yeniliyor ve mevzuat İşkenceye Karşı Sözleşme ile uyumlu hale getirilmelidir” ifadelerine yer verildi.
TİHEK VURGUSU
Komite raporunda, Türkiye’nin Ulusal Önleme Mekanizması olduğunu iddia ettiği Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’na (TİHEK) dair de değerlendirmelerde bulunarak, TİHEK’in yürütmeden bağımsız olmamasından ve dahası işkence ve diğer kötü muamele vakaları karşısında sessiz kalmasında endişe duyulduğu kaydedildi. Türkiye’ye Paris İlkeleri’ne uymasının hatırlatıldığı raporda, TİHEK’in bağımsızlığının güvence altına alınması için gerekli tüm tedbirlerin alınmasını gerektiği vurgulandı.
İŞKENCE İDDİALARININ SORUŞTURULMASI İSTENDİ
Komite, işkence ve diğer kötü muameleye ilişkin soruşturmaların hızlı, bağımsız ve etkili şekilde ve İstanbul Protokolü’nün revize edilmiş baskısı uyarınca soruşturulması ve kovuşturulması gerektiğine işaret edilerek, bunu baltalayacak yasal ve idari engellerin cezasızlığa yol açacağına dikkat çekildi. Raporda, TCK 94’ün İşkenceye Karşı Sözleşme ile uyumsuz olmasının “yasal boşluklar” yaratarak soruşturmaları idari izin sistemine ve kovuşturmalar ile birlikte zamanaşımına tabi kıldığı tespitinde bulunan komite, TCK ile birlikte kolluk görevlilerine sağlanan cezasızlık zırhını güçlendiren “Terörle Mücadele Kanunu’nun” (TMK) İşkenceye Karşı Sözleşme uyarınca gözden geçirilmesini tavsiye etti.
Komite, gözaltında gerçekleşen ölümlerin endişe verici olduğunu belirterek, gözaltında gerçekleşen tüm ölümlerin bağımsız bir organ tarafından Minnesota Protokolü’ne uygun şekilde hızlı ve tarafsız şekilde soruşturulması gerektiğini hatırlattı.
‘TERS KELEPÇENİN YASAKLANMASI İSTENDİ’
Polis Vazife ve Sâlahiyet Kanunu’na (PVSK) yapılan düzenlemeyle ölümcül güç kullanımı takdirinin genişletilmesinden ve genel olarak özellikle de barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşlerine işkence ve diğer kötü muameleye varan aşırı güç kullanılarak müdahale edilmesinden endişe duyduğunu dile getiren komite, güç kullanımına ilişkin mevzuatın uluslararası standartlar uyarınca gözden geçirilerek yasallık, gereklilik, orantılılık ve ihtiyatlılık ilkelerini içeren açık rehber kurallar geliştirilmesini tavsiye etti. Toplantı ve gösteri yürüyüşleri bağlamında ters kelepçe gibi uygulamaların kabul edilemez olduğunu ifade eden Komite, “Ters kelepçe gibi gereksiz acı ve ıstıraba neden olan kısıtlama tekniklerinin” kullanımının yasaklanması gerektiğini belirtti.
‘S-Y TİPİ HAPİSHANELER ENDİŞE VERİCİ’
Raporda, S ve Y Tipi ve diğer yüksek güvenlikli cezaevlerindeki rejimin fiili olarak tek başına hücreye kapatılma teşkil ettiği tespitinde bulunan komite, hapishanelerde rutin olarak gerçekleştirilen çıplak arama uygulamalarından, mahpusların kelepçeli olarak muayene edilmesinden ve hayati tehlike arz eden hastalıkları olan mahpuslarının infazlarının geri bırakılmamasından endişe duyduğunu ifade etti.
‘NELSON MANDELA KURALLARI HATIRLATILDI’
Komite, İdare ve Gözlem Kurulları’nın bağımsız olmadığı tespitinde bulunarak, bu kurulların özellikle insan hakları savunucularının, gazetecilerin ve siyasi saiki olan suçlamalarla mahkum edilen mahpusların tahliyelerini engellemesinden endişe duyduğunu kaydetti.
Komite, kurulların bağımsızlığının sağlanabilmesi için Gözlem ve Sınıflandırma Merkezleri ile Hükümlülerin Değerlendirilmesine Dair Yönetmeliği’nin gözden geçirilmesini tavsiye etti. Tek başına hücreye kapatılmanın istisnai ve kısa süreli bir durum olması gerektiğini belirten komite, Nelson Mandela Kuralları’na atıfta bulunarak mahpusları soyarak arama uygulamalarına ise “yalnızca kesinlikle gerekli olduğunda ve makul bir suç şüphesi bulunduğunda” başvurulabileceğini hatırlattı. Mahpusların kelepçeli olarak muayene edilmesi uygulamasının kısıtlanması gerektiğini de ifade komite, hekim-hasta ilişkisinin mahremiyetine saygı duyulması çağrısında bulundu.
AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBETİN KALDIRILMASI İSTENDİ
Komite raporunda dikkat çeken bir diğer nokta ise, Türkiye’nin mevzuatında yer alan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası oldu. Komite, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının kaldırılması gerektiğini ifade ederek, TCK’nın 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un bu bağlamda gözden geçirilmesini tavsiye etti. Komite, müebbet hapis cezasına çarptırılan mahpusların makul bir süre sonra tahliye edilme veya cezalarında indirim yapılması olasılığına sahip olmalarının da güvence altına alınması gerektiğini belirtti.
‘AVUKAT VE AİLELER İMRALI İLE GÖRÜŞTÜRÜLMELİ’
İmralı Cezaevi’ne tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ve beraberindeki 3 tutsak üzerindeki tecride işaret edilen komite, avukatla görüşme hakkının disiplin cezasının bir sonucu olarak sınırlandırılamayacağı hatırlatıldı. Komite, öncelikli tavsiyeleri arasında Abdullah Öcalan, Hamili Yıldırım, Ömer Hayri Konar ve Veysi Aktaş'ın aileleri ve avukatlarıyla ziyaret ve iletişiminin kolaylaştırılmasına yer verdi ve Türkiye’yi bu tür sınırlamalardan kaçınmaya davet etti.
TİHV Başkanı Metin Bakkalcı, yapılan sunumların sonunda kısa bir değerlendirmede bulundu. Komite’nin, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ve Abdullah Öcalan ile İmralı’daki diğer tutsakların, aileleri ve avukatlarıyla görüşmelerinin kolaylaştırılması, olağanüstü hal sırasında yürürlüğe giren ve temel hukuk güvencelerinden yararlanmayı etkileyen mevzuatın yürürlükten kaldırılması ile toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin önlenmesi ve kovuşturulmasına yönelik çabalara ilişkin tavsiyelerinin uygulanmasına öncelik verdiğini vurgulayan Bakkalcı, bu konularda Türkiye’nin 26 Temmuz 2025 tarihine kadar Komite’ye bilgi verilmesinin beklendiğini paylaştı.
‘İŞKENCESİZ BİR TÜRKİYE’
Türkiye’nin İşkenceye Karşı Sözleşme bağlamındaki yükümlülüklerini yerine getirmek zorunda olduğunu ifade eden Bakkalcı, Komite’nin tavsiyeleri başta olmak üzere İşkenceye Karşı Sözleşme bağlamındaki yükümlülüklerin yerine getirilmesi sürecinin izlenmesinin ve denetlenmesinin son derece önemli olduğunu kaydetti. Bakkalcı, işkencesiz bir Türkiye ve dünya için herkesin doğrudan sorumlu olduğunu ifade etti.