ANKARA - Sincan Kadın Kapalı Cezaevi'nde politik tutsakların 2021'den bu yana şartlı tahliyeden yararlanamadığını söyleyen avukat Hülya Yıldırım, "Bu bir kötü muameledir. Başlı başına kişilere eziyet edilmesidir" dedi.
İnsan Hakları Derneği'nin (İHD) verilerine göre, Gözlem ve Sınıflandırma Merkezleri ile Hükümlülerin Değerlendirmesine Dair Yönetmelik'in hayata geçtiği 2021'den beri 501 tutsağın tahliyesi, İdare ve Gözlem Kurulları tarafından ertelendi. Tahliyeleri engellenenlerin büyük bir bölümü ise siyasi tutsaklar oluşturuyor. Tahliyesi engellenenlerin büyük bir çoğunluğunu oluşturuyor. Özellikle Sincan Kadın Kapalı Cezaevi'nde ise, şu ana kadar şartlı tahliye taleplerinin hiçbir kabul edilmedi. Söz konusu cezaevinde en son ceza infaz sürelerini tamamlayan 15 kadın tutsağın tahliyeleri engellendi. Bu kadınlardan 5'i tüm infaz sürelerini tamamladıktan sonra tahliye edildi, 10 ise hala tahliye erteleme süresinin tamamlanmasını bekliyor.
'PİŞMANLIK GÖSTERMEDİKLERİ İÇİN’
Sincan Kadın Kapalı Cezaevi'nde kalan müvekkillerinin tahliyelerinin engellenmesine "pişman olmamanın" gerekçe gösterildiğini söyleyen Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Üyesi Avukat Hülya Yıldırım, "Normalde şartlı tahliyeye ilişkin bu kararı alan kurul, savcının başkanlığında toplanması gerekiyor. Hatta bu kurula Aile Sosyal Hizmetler Bakanlığı'ndan bir temsilcinin de katılması gerekiyor. Ancak müvekkillerimizin karşılaştığı kurul, böyle bir kurul değil. Bu güne kadar hiçbiri savcı başkanlığında toplanan bir kurula çıkmadılar. Buna ilişkin itirazlarını hakimlik nezdindeki dilekçelerinde belirttiler. Özellikle kurul görüşmeleri sırasındaki kamera kayıtlarının dosyaya alınmasında usule uygun bir kurul değerlendirmesi yapılmadığı her seferinde söylendi. Ancak buna rağmen hakimlikler tarafından bu itiraz hiçbir şekilde değerlendirmeye alınmadı" ifadelerini kullandı.
TAHLİYELERE ENGEL
Sincan Kadın Kapalı Cezaevi'nin "pilot" bölge olarak seçildiği bilgisini belirten Yıldırım, bu cezaevinden fiili olarak şartlı tahliye imkanının ortadan kaldırıldığını dile getirerek, "Bu bir kötü muameledir. Başlı başına kişilere eziyet edilmesidir. Şartlı tahliye hakkı gelen kişiler gerekçesiz, soyut iddialarla, keyfi uygulamalarla, usulsüz kurul toplantılarıyla, bir engellemeyle karşı karşıya kalıyorlar. O yüzden bu pilot bölge tanımımızın dikkate alınması gerektiğini ve tüm hak savunucusu olduğunu söyleyen, bu konulara eğilen tüm haklara karşı duyarlı olan kesimlerin bu konuda da duyarlı olmasını bekliyoruz. Ve şunun da altını çizmek isteriz: Özellikle kadınların hiçbir şekilde şartlı tahliye hakkından yararlanamamasının aslında temelinde bunun yattığını düşünüyoruz" diye konuştu.
'KANUN UYGULANMIYOR'
Uygulamanın geriye doğru yürütüldüğüne dikkati çeken Yıldırım, "Bizim müvekkillerimizin birçoğu 30 yıllık müebbet hükümlüsü müvekkiller ya da 2020 yılı öncesinde hükümlü olan müvekkiller. Şimdi 2020 yılı öncesinde hükümlü olan bir kişiye aslında kendisinin hükümlü olduğu dönemdeki kanun düzenlemesi lehe ise onun uygulanması gerekiyor. Kanunda çok açık bir düzenleme var: ‘Koşullu salıverme, denetimli serbestlik, mükerrerlik gibi durumlarda ya da hapis cezasının ertelenmesi gibi durumlarda siz Türk Ceza Kanunu'ndaki düzenlemede yer alan lehe kanun uygulamasını esas almalısınız' diyor. Buna ilişkin karar veren mahkemeler var, ancak Sincan İnfaz Hakimliği bunu esas almıyor. Bu emsal kararları sunmamıza rağmen de bunu gözetmiyor" şeklinde konuştu.
'SAĞLIK HAKKI ENGELLENİYOR'
Tutsakların tedavi haklarının engellendiğini ifade eden Yıldırım, revir ve hastane için tutsaklara randevu verilmediğini, verilenlerin ise çok uzak tarihlere verildiğini, tarihi geldiğinde ise tutsakların sevklerinin engellendiğini dile getirdi. Yıldırım şöyle devam etti: "Tutsakların hastaneye erişimde zorlandıkları gibi sonrasında da tedavileri için verilen reçetelerin cezaevlerinde uygulanması da engelleniyor. Baktığınızda her şeyi olan dört başı mamur bir hapishane sistemi varmış gibi gözüküyor ama öyle bir durum söz konusu değil. Diyelim ki kişi tüm bunları yaptı ve tetkikler de bitti, teşhis konuldu, teşhise ilişkin tedavi reçetesi sundu hekim. Bu sefer de biz hapishanede bu tedavi reçetesinin uygulanması konusunda sıkıntı yaşıyoruz. Nedir bu sıkıntılar? Diyet yemeği verilmiyor mesela. Şimdi teşhisi konmuş bir çeşit tedavi içerisinde ama tedavisinin bir parçası olan beslenme imkanı kişiye sağlanmıyor. Aslında sağlık hizmeti noktasında yine bir ihlalle karşı karşıya kalıyoruz."
'TECRİT EDİLİYORLAR'
Yüzde 85 görme kaybı bulunan tutsak Selver Yıldırım'ın durumuna değinen Yıldırım, şunları kaydetti: "Yüzde 85 görme sorunu var ve bu görme sorununun sebebi daha önce kaldığı hapishanelerde kendisine uygulanan tedavilerin yanlış olmasından ya da gecikmeli tedaviden kaynaklı. Bugün bu görme engeli için tedavi görüyor Şehir Hastanesi'nde. Ama bu tedavileri aksatıldığı gibi tedavisinin bir parçası olan büyüteç güvenlik gerekçesiyle hapishane idaresi tarafından verilmiyor. Ya da yüzde 15 görme oranı olduğu için kitap okuması mümkün olmadığından sesli kitap talebimiz ya da radyo talebimiz kabul görmüyor. Bu aynı zamanda kişi için sosyal izolasyondur. Evet, fiziken bir görme bozukluğu var. Ama bunun dışında bu kişiyi siz sosyal olarak da tecrit etmiş oluyorsunuz. Bu da ayrı bir sağlık sorununu beraberinde getiriyor."
'TOPLUMSAL TEPKİ OLMALI'
Hukuki sürecin işletilmesinin önemli olduğunu, ama tek başına yeterli olmadığının ifade eden Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü: "Yaptığımız suç duyuruları, yaptığımız raporlamalar, tespitler önemli. Ama tek başına hukuk yetmez. Toplumsal bir takibinin olması gerekiyor. Bu adalete erişimin de hakikatin ortaya çıkarılmasının da bir parçası. Bu yüzden kamuoyunun tekrardan hapishanelere yüzünü dönüp, ‘Buralarda neler oluyor? Bu sorunlar aslında bizim de bir parçamız’ demesi lazım. Bugün hapishanelerdeki tecrit, hapishanelerdeki sorunların hepsi aslında toplumda da yaşanıyor. Bunlar birbirinin yansımasını taşıyan durumlar, yani toplumdaki bu meseleleri de bundan bağımsız görmemek lazım."