İZMİR - New York’ta 168 yıl önce 8 Mart’ı ortaya çıkaran eylemlerin barbar sistemin kölelik koşullarına karşı olduğunu belirten Dev Tekstil Yöneticisi Öznur Acar Odabaş, kötü çalışma koşulları, güvencesizlik, uzun çalışma saatleri ve düşük ücretlere karşı mücadelenin halen sürdüğünü söyledi.
Kadınlar, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne sayılı günler kala alanlara çıkmak için çalışmalarını ve hazırlıklarını sürdürüyor. Kadın işçiler de, tıpkı 8 Mart 1857 tarihinde 40 bin dokuma işçisi gibi daha iyi çalışma koşulları ve eşitlik için birçok kentte direnişle 8 Mart’ı karşılıyor. ABD’nin New York kentinde, bir tekstil fabrikasında alevler arasından yükselen çığlıklar, tüm dünyada kadınların direniş sembolü oldu. Ancak aradan geçen 168 yıla rağmen başta tekstil olmak üzere kadın işçilerin 8 saat çalışma, eşit işe eşit ücret gibi talepleri hala güncelliğini koruyor.
Kadınların verdiği mücadeleler kimi kazanımlar getirse de kötü çalışma koşulları ve hak gasplarına karşı verilen mücadele, emek cephesinin birinci gündemi olmaya devam ediyor. Ekonomik kriz, hayat pahalılığı kadınları mücadeleyi gerekli kılarken, birçok iş yerindeki iş bırakma eylemleri ve grevlere kadınlar öncülük ediyor. Dilok Başpınar'da 2 bin tekstil işçisinin eylemi valilik yasağı ve sendika başkanının tutuklanmasına rağmen devam ederken, İzmir Gaziemir'de Digel Tekstil işçileri sendikal haklarının tanınması için eylemde. Yine Temel Conta, KFC, Hizza Hut ve daha birçok yerde işçiler, ücret artışı, tazminatlarının ödenmesi, işe geri dönme ve sendikalarının tanınması için direnişe devam ediyor.
Devrimci Tekstil İşçileri Sendikası (DEV TEKSTİL) Yöneticisi Öznur Acar Odabaş ile tekstil işçisi kadınların dünden bugüne verdiği mücadeleyi ve taleplerini konuştuk.
168 YILDIR TALEPLER DEĞİŞMEDİ
25 yıl tekstil işçiliği yapan Öznur Acar Odabaş, 168 yıl önce 8 Mart'ı ortaya çıkaran eylemlerin barbar bir sistemin kölelik koşullarına karşı olduğunu belirtti. Kadınların az ücrete uzun saatler çalışmak zorunda bırakıldığını söyleyen Öznur Acar Odabaş, bugün ise modern bir kölelik sistemi olduğuna dikkati çekti. Kadınların halen kötü çalışma koşulları, güvencesizlik, uzun çalışma saatleri ve düşük ücretlerle karşı karşıya kaldığını dile getiren Öznur Acar Odabaş, “En çok zorlanılan noktalardan biri çalışma saatleri. Sabah saat 08.00’de iş başı yapıyoruz ama akşam kaçta çıkacağımız bilinmiyor. Hak arayanlara mobing uygulanıyor. Bugün hala 8 saat çalışma ve eşit işe eşit ücret talebi geçerli. Üretim ortamında aynı işi, aynı performansı yaptığımız erkeklerin 'evi geçindirdiği' düşünülürken, kadınların 'ek gelir' sağladığı düşünülüyor. Yine ekonomik kriz olduğunda ilk kadınlar işten çıkarılıyor. Kadınları geçici olarak görüyorlar. Bu da kadının tek başına ayakta durmasını engelliyor. Kadın kendi imkanlarıyla ayakta kalmak istese bu koşul ve ücretlerde geçinemiyor" diye belirtti.
KADIN İKİNCİ CİNS GÖRÜLÜYOR
Kadın ikinci cins olarak görüldüğü için çifte sömürüye maruz kaldığını dile getiren Öznur Acar Odabaş, “Ev işleri, çocuk ve yaşlıların bakımı gibi şeyler kadınlara bırakılıyor. Yine en yakıcı sorunlardan biri kreş hakkı. Yasalar, bir fabrikada 150 kadın çalışıyorsa kreş açılması gerektiğini söylüyor. Buna rağmen patronlar cezasını ödeyerek kreş açmıyor. Bu da kadınların yaşamdan uzak kalmasına neden oluyor” dedi.
‘ÖRGÜTLÜLÜK VAR EDİYOR’
Ucuz işçilik, güvencesiz çalışma ve söz hakkı verilmemesinin kadınlarda içten içe bir öfkeye neden olduğunu ifade eden Öznur Acar Odabaş, öfkelenen kadının kendini bulmak için bir arayışa girdiğini, böylece gücünün farkına vardığını dile getirdi. Bu fark edilişle de direnişin ortaya çıktığını söyleyen Öznur Acar Odabaş, şunları belirtti: "25 yıllık çalışma hayatımda buna dair çok şeyle karşılaştım. İktidarın 23 yıldır en çok kadın kimliğine saldırdığını görüyoruz. Bu dönemde ‘aile yılı’ ilan edildi. Kadını dört duvar arasına kapatarak, özgünlüğünden koparmak istiyorlar. Kadın kimliğinin bir adım önde olmasını engellemeye çalışıyorlar. Bunu sendikalarda da görüyoruz. Bağımsız sendikaların kadına daha fazla söz hakkı verdiğini görüyoruz. Ancak deneyimler, kadının direndiği ve örgütlendiği zaman var olabildiğini ortaya koyuyor. Kadın zincirlerini kopardığı zaman söz hakkını alıyor. Buna birçok yerde şahit oldum. Kadının yaşamı örgütlü olmasıyla başlıyor. Bundan kaynaklı direnmek zorundayız."
KUTLAMA DEĞİL MÜCADELE GÜNÜ
Kadınların, kimliklerinden kaynaklı kendilerine yüklenen rollerden kopması gerektiğinin altını çizen Öznur Acar Odabaş, kadının ev hapsinden çıkması, üstüne yıkılan çocuk ve yaşlı bakımlarını sosyal devletin yapması gerektiğini söyledi. Çözümün mücadele olduğunu vurgulayan Öznur Acar Odabaş, "8 Mart'ta fabrikalarda, meydanlarda baskıya sömürüye eşitsizliğe karşı özgürce mücadele etmeliyiz. Mücadele edersek, direnirsek kadının güçlü olacağını düşünüyorum. Ancak 8 Mart'ında mücadele günü olduğunu unutmayalım. Sistem bu algıyı değiştiriyor, çiçeklerle yapılan kutlamalara dönüştürüyor. Emekçi kadınlar günü değil de sadece kadınlar günü olarak görülüyor. Aslında, bedel ödenmiş bir miras ve mücadele günüdür. Birçok kadın bundan haberdar değil. Yaşamın dışında olduğu, baskı ve mobing altında olduğu için kadın bunu fark edemiyor. Ancak mücadele ettiği zaman bunun farkında oluyor. Sendika olarak da bu bilinci geliştirmek için 8 Mart'ta fabrika ve alanlarda özgür ve eşitlik mücadelemizi büyüteceğiz" ifadelerini kullandı.
YARIN: Kadınlar sınırları aşan mücadeleleriyle güçlü bir cephe yarattı
MA / Tolga Güney