WAN - ÖHD Wan Şube Eşbaşkanı Hakan Bozkurt, AİHM'in "umut hakkı" kararının bağlayıcı olduğunu söyledi. Bozkurt, Abdullah Öcalan'ın çağrısı sonrası yeşeren barış umudunun atılacak adımlarla güçlenebileceğini vurguladı.
Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Wan Şube Eşbaşkanı Hakan Bozkurt, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı"nın Türkiye'de barış umudunu yeniden canlandırdığını söyledi. Bozkurt, bu umudun kalıcı hale gelmesi için ise devletin düşünce ve ifade özgürlüğünün garanti altına alması, Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit politikasını sonlandırması, hasta tutsakların tahliyesi için acil yasal düzenlemeler yapması gerektiğini söyledi.
Bozkurt, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Abdullah Öcalan'ın "umut hakkı"na dair verdiği ihlal kararını hatırlatarak, uluslararası hükümlülüklere göre Türkiye'nin karara uyma zorunluluğunun olduğunu kaydetti. Bozkurt, tecridin hukuk devleti ilkelerine aykırı olduğunu ve pazarlık konusu yapılamayacağını söyledi. Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 47'nci Maddesi ve İnfaz Kanunu'nun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarında "umut hakkının" uygulamasını engellediğini bu konuda yasal düzenleme yapılmasının gerekli olduğunu ifade eden Bozkurt, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin Türkiye'nin "umut hakkı"na dair düzenleme yapması için Eylül 2025'e kadar süre verdiğini hatırlattı.
'UMUT DEVLETİN ATACAĞI ADIMLARLA GÜÇLENEBİLİR'
Çağrının Mezopotamya ve Anadolu'nun çok kültürlü yapısına uygun, ekolojik ve kadın özgürlükçü bir demokratik düzen önerdiğini dile getiren Bozkurt, çağrının antidemokratik uygulamalardan yorulan toplumun barış ve çözüm taleplerine yanıt olduğunu söyledi. Bozkurt, "Halklar arasında, hatta en milliyetçi kesimlerde bile diyalog umudu yeşerdi. Ancak bu umut, devletin atacağı adımlarla güçlenebilir" ifadelerini kullandı.
HASTA TUTSAKLAR İÇİN ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Barış umudunun güçlendirilmesi için başta hasta tutsaklar sorununun çözülmesi gerektiğini vurgulayan Bozkurt, hasta tutsakların cezaevi koşullarında tedavi edilemeyeceğini ifade etti. Bozkurt, "Tam teşekküllü hastanelerden rapor alınsa bile, Adli Tıp Kurumu'nun (ATK) aykırı kararları veya infaz kurumlarının engellemeleri mahpusların tedaviye erişimini engelliyor. Bu süreçte hayatını kaybedenler oluyor. Bağımsız ve tarafsız bir denetim mekanizması kurulması, hasta mahpusların başvuru süresince uygun hastane koşullarında tedavi görmesi gerekiyor. Hastanelerde insancıl koşulların sağlanması ve infaz kurumlarının keyfi müdahalelerinin önlenmesi şart" diye konuştu.
‘DEMOKRATİK HUKUK İNŞASI’ VURGUSU
Düşünce ve ifade özgürlüğü hakkının kullanımında 2013-2015 yılları arasında yürütülen diyalog süreciyle iyileşmeler yaşandığını, bunun toplumda umut yarattığını, ancak sürecin sona bulmasıyla baskıların arttığını, barış taleplerinin yargı yoluyla susturulduğunu belirten Bozkurt, "Son 10 yılda toplumun söz kurma kapasitesi zayıfladı. Öcalan'ın çağrısı, bu karamsar tabloyu tersine çevirebilir, ancak devletin ve demokratik bileşenlerin sorumluluk alması gerekiyor" şeklinde konuştu.
Türkiye'nin çok kültürlü yapısına aykırı ulus-devlet paradigmasının yüzyıldır ahlaki, ekolojik ve ekonomik krizler yarattığını vurgulayan Bozkurt, şunları söyledi: "Demokratik bir hukuk inşası, bu krizlerin aşılması için şart. 2013-2015 sürecinin kazanımları yeniden canlandırılmalı, en karşıt görüşler bile diyalog kurabilmeli. Devletin, insan hakları standartlarına uygun adımlar atarak sürece olumlu katkı sunulabileceğini ve tüm taraflar için tarihi bir sorumluluktur. Yaşam hakkı, erişim haklarını ihlal eden uygulamalar, raporlar ve başvuru mekanizmalarını kaldırılıp yerine bağımsız tarafsız ve etkili bir başvuru mekanizması bir sürecin gelmesi gerekiyor."
MA / Özlem Yacan