ANKARA – Uluslararası Kriz Grubu’nun “IŞİD’e Katılıp Dönen Türkiye Vatandaşları” başlıklı raporunda, DAİŞ’e katılıp dönen Türkiye yurttaşlarının sayısının 5 ila 9 bin arasında olduğunu belirterek, 3-4 yıl hapis yatacak bu kişiler için “tahliyelerine hazır olmak lazım” denildi.
International Crisis Group (Uluslararası Kriz Grubu), “IŞİD’e Katılıp Dönen Türkiye Vatandaşları” başlıklı bir rapor yayınladı. 36 sayfalık raporda AKP iktidarının geri dönen DAİŞ militanları hakkında nasıl bir politika uyguladığını inceledi.
Türkiye'ye dönenler arasında yargılananların genelde terör örgütüne üyelik suçundan 3-4 yıl hapis yattığını belirtilen raporda yer alan “Cezaevlerinde IŞİD ideolojisine daha da katı şekilde adanabildikleri için IŞİD’e katılmış her şahsı daha uzun süre hapsetmek de kalıcı çözüm değil. Fakat tahliyelerine hazır olmak lazım” ifadesi dikkat çekti.
Raporda, örgüte katılan Türkiye vatandaşlarının profilleri ve motivasyonlarının çeşitliliği de incelendi. DAİŞ üyesi olup geri dönenlerin cihatçı şiddetten kalıcı şekilde uzaklaştırılmasına yönelik sosyal programların geliştirilmesi gerekliliğine vurgu yapıldı. Rapora göre, sosyal programların geliştirilmesi için yetkili merciler arasında net bir görev dağılımı ve koordinasyon oluşması gerekiyor.
‘ANKARA IŞİD AYRIMI YAPILMIYOR’
Raporda, “Türkiye’de Adalet Bakanlığı; Çalışma, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Diyanet’in özellikle IŞİD’e katılıp dönmüş veya bu örgütle bağlantısı olmuş Türkiye vatandaşlarına yönelik detaylandırılmış, sistematik programları yok. Henüz emekleme aşamasında olan bu yöndeki bazı girişimlerde genelde IŞİD, PKK, “FETÖ” ve hatta aşırı solcu militan gruplar arasında ayrım yapılmıyor” denildi.
Çoğu kesimin "koktely örgüt" diye tepkilerine neden olan bu durum raporda, "Farklı özelliklerinden dolayı tek bir kefeye konmaları karışıklığa ve odak kaybına yol açabilir" şeklinde değerlendirildi.
'TEHDİT CİDDİYE ALINMIYOR'
Ayrıca raporda, Türk yetkililerin DAİŞ’e katılıp dönenlerin oluşturabileceği tehditleri yeterince ciddiye almadığı ve DAİŞ’in 2014-2015 yıllarında yeni üye devşirme çalışmalarına büyük ölçüde kayıtsız kalındığı da belirtildi. Bu konuda “Bu algı 2016’da, özellikle de IŞİD’in Gaziantep il merkezindeki bir polis karakoluna Mayıs 2016 tarihinde gerçekleştirdiği saldırıdan sonra değişmeye başladı. Bu saldırı, 2014 ve 2017 arasında gerçekleştirilen ve yüzlerce sivilin hayatına mal olan on altı IŞİD saldırısından biriydi ancak devlet kurumlarının hedef alındığı ilk saldırıydı” değerlendirmelerinde bulunuldu.
‘FAİLLER AÇIĞA ÇIKARTILSAYDI BAZI SALDIRILAR ENGELLENİRDİ’
Raporda, DAİŞ saldırılanda mağdur avukatların düşüncelerine de yer verildi. Raporun ilgili bölümünde şu ifadeler yer aldı: “Kürt hareketine yönelik saldırılara karışan Türkiye vatandaşlarının davasındaki bir sanığın ve çok sayıda mağdurun savunmasını üstlenen avukatlar, savcıları yargılanan militanların bağlantılarını yeterince derinlemesine soruşturmamakla itham ediyor. Her iki tarafın avukatlarına göre o dönemde daha derin bir soruşturma yürütülseydi saldırıların arkasındaki asıl failler açığa çıkartılabilirdi ve belki de bazı saldırılar engellenebilirdi. Haziran 2015’te Diyarbakır’da gerçekleşen bombalı saldırıyla ilgili olarak yargılanan Orhan Gönder’in (ve dört başka zanlının) davasındaki mağdurları savunan avukatlar, saldırıdan önce bombacıların hareketlerine ilişkin görüntü kayıtlarının davada kabulüne ilişkin taleplerinin uzun süre kabul edilmediğini söyledi. Avukatlar ayrıca Suruç saldırısında rolü olabileceğini düşündükleri imam Abdullah Ömer Aslan için yasal işlem başlatılmasına yönelik taleplerinin savcılar tarafından karşılanmadığını ileri sürdü. Daha sonra bir davada tanık olarak yeminli ifade vermesinin ardından bir hakim bu şahıs hakkında ceza davası açtı.”