“Dünyayı bir kadın aklı yürütseydi, yeryüzünde savaşlar olmaz hayat bu kadar cehenneme dönemezdi” diyerek, sözlerine başlayan Hatimoğulları, “Erkek egemen sistem, ilkel milliyetçilik, militarizm, bunlar birbiriyle hemhal olmuş bir yönetim biçimi ve ne yazık ki yüzyıllardır dünyanın başında bir beladır. Biz kadınlar barışta ısrarcıyız; militer anlayış, kadınların barış talebini sevecen ve pasif olarak bulur; oysaki bu, bizim politik tercihimizdir. Barış sevecendir ama asla pasif değildir. Savaşmak, çatışmak kolaydır, erkek aklının ürünüdür ve çok kolaydır. Aslolan, sorunları çözebilmek; aslolan, diyalog kurabilmek; aslolan, barış siyasetini yaşama geçirebilmektir” dedi.
KİMYASAL SİLAH
Övünülmesi gerekenin İHA'lar, SİHA'lar olmadığını, büyük bir barış projesi olduğunu kaydeden Hatimoğulları, “Sayın Bakan, sorumuştum; Federe Kürdistan'da kimyasal silah kullanıldığına dair iddialar var. Türkiye, Uluslararası Kimyasal Silahlar Sözleşmesi'ne taraf bir ülkedir ve bununla ilgili siz dediniz ki: ‘TSK'nin envanterinde kimyasal silah yoktur.’ Benim asıl sorduğum soru şu: Bütün dünyaca konuşulan bu konuda, bu silah kullanılmış mı, kullanılmamış mı? Türkiye'nin uluslararası mahkemelerde yargılanmasına sebep olma ihtimali olan bu konunun araştırılması için başta Türkiye Büyük Millet Meclisi, Birleşmiş Milletler olmak üzere Lahey Adalet Divanının Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü Yürütme Komitesinden oluşacak bir heyetin bu konuda ciddi bir araştırma yapıp kamuoyuna ciddi bir rapor sunması gerekiyor” diye belirtti.
‘BÜTÇE DELİK, DEŞİK’
Açlık seslerinin yükseldiği bir dönemde bütçeyi görüştüklerini kaydeden Hatimoğulları, şunları söyledi: “Bugün bütçenin bu kadar delik deşik olmasının bir sebebi, aşırı ve paranoyak seviyesindeki güvenlikçi politikaların sonucudur. Bunu biz her daim bu kürsülerden söyledik, tekrar edeceğiz de bunları. Tehlikeli, suni düşmanlıklar; sömürgecilik... Otoriter rejimler kendi varlıklarını devam ettirmek için sürekli suni düşmanlar yaratırlar ve sürekli, ülkede sanki bir beka problemi varmış gibi bir algı yaratırlar. Bugün bütçe görüşmeleri sırasında da bütçeyle ilgili yaptığımız her konuşmada bize -tırnak içinde- ‘terör’ üzerinden cevap verilmesini Türkiye'nin bugüne kadarki yönetilme biçiminin şu sıralardaki yansıması olarak görmek mümkündür.
DAİŞ’İ KUVAYİ MİLLİYE YAPARSANIZ…
Bakın, Komisyon görüşmelerinde siz demiştiniz ki sunumunuzda: ‘Cumhuriyet tarihinin en yoğun hudut tedbirlerini aldığımız bir dönemden geçiyoruz.’ Evet; IŞİD'i, El Nusra'yı, HTŞ'yi, Kuvayı Milliye’ye benzettiğiniz ÖSO'yu komşumuz olarak yapıp bugüne kadar desteklerseniz 910 kilometrelik sınır elbette tehlikeli bir hâle gelir. Mayınlardan temizlediğiniz sınırları şimdi setler örerek, duvarlar örerek -bu da bütçenin eşantiyonu tabii- bu şekilde siz güvenlik almaya çalışıyorsunuz. Oysa biz hep söyledik: En güvenli olan şey, ülke sınırlarını en güvenli hâle getirecek olan şey Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi; komşu ülkelerle barış sürecini inşa etmek ve Orta Doğu'da büyük barış projesi üzerinde Türkiye'nin çalışabilen bir ülke olması hâline gelebilmekti ama ne çare?
KÜRT HALKI EŞİT YURTTAŞLIK İSTİYOR
Bakın, Kürt savaşında bugüne kadar 50 bin insan hayatını -ki bütün dünyanın servetini bir araya getirseniz bir insanın yaşamıyla asla kıyaslanmaz; kıyasımız oradan değil ama- yaşamını kaybetti ve harcanmış milyarlarca dolar para... Evet, söz konusu vatanın bütünlüğü ise ‘Malın ve canın önemi yok’ diyeceksiniz, klasik olarak sizden gelecek cevap budur. Şüphesiz ki mesele gerçekten sizin dediğiniz gibiyse buna biz de ‘eyvallah’ deriz ama mesele şudur: Kürt halkı bugüne kadar Türkiye'de de Suriye'de de Irak'ta da İran'da da mevcut olduğu hangi ülkede yaşıyorsa o sınırlar içinde eşit yurttaşlık hakları için, ana dili için mücadele etti, bütün mesele bu. Artık herkes sadete gelmeli, ülke açlıkla kıvranırken silaha ayıracak tek kuruş paramızın artık olmaması gerekiyor.
ASELSAN İDDİALARI
Millî Güvenlik Kurulu toplantısında ekonomik kurtuluş savaşından bahsetti Cumhurbaşkanı açıklarken Sayın Bakan, sizin de Bakanlığınız MGK'nin aynı zamanda bir üyesidir. Ben buradan sormak istiyorum: Tank Palet Fabrikasını satarak mı, ülkenin fabrikalarını, varlıklarını beleşe, yandaşa peşkeş çekerek mi? Hatta şimdi ASELSAN'ın satılacağı iddiaları var. Bu konuda da sizden bir açıklama talep ediyoruz, doğru mudur bu bilgiler? F-35'lere, S-400'lere kullanılmadığı hâlde milyarlarca dolar para harcamak mı? İkinci bir sorum da şudur: Şimdi, Rusya bir açıklama yapmış, ‘S-400'lerin ikinci pastasını almalı Türkiye’ diyor. Bunu da soruyorum size alacak mısınız?
KÜRT HALKININ NEFRETİNİ KAZANDINIZ
Evet, bütün bunlar halkın ekmeğinden, halkın yediği bir tabak yemekten kesilerek alınan silahlar. Bunlar niçin kullanıldı, ülkeye barış mı geldi? Hayır. Kendi ağzınızdan itiraf ettiniz "Cumhuriyet tarihinin bugüne kadarki en büyük hudut güvenlik önlemlerini alıyoruz." diye. Demek ki bu kadar silaha yatırım, bu kadar düşmanca politikalara yatırımın bize karşı dönükleri ne yazık ki savaş ve şiddet olmuştur. Yine, bu politikalardan ne kazandı Türkiye? Kürt halkının nefretini kazandı, Arap dünyasından dışlandı. Şimdi, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri dışında dostu kalmadı. Ülkeye 5 milyon mülteci geldi. Türkiye, IŞİD yuvası hâline döndü. İşte bütün bunlar buraya kalan sonuçlardır.
SADAT İMALATÇISI AKP’DİR
Ve diyorsunuz ki: ‘Bu, bir kurtuluş savaşıdır.’Evet, toplum da diyor; bu, bir kurtuluş savaşıdır ama bu, sizden kurtulmak için yürütülecek bir kurtuluş savaşı mücadelesi olacaktır. Bir de paralel savunma sistemlerinden bahsetmek istiyorum, SADAT'tan. Bu şirkete örtülü ödenekten ya da farklı kaynaklardan ne kadar para akıtılıyor? Bakın, bir ülkenin kaderi bir savaş şirketine devredilmiş ve bu savaş şirketinin para kazanmasının bir tane yolu var: O da çatışmadır, savaştır. Libya'da SADAT bu iktidarın kararıyla gidip Türkiye adına bir tarafı seçerek onunla savaştı ve şimdi, bölgelerde birçok ülkeyle aramızın bozuk olmasının temel nedenlerinden biri Libya'da uygulanan yanlış siyaset ve SADAT'ın bir tetikçi olarak orada kullanılmasıdır. SADAT gibi oluşumlar Türkiye'nin başına beladır, dünyanın başına beladır ve SADAT'ın imalatçısı AKP'dir.
Merak ediyoruz, siz ve size bağlı olan kuvvetler SADAT hakkında ne düşünüyor? Çünkü ordu artık eski ordu değil, vatandaş ordu dönemi bitirilip SADAT gibi şirketler artık ülke adına savaşabilir şirketler hâline getirilmek isteniyor. Bu konuda, başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere, sizlerin ne düşündüğünüzü merak ettiğimizi ve bu konuda açıklama beklediğimizi ifade etmek isterim. Değerli halklarımız, hatırlayacaksınız, Cumhurbaşkanı yaşanan ekonomik krizle ilgili bir konuşmasında şunları söylemişti: ‘Müminin görevi yoklukta sabretmektir.’ Parantez içinde şunu söylemek istiyorum: Buyurun gidin, siz sabredin; halka sabır telakki edeceğinize siz kendiniz gidin, açlıkla bir yüzleşin de sabredin bakalım sabredebiliyor musunuz?
HALK İÇİN BÜTÇE
Savaşa, ranta, talana ve sömürüye değil, halk için bütçe... Bu artık asla böyle gitmez; siz gideceksiniz, bizler bu Meclislerde demokratik bir halk bütçesini yapana kadar da mücadelemiz sokakta da alanda da meydanlarda da fabrikalarda da devam edecektir.”