Ülkede büyük tehlike: Boyun eğmeyen kadınlar

  • kadın
  • 09:01 21 Kasım 2021
  • |
img

İSTANBUL - İtaat etmeyen kadınlar, diktatör Rafael Trujillo gibi "AKP Reisi" Tayyip Erdoğan için de en büyük tehlike oldu. "Kadınlar olmadan Türkiye'de bir gelecek kurulamaz” diyen feminist avukat Gökçeçiçek Ayata, farklılıklara rağmen bir araya gelmenin güçlendirdiğini söyledi. 

 
Bugün hala dünyada kadınlar, yaşamın her alanında, evlerinde, işyerlerinde, kamusal alanlarda, mücadelelerinde şiddetin çeşitli biçimlerine maruz kalmaya devam ediyor. Sürmekte olan savaş ve iç çatışmalarda kadınlar ile kız çocukları tecavüze uğruyor, katlediliyor ya da insan ticaretinin öznesi haline getiriliyor. Ve hala boyun eğmeyenler, tıpkı 61 yıl önce Dominik Cumhuriyeti’nde olduğu gibi, bugün de çizilen yoldan çıkarak, “tehlike” olmayı sürdürüyor. 
 
Erkek-devlet aklın çizdiği sınırları aşan kadınlar, coğrafya ve mekanlar farklı olsa da aynı mücadele kararlılığı ile erkek egemen sisteme meydan okuyor. 
 
 
TÜRKİYE’DE 10 AYLIK TABLO 
 
Kadına yönelik şiddetin iktidar tarafından desteklendiği Türkiye’de de tablo, kadın mücadelesi ve kazanımlarına yönelik tahammülsüzlüğe ayna tutuyor. Bir yıl boyunca şiddet, taciz, tecavüz, katliam ve çocuk istismarının yanı sıra kazanımların ortadan kaldırılmasına dönük eril saldırılarla mücadele eden kadınlar, “Erkek adalet değil gerçek adalet” için alanlarda oldu. 
 
Günde en az 4 kadının katledildiği ve şiddetin dur durak bilmeden devam ettiği Türkiye’de, hala resmi bir veri bankası yok. Devlet yetkililerinin kadın cinayetlerinde düşüş yaşandığını açıklasa da Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'nun (KCDP) verilerine göre, 2021 yılının sadece ilk 10 ayında 210 kadın katledildi. Kadınların 160’ı şüpheli şekilde yaşamını yitirdi. Erkek şiddetinin somut göstergesi olan Anıt Sayaç’ın verilerine göre, bu yılın ilk 10 ayında cinayete kurban giden kadın sayısı 247’ye ulaşarak, 2012'deki toplam katliam sayısını geride bıraktı. JINNEWS’in her ay derlediği verilere göre de son 10 ayda 253 kadın en yakınındaki erkekler tarafından katledildi. Yine aynı verilere göre, 22 çocuk katledilirken, 145 kadın şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. 
 
EV İÇİ ŞİDDET 
 
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu’nun (TKDF), Aile İçi Şiddet Acil Yardım Hattı’na sadece bir ayda şiddetle ilgili 533 çağrı geldi. TKDF’nin Aile İçi Şiddet Acil Yardım Hattı-Eylül 2021 Raporu’na göre; çağrıların yüzde 40’ı fiziksel, yüzde 38,72’si psikolojik, yüzde 9,36’sı sosyal, yüzde 6,38’i cinsel, yüzde 5,53’ü ise ekonomik şiddetle ilgili yapıldı. Aile içi şiddetin yüzde 57,9’u eşler tarafından uygulanırken, saldırganlar arasında eşleri yüzde 16,9 ile diğer aile üyeleri takip etti. Veriler, en güvenli yer diye bilinen evlerin kadınlar için en tehlikeli yerlere dönüştüğünü bir kez daha gözler önüne serdi.
 
KADIN İSTİHDAMI DÜŞTÜ
 
Yaşamın her alanında karşılaşılan eşitliksiz, üretim ve istihdam alanlarında kendi gösterdi. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) Ağustos ayı işsizlik verilerine göre, ülkede işsizlik yüzde 12. 1 olurken, işsiz sayısı da 11 bin artışla 3 milyon 965 bin olarak kaydedildi. Devrimci İşçi Sendikaları Araştırma Merkezi’nin (DİSK-AR) “İşsizlik ve İstihdamın Görünümü” raporunda, geniş tanımlı kadın işsizliği ile geniş tanımlı erkek işsizliği arasındaki fark 11,9 olarak açıklandı. Geniş tanımlı işsiz sayısı 7,9 milyon olarak hesaplanan raporda, geniş tanımlı kadın işsizliği yüzde 29,7 olarak kaydedildi. 
 
Ülkede şiddet, taciz, tecavüz ve katliamlara karşı mücadele veren kadınlar gözaltı, tutuklama ve soruşturma kıskacına alınırken, erkek failler göz göre göre serbest bırakıldı, kadınlar hayatlarını kaybetmeye devam etti. 
 
Yıl içerisinde öne çıkan kimi başlıklar şöyle oldu:
 
* İstanbul’da 2011 yılında imzaya açılan ve Türkiye’nin ilk imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan'ın kararıyla 1 Temmuz’da iptal edildi. Kararı tanımayan ve yıl boyunca alanlarda sözleşmeye sahip kadınlara, uluslararası pek çok kurum ve kuruluştan destek geldi. 
 
* AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kararıyla İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kaldırılmasının üzerinden 7 gün geçtikten sonra Meclis’e getirilen 4’üncü Yargı Paketi, AKP ve MHP milletvekillerinin oylarıyla kabul edildi. Bu paketle, cinsel istismar, kasten öldürme ve işkence gibi katalog suçlamalara “somut delil” şartı getirildi. Bu pakete yönelik tartışmalar devam ederken, bu kez 5'inci Yargı Paketi, TBMM Adalet Komisyonu'nda kabul edildi ve Meclis Genel Kurul’a getirildi.  8 ayrı kanunda değişiklik öngören 54 maddelik teklifte, icra iflas kanunu ve çocuk teslimi ilgili değişiklikler öngörülüyor.
 
* Kürt kadın mücadelesinin simge isimlerinden Özgür Kadın Hareketi (Tevgera Jinên Azad-TJA) Dönem Sözcüsü Ayşe Gökkan hakkında “örgüt yöneticisi olmak” ve “örgüt üyeliği” iddialarıyla açılan davada, 30 yıl hapis cezası verildi. 
 
* Halkların Demokratik Partisi (HDP) İzmir İl Örgütü binasına 17 Haziran'da silahlı saldırıda bulunan Onur Gencer, parti çalışanı Deniz Poyraz'ı katletti. Saldırıdan kısa bir süre sonra MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Poyraz'ın katledilişini meşrulaştıran söylemleri ise kadınların hiçbir alanda güvende olmadığını ve katliamların iktidarın politikalarından bağımsız olmadığını bir kez daha gösterdi.
 
* Ankara Keçiören’deki evinde yaşamını yitiren Aleyna Çakır’ın (21) cinayet zanlısı Ümitcan Uygun’u rapor ve delillere rağmen tutuklamayanlar, 5 Ağustos 2021’de Esra Hankulu’nun ölümüne kapı aralamış oldu. Hankulu’nun evinde şüpheli bir şekilde yaşamını yitirmiş halde bulunmasının ardından Uygun “kasten öldürme” suçundan tutuklandı.
 
* Dersim'de, ortadan kaybolduğu 5 Ocak 2020'den bu yana haber alınamayan Munzur Üniversitesi öğrencisi Gülistan Doku (21) soruşturmasında, iki yıla yakın süredir sonuç alınmadı.
 
* İpek Er’e tecavüz ettikten sonra intihara sürükleyen uzman çavuş Musa Orhan dışında neredeyse herkes yargılandı. Orhan, hiçbir şey olmamışçasına yaşamına devam ederken, serbest olmasına tepki gösterenlere soruşturma açıldı, ceza verildi. 
 
* Pınar Gültekin’in katili Metin Cemal Avcı’nın yargılandığı davada, Gültekin’in özel yaşamına odaklanan mahkemenin Avcı’ya “tahrik indirimi” çıkarma çabası devam etti. Fail Avcı'nın şikayeti üzerine de anne Şefika Gültekin hakkında “tehdit ve hakaret” suçlarından soruşturma başlatıldı.
 
* Adana’da 8 Temmuz 2015 tarihinde kendisine sistematik şiddet uygulayarak, fuhuşa sürüklemek isteyen Hasan Karabulut’u özsavunmada bulunarak, öldüren Çilem Doğan hakkında istenen 15 yıl hapis cezası Yargıtay tarafından onandı.
 
* Kadınlar, yeni yasama döneminde 6284 Sayılı Şiddetin Önlenmesi Yasası, kadınların nafaka hakkı, Medeni Kanun, çocuk istismarına af anlamına gelecek TCK 103. Madde değişikliği gibi konularda gündem olacak saldırılara karşı mücadele etmek için “Yasalara Dokunma Uygula” kampanyası başlattı. 
 
* İstanbul Sözleşmesi'nden sonra iktidar ve çevresi tarafından hedef alınan ve şiddet gören kadınlar için uygulanmayan 6284 sayılı kanun, Boğaziçi Üniversitesi kayyım rektörü Naci İnci için uygulanarak, öğrenciler hakkında uzaklaştırma kararı alındı. 
 
Kadına yönelik şiddette etkili mücadele sağlayan 6284 sayılı kanunun yapımında yer alan feminist hukukçulardan Gökçeçiçek Ayata ile ülkedeki kadın mücadelesini, geldiği aşama ve bu mücadelede Kürt kadınların etkisini konuştuk. 
 
ŞİDDETE KARŞI İLK YÜRÜYÜŞ
 
Kadına yönelik şiddet ve hak gasplarının Adem ile Hava’dan beri devam ettiğini belirten Ayata, buna karşı mücadelenin ise bugün hala sürdüğünü ifade etti. Türkiye’de kadın mücadelesinin ilk kez 1987 yılında “Dayağa Karşı Dayanışma” kampanyasıyla sokağa taşıdığını anımsatan Ayata, bu örgütlenmenin çıkış noktasını şöyle anlattı: "Kadınların dayak yemesine ve bu dayağın meşru görülmesine karşı ilk başlatılan protestodur. Yürüyüşten önce Mustafa Durmuş adlı bir hakimin ‘Kadının sırtından sopa, karnından da sıpa eksik edilmez’ atasözüne dayanarak, şiddet nedeniyle boşanmak isteyen bir kadının davasını reddetmesi üzerine bir grup kadın, hakimi protesto edip, aleyhine dava açtı. 17 Mayıs 1987’de gerçekleşen yürüyüş, giderek bir kampanyaya dönüşerek, kadınlara yönelik şiddete karşı mücadelede önemli bir mihenk taşı haline geldi.”
 
Kadın mücadelesinin çok zorlu süreçlerden geçtiğini faka hiç durmadığını dile getiren Ayata, bu mücadelenin en büyük kazanımının çok farklı düşüncedeki kadınların birbirlerine temas ederek, sorunlara karşı ortak ruh ve paydada buluşması olduğunu söyledi. Ayata, “Çok farklı kadınlar birbirlerinin sorunlarını dinliyor çözüm olmaya çalışıyor ve bunun için yeni yol ve yöntemler arıyorlar. Kadın mücadelesinin en büyük kazanımı bu oldu diye düşünüyorum” diye belirtti. 
 
KAZANILAN YASAL HAKLAR 
 
İktidarların hak gaspına rağmen sürdürülen mücadeleyle Anayasa’da birçok kanun maddesinin değiştiğine dikkati çeken Ayata, “İlk kadın kazanımı 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun’a ilişkindi. Yine 2000-2002 yılları arasında Türk Medeni Kanun ve Türk Ceza Kanunun değişmesi ve aynı yasanın devamı olan 6284 tedbiri düzenleme oldu. İstanbul Sözleşmesi’nin hazırlık aşamasında ise kadınlar görüş bildirdiler. Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi’ne (CEDAW) ilişkin Türkiye’de, 1 milyona yakın imza toplanması için kampanyalar düzenlendi.  Medeni Kanun’da eskiden ailenin reisi erkek olarak geçiyordu bu düzenleme kalktı. Ceza Kanunu’nda toplumsal cinsiyet rollerini kadın aleyhine pekiştiren çok sayıda düzenleme vardı bunlar değiştirildi. Anayasanın 10’uncu maddesi değiştirilerek, kadın erkek eşitliğinin filen yükümlülüğü getirildi. Kurumların kadına şiddet ve namus cinayetleri ile ilgili sorumlulukları düzenleyen genelgede, bugünkü Türkiye açısından var olan yasal düzenlemelerde kadınların çok ciddi bir mücadelesi ve emeği olduğunu söylemek mümkün” diye konuştu.
 
DEVLETİN KADIN POLİTİKASIZLIĞI 
 
Günümüzde kadın erkek eşitsizliğinin derinleştirildiğine değinen Ayata, iktidarlar pekiştikçe farklı hallere bürünüp boyut değiştirdiğini söyledi. “Eskiden örgütlenme daha kolaydı bizde bu kadar yoksullaşmamıştık” diyen Ayata, mücadeleyi ve süreçleri kolaylaştıran ve bugünü zorlaştıran farklılıklar olduğuna değindi. İktidarlar güçlendikçe kendi ideolojileriyle şekillenen kadın örgütlenmelerinin ortaya çıktığını ifade eden Ayata, devlet içinde kadınların bakanlıkların dışına itilmesinin kadın politikasızlığını doğurduğunu belirtti. Bu sürecin tesadüf olmadığını ve toplumun zihnine adım adım işlendiğinin altını çizen Ayata, “Yeni, özgür ve eşit bir toplum yaratmanın yolları kadınlardan geçiyor” dedi. 
 
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NDEN VAZGEÇİLMEDİ 
 
İstanbul Sözleşmesi ile ilgili hukuk mücadelesinin devam ettiğini aktaran Ayata, kadın haklarına yönelik ciddi problemler yaratan kararlarla karşı karşıya kaldıklarını vurguladı.  Sözleşmeye dair Danıştay’da açılmış çok sayıda iptal davaları olduğunu kaydeden Ayata, “Bu davalarda aynı zamanda yürütmenin durdurulması talepleri var. Ancak bu taleplerin bir kısmı ret edilirken, bir kısmı hakkında henüz karar çıkmadı. Danıştay hala karar için iptal kararı verebilir. İstanbul Sözleşmesi’nde yaşanan süreçlerin farkındayız. Sözleşmenin olay kanunu hala yürürlükte, bu yüzden tüm yükümlülüklerin yerine getirilmesi konusunda taleplerimizi dillendirmeye devam ediyoruz. Kadınlar İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmiyor” ifadelerini kullandı. 
 
BEKLEYEN TEHLİKELER
 
Pandemiyle birlikte artan baskıları hatırlatan Ayata, eve kapanmayla birlikte kadınların ciddi bir yoksullukla karşı karşıya kaldığını söyledi. Önümüzdeki süreçlerde kadınları bekleyen tehlikelere de işaret eden Ayata, “Boşanma komisyonları, İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik yaşanan yasal süreç, çocuk istismarı, bunun dışında son süreçte 5. Yargı Paketi’nde yer alan Sulh Komisyonları, alt komisyonda da geçen ‘çocuk haczi’ olarak adlandırılan sürecin ortadan kaldırılması girişimi oldu. Yine yeni yasama döneminde 6284 sayılı yasayla ilgili bir girişim riski var. Kadınların miras hakkına yönelik bir girişim söz konusu olabilir. Açıkçası kadınlar bu yasama döneminde de yine ayakta ve nöbette olacaklar. Kazanılmış haklarımızı savunmaya ve daha fazlası için mücadele etmeye devam edeceğiz” şeklinde konuştu. 
 
 ORTAK TALEPLER 
 
Ülkede yaşayan kadınların ortak talebinin şiddetsiz ve eşit bir yaşam olduğunu söyleyen Ayata, Eşitlik İçin Kadın Platformu’nun (EŞİK) yayınladığı 5 acil talebe dikkat çekti. Eşit vatandaşlık, kadınlar için kreş hakkı, istihdam hakkı gibi temel haklar konusunda acil adım atılması gerektiğini kaydeden Ayata, “Yıllardır Türkiye'de kadına yönelik şiddeti konuşmaktan, kadın yoksulluğu, ayrımcılık ve kadınların ekonomik haklarını konuşamaz duruma geldik. Tamda bunları tartışırken, belediyelerin kreş açması yasaklanıyor” dedi. 
 
DAYANIŞMA GÜÇLENDİRİYOR 
 
Kadın mücadelesinin sadece kadın haklarıyla ilgili olmadığının altını çizen Ayata, kadınların bütün hak mücadelesinde özne olduğunu söyledi. “Gücümüzü farklılıklarımızdan ve birlikteliğimizden alıyoruz” diyen Ayata, şunları söyledi: “Mücadele içerisinde çok farklı kadınlarla bir araya geliyoruz.  Taleplerimizi birlikte dile getiriyoruz. Birbirimizin yaralarını sarma, temas etme hali ortak işleri çok kıymetli kılıyor. Bu da aslında verdiğimiz mücadele açısından çok ciddi bir güç. Bu bağımsızlık hali ellimizi çok güçlendiriyor. Kadın örgütleri şu an tüm dünyada ne oluyor takip edip, onun üzerinden geleceğe dair daha büyük hayaller kurup, taleplerimizi buradan buluşturma, bir arada olma hali gerçekten hepimizi güçlendiriyor. Yüz yüze gelemesek de teknolojinin sağladığı olanaklarla pek çok kadın örgütü bir araya geliyor. Geçen hafta EŞİK, 83’üncü toplantısını yaptı. 83 haftadır bir araya gelerek, yerellerde ne tür sorunlar yaşandığına dair birbirimizi tanımaya desteklemeye ve anlamaya çalışıyoruz. Bu da, mücadeleyi renkli ve güçlü kılıyor.”
 
KÜRT KADINLARIN ETKİSİ 
 
Ülkedeki kadın özgürlük mücadelesinde Kürt kadınların önemli ve kıymetli bir yerde durduğunu belirten Ayata, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kürt kadınlar, bulundukları yerlerde bölgenin şartları ve ihtiyaçlarıyla ilgili çok kıymetli çalışmalar yaptılar. Kürt kadın hareketi, elbette son süreçte özellikle kayyumlarla ilgili yaşanan süreçte ciddi anlamda sıkıntılar yaşadı ve yaşamaya da devam ediyor. Çünkü belediyelerin pek çoğunda kurulmuş kadın merkezleri vardı ve maalesef kayyumla birlikte bunları kaybettik.  Çünkü büyük kısmı kayyum tarafından kapatıldı veya işlevsizleştirildi. Yine OHAL sürecinde sokağa çıkma, örgütlenme, kadınlara ulaşmak ve onların size ulaşması zorlaştı. Kayyumların getirdiği gündelik politika dışında Kürt kadın mücadelesini sürdüren kadınlara karşı açılan davalar, gözaltların getirdiği farklı hak ihlalleri yaşandı ama mücadeleden hiç vazgeçilmedi. Kürt kadın hareketi, özellikle eşbaşkanlıkla ön açıcı oldu. Bu mücadeleyle kadınsız bir yönetimin hayata geçilemeyeceğini gösterdiler. Kadınlar bugüne kadar mücadele ederek, haklarını talep ettiler. Bu anlamda farklı yöntemleri destekleyici oldu. Bu anlamda bunu çok anlamlı buluyorum. Türkiye'de farklılıklara rağmen kadınlar bir araya gelmenin yolunu hep aradılar ve buldular.”
 
YÜZYILIN MÜCADELE KARAKTERİ
 
Kadın mücadelesinin tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de en aktif muhalif güç olduğunu söyleyen Ayata, politikaların belirlenmesinde aktif rol aldıklarını söyledi. “Türkiye'de kadınlar olmadan bir gelecek kurulamaz” diyen Ayata, şöyle devam etti: “Çok açık görünüyor ki dünyanın geleceği de kadınlarla birlikte daha renkli ve daha özgür kurulabilir. Kadınlar, eşit olmadığı özgür olmadığı bir dünya istemiyor bunun içinde sonuna kadar mücadele etmeye devam edecek. Dünyanın geleceği de kadınların mücadelesiyle şekillenecek.”
 
BİTTİ
 
MA / Esra Solin Dal