İSTANBUL - Emek sömürüsüne karşı direniş içinde buluşan Dilbent Türker, Nazife Toprak ve Gülbin Demirel, aylardır gasp edilen hakları için verdikleri mücadeleyi 25 Kasım'da da alanlara taşıyacak.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü yaklaşırken, evde, işte ve sokakta yaşanılan şiddet hız kesmeden devam ediyor. Özellikle pandeminin fırsata çevrilmesiyle son bir yılda kadınların çalışma ve yaşam koşulları daha ağırlaştırıldı, güvencesiz ve esnek çalışma yaygınlaştırıldı. Pandeminin yarattığı atmosferde artan kadına yönelik şiddete davetiye çıkartan adımlar atıldı. Her alanda iş yükü daha da artarken, eşitsizlik derinleştirildi. Ücretsiz izin, Kod 29 adı altında keyfi işten çıkarmalar, kısa çalışma ve ücret gasplarıyla emek sömürüsü katmerleştirildi. Güvencesiz bir şekilde çalışmak zorunda bırakılan kadınlar, yoksulluğa, işsizliğe ve açlığa mahkum edildi. Eğitim ve sağlık hakkına erişim iyice güçleşirken, kadınların kazanılmış hakları tırpanlandı.
GENÇ KADIN İSTİHDAMI
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD), Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verilerinden yararlanarak hazırlanan 2021 raporunda, üniversite mezunu her 10 gençten 4’ünün işsiz olduğu, genç kadınların istihdama katılımının genç erkeklerin yarısı kadar olduğu ortaya konuldu. Genç kadın istihdamının cinsiyete dayalı ayrımcı politikalar nedeniyle oldukça düşük olduğu belirtilen raporda, “2021 yılı 1. çeyreğinde genç erkek istihdamı yüzde 41, iken, genç kadın istihdamı sadece yüzde 19,6 düzeyindedir” denildi.
YÜZDE 92'Sİ SENDİKASIZ
DİSK Araştırma Merkezi’nin (DİSK-AR) 2021 verilerine göre ise, kadınların yüzde 63,9 'u çalışma hayatındaki koşullarından memnun değil, kadınların yüzde 92’si ise sendikasız. Kıdem süreci erkeklere göre çok geride, yüzde 25' i sigortasız çalışıyor. Kentlerde genç kadın işsizlik oranı ise yüzde 50. Her 3 kadından biri işsiz.
Ülkenin sürüklendiği kaos ve ekonomik krizin faturası kesilen kadınlar ise, yıl içerisinde ekonomik şiddet ve hak gaspına karşı alanlarda yer aldı, kimi zaman iş yerlerinde kimi zaman sokak ve meydanlarda yan yana gelerek, hakları için direndi. 25 Kasım’ı direnişle karşılayan kadınlar, verdikleri mücadeleyi anlattı.
300 GÜNDÜR DİRENİYOR
İstanbul’un Avcılar ilçesinde küçük ev aletleri üreten Sinbo Fabrikası’ndan Kod-29 ile çıkarılan Tüm Otomotiv ve Metal işçileri Sendikası (TOMİS) üyesi Dilbent Türker (27), henüz çocuk yaşlarda (14) çalışmak zorunda bırakılanlardan biri. Girdiği her işte emek sömürüsünün yanı sıra cinsel tacizle de mücadele etmek zorunda kalan Türker, 300 gündür Sinbo Fabrikası önünde hak mücadelesi veriyor. 25 Ocak’ta işten çıkarılan Türker, “Anayasal bir hak olan sendikalaşma hakkımı kullandığım için küçük ev aletleri üreten Sinbo patronunun yasadışı ve keyfi saldırılarıyla karşı karşıya kaldım. Pek çok kadın işçi gibi mobbing, baskı, cinsel taciz, ağır çalışma koşulları ve emek sömürüsüne son vermek için sendika üyesi oldum. Çünkü fabrikalarda kadın işçiler olarak çok büyük sorunlar yaşıyoruz. Bu sorunlara son vermek için sendika üyesi oldum” dedi.
TEHDİT, GÖZALTI VE ŞİDDET
Anayasal hakkını kullandığı için işten çıkarıldığını vurgulayan Türker, bu süreçte yaşanılanları şöyle özetledi: “Önce 600 işçinin çalıştığı fabrikada, sendika üyesi 6 işçiden biri olarak ücretsiz izne çıkarıldım. 6 arkadaş olarak fabrika önünde verdiğimiz 31 günlük direniş patrona geri adım attırdı. Ancak patron bu kez tehdit ve baskılarla bizleri yıldırmaya çalıştı. Sendikadan istifa etmeye zorlandım, tehdit edildim. En son da yalan ve iftira ile Kod 29’dan tazminatsız bir şekilde ahlaksızlıkla itham edilerek, işten atıldım. 10 aya aşkın bir süredir Sinbo Fabrikası’nın önünde direnişteyim. Bu süre zarfında pek çok saldırıyla karşı karşıya kaldım. Sayısız kez gözaltına alındım. Çıplak arama işkencesiyle karşılaştım, darp edildim, işkence gördüm. En son Ankara’ya Çalışma Bakanlığı’na gerçekleştirdiğimiz yürüyüşte, kamuoyunu bu saldırı karşısında taraf olmaya çağırdım.”
14 GÜNDE 11 GÖZALTI
Yasadışı bir şekilde işten çıkarılmasına rağmen işverene herhangi bir yaptırım uygulanmadığına dikkati çeken Türker, Ankara’ya gerçekleştirmek istedikleri yürüyüşün keyfi yasaklarla engellendiğini dile getirdi. “14 günde 11 kez gözaltına alındım” diyen Türker, “Yasa ve kanunların işçilerden değil patronlardan yana olduğunu gördüm. Bu saldırıların hiçbiri karşısında yılmadım. Haklı ve meşru taleplerimi savunmaya devam ettim. Çünkü yalnızca kendim için değil benim gibi tüm kadın işçiler için direniyorum” ifadesinde bulundu.
SÖMÜRÜ VARSA DİRENİŞ DE VAR
Pandemi döneminde kadına yönelik sömürü ve şiddetin daha da arttığının altını çizen Türker, kadınların ne sokakta ne evde ne de fabrikada güvende olmadığını ifade etti. Kadınların aşağılandığı, yok sayıldığı, tüm haklarının gasp edildiği bir dönemde direnişin önemine değinen Türker, “Bu zorlukları sendikam TOMİS ile birlikte aşmak için mücadele veriyorum. Fabrikalarda mobbing, baskı, taciz, ağır sömürü varsa direnişte var” diye belirtti.
25 KASIM’DA ALANLARDA OLACAK
İşverenlerin emek sömürüsüyle karına kar kattığını söyleyen Türker, şöyle devam etti: “Böylesi bir durumda nasıl oluyor da yalnızca bir kadın işçi Anayasal hakkını kullandığı için keyfi bir şekilde üstelik yalan, iftiralarla ahlaksızlıkla damgalanarak, işten atılabiliyor. Açlık, yoksulluk ve sefalet içinde, en ufak bir hakka sahip olmadan kölece koşullarda çalışmaya boyun eğmeyince işsizlikle tehdit ediyorlar. 25 Kasım’da işçi emekçi kadınlar olarak taciz, mobbing ve çifte sömürüyü ortadan kaldırmak için alanlarda olacağız.”
ÖĞRETMENLİKTEN BELEDİYE İŞÇİLİĞİNE
İstanbul Bakırköy Belediyesi’nin işten çıkardığı Nazife Toprak da 92 gündür Bakırköy Özgürlük Meydanı'nda hakları için direnişte. Devrimci İşçi Sendikası Konfederasyonu (DİSK) Genel-İş İstanbul Şubesi Disiplin Kurulu Başkanı olan Toprak, 6 yıl sözleşmeli öğretmenlik yaptıktan sonra ataması yapılmadığı için işçi olarak çalışmaya başladığını söyledi.
2010 yılında belediyede işe başlayan Toprak, belediyeye bağlı tıp merkezinin kayıt giriş bölümünde çalıştığını ve performansından dolayı da Kurumsal İlişkiler Uzmanlığı’na terfi ettiğini belirtti. Toprak, “10 yıllık bir çalışmanın ardından 2018 yılında Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile birlikte taşeronların belediye şirketlerine geçmesi sağlandı. Böylece bizlere sendikalaşma hakkı doğdu. Bizde Genel-İş Sendikası’na üye olduk. Daha sonra çoğunluğu sağladık. Çalışma Bakanlığı’nda çoğunluk tespiti yapıldı bu yetkiye dönüşmek üzereyken, Belediye İş Sendikası bize karşı dava açtı. Aynı zamanda belediye de bizim sürece karşı mahkemeye başvurdu ve yetkimizin çıkması engellenmiş oldu” diye belirtti.
KISA ÇALIŞMA DAYATMASI
Pandeminin en yoğun olduğu dönemde tıp merkezinde çalıştığını dile getiren Toprak, 2018’de meme kanserine yakalandığını ve ameliyat olmak zorunda kaldığını söyledi. Cumhurbaşkanlığı Genelgesi’nde kronik rahatsızlıkları olanların idari izinli sayılmaları ve haklarının kısıtlanmaması gerektiğine ilişkin bölüme rağmen kısa çalışmanın dayatıldığını kaydeden Toprak, “Kronik hastalıkları olanlar eve gönderildik ve kısa çalışmaya konulduk. Kısa çalışma maddi açıdan sıkıntıya soktu. İş Kur’un belirlediği parayla kalmak zorunda kaldık. Bu da yasal değildi. Genelgeye göre, bizler evlerimize gönderilecektik ama ücretlerimizde, haklarımızda herhangi bir kayıp olmayacaktı. Ama maalesef bunlar yaşandı. Sendika olarak kısa çalışmanın olmaması gerektiği, bunun işçilere zarar verdiğini, hak kayıplarının giderilmesi gerektiğini söylediğimiz zaman da yönetimin tepkisiyle karşı karşıya geldik” dedi.
İŞÇİLERE KOD-29 BASKISI
Yönetimin uygulamalarına karşı gerçekleştirilen eylemden sonra iki işçinin belediye tarafından Kod-29 ile işten çıkarıldığını söyleyen Toprak, diğer işçilerin de yerlerinin değiştirilerek, birçok baskıya maruz kaldığını aktardı. İşçilere kendi işleri dışında farklı işler yaptırıldığını kaydeden Toprak, “Haklarımız engelleniyor, sendikadan istifa ediyorum” yazıları hazırlatılarak, işçilere zorla imzalatıldığını belirtti.
ÜCRETLER İNDİRİLDİ
Bakırköy Belediyesi’nin “eşit işe eşit ücret” adı altında işçilerin ücretlerini düşürdüğünü belirten Toprak, yönetimin şiddeti ücretle göstermeye çalıştığını söyledi. Toprak, “Benim ücretim de asgari ücrete indirilmeye çalışıldı ve bu bana imzalatılmaya çalışıldı. Kabul etmediğim için de 10 gün sonra yönetimin eylemlerine karşı geldiğim gerekçesiyle işten çıkarma yasağı bittikten sonra çalışma hakkımın fesh edildiği bana tebliğ edildi. Bu süreçte içerde çalışan arkadaşlarımız bu ücret indirimini kabul etmek zorunda kaldılar. Maalesef Bakırköy Belediyesi’nde bu hak gasplarına maruz kaldılar” dedi.
ÇADIR EYLEMİ 92’NCİ GÜNDE
Belediye Başkanı Bülent Kerimoğlu’nun meme kanseri hastası olduğunu bildiği halde sadece sendikal faaliyetlerinden dolayı kendisini işten çıkardığını söyleyen Toprak, şunları söyledi: “Her şeyden önce bir anneyim tek başıma çocuğumu büyütmeye çalışıyorum. İşimden olduktan sonra hastane kapıları da yüzüme kapanmış oldu. Bugün 92 gündür çadır eylemini südrüyoruz. İşten atılan dört arkadaştık amaç arkadaşların işe alınmasıydı. Mücadelemiz devam ediyor. Direniş sürecinde diğer direnen kadınlarla bir araya geldik ve kadınların istihdam sektöründe ne kadar kolay gözden çıkarıldıklarına tanıklık ettik. Yaşanan haksızlıklara karşı bir araya gelerek, sesimizi daha çok duyurabileceğimizi anladık. Bir dayanışma içerisinde olduk. Yani ister özel sektör olsun ister kamuda olsun kadınsanız hak gaspları daha farklı bir şekilde size yansıyor. Taciz, mobbing, adaletsizlik, eşitsizlikler, çocuğun varlığı bile kadın için sıkıntı olabiliyor. Kadınız, anneyiz üretiyoruz. Üretim de hak ettiğimiz yerde olmak istiyoruz. Kadın olduğumuz için erkeklerden geri planda olmak istemiyoruz. Aklımız zekamızla insan olarak eşitiz, böyle değerlendirilmek istiyoruz.”
İKİ AYDIR DİRENİYOR
CarrefourSA mağazalarında 2015’ten bu yana çalışan Gülbin Demirel ise, 15 Eylül’de “küçülme” gerekçesiyle işten çıkarıldı. İşe iade talebiyle 15 Eylül’den bu yana her gün farklı bir CarrefourSA mağazası önünde eylem gerçekleştiren Demirel, kadının çalışma koşullarına değindi. Daha önce farklı mağazalarda çalışan Demirel, koşulların işletmeden işletmeye değiştiğini söyleyerek, ekledi: “İlk mağazamda 4 kadın çalışıyorduk. Markette ağır şeyler kaldırıyorduk. Bunun biyolojik zararları vardı. O süreçte erkek işçi çalıştırılmasını istiyorduk. 4 kadın işçi olarak, mağazayı döndürmeye çalışıyorduk. Eksik işçiyle çalıştığımız için rapor dahi alamıyorduk. Bugün bütün Carrefour mağazaları eksik işçiyle çalışıyor.”
MAĞAZALAR ARASI SÜRGÜN
Yapılan haksızlıklara ses çıkardığı için Türk-İş Konfederasyonu'na bağlı Türkiye Ticaret, Kooperatif, Eğitim, Büro ve Güzel Sanatlar İşçileri Sendikası’nın (Tez-Koop-İş) iş yeri temsilciliğinden alındığını belirten Demirel, daha sonra mağazalar arasında sürgün edildiğini ifade etti. Demirel, “Sendika yönetimi kendine muhalif olan hiçbir işçiyi kabul etmiyordu. İlk başlarda işten atamadılar çünkü bir sebep bulamadılar. Ücretsiz iznin bitmesinden sonra bir işçi kıyımı olacağını biliyorduk. Bundan korkmadığımız için çalışmaya devam ettik. Yasak kalkar kalkmaz da işçilerin atılmasına başlandı” diye belirtti.
SENDİKASIZLAŞTIRMA DAYATILIYOR
Mağazanın küçülmeye gitmediğini iyi bildiğini belirten Demirel, bunun bir bahane olduğunu sözlerine ekledi. Demirel, şöyle devam etti: “Tazminatımı vereceklerini söylediler. 6 buçuk yıl buraya emek harcadım. Belki birçok şeyi bu zaman zarfında kaybettim. Yaşamam gereken şeyleri kaybettim. Susacağımızı zannettiler. İşten çıkmak istemediğimi söylediğimde ‘biz seni her türlü attık’ dediler. Sermayenin her zaman krizi fırsata çevirdiğini biliyoruz. Toplu sözleşmeyle birlikte haklarımızı elimizden alarak yavaştan sendikasızlaştırmaya götürdükleri bir süreç var.”
DİRENİŞE DEVAM
Eylemini sürdürdüğü alanlarda halktan büyük destek aldığını ifa eden Demirel, verdikleri mücadeleyle haksızlıkların gün yüzüne çıktığını söyledi. Türkiye’nin dört bir yanında işçilerin direndiğini hatırlatan Demirel, verilen mücadelenin sadece işe geri dönmek için değil aynı zamanda taciz, mobbing ve baskıya karşı olduğunu vurguladı. Bu kapsamda direnişleri sahiplenme çağrısında bulunan Demirel, “Gelin birlik olalım. Bizi bilinçli olarak işten attılar. ‘Sendikaya gidip birlikte direnişe geçelim’ dedim. Ama bırakın direnişe geçmeyi bir basın açıklaması bile yapmadılar. Yanımızda olmuyorlarsa ya da bize destek vermiyorlarsa sendikanın işbirliğiyle işten atıldığımızın göstergesidir. Buradan firmaya ve sendikaya da şunu söylemek istiyorum; direniş işe geri dönene kadar devam edecek. Bu direniş bugün başlamadı” ifadelerini kullandı.
MA / Esra Solin Dal