İZMİR - İktidarın oylarını korumak için kadın kazanımlarına saldırdığını ve yargının da buna hizmet ettiğini belirten avukat Perihan Kayadelen, "Bir gün mutlaka kadınlar kazanacak" dedi.
Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kadınların yaşamlarını güvence altına alan maddeler içeren İstanbul Sözleşmesi’nin 20 Mart’ta feshedilmesinin ardından, kadına yönelik şiddette artış yaşandı. Hemen akabinde 4'ncü Yargı Paketi’yle birlikte getirilen cinsel suçlarda “somut delil” aranması şartı, kadın ve çocuklara karşı işlenen suçların cezasızlık ile sonuçlanmasına neden olurken, sözleşmeden sonra 6284 sayılı yasa, TCK 103’üncü madde de değişiklik, nafaka hakkı ve Medeni Kanun’da değişiklikler yapılması, AKP iktidarının en çok üzerinde durduğu konular arasında yerini aldı. Bütün bunlara karşılık yıl boyunca mücadele eden kadınlar, kazanılmış haklarından vazgeçmeyeceklerini her seferinde dile getirdi.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ
2011 yılında İstanbul’da imzaya açılan ve Türkiye’nin de ilk imzalayarak, onayladığı İstanbul Sözleşmesi, 2014 yılında resmen yürürlüğe girdi. Ancak Türkiye, sözleşmenin yürürlüğe girdiği süreç boyunca uygulamada eksik kaldı. Yürürlüğe girmesinden sonra özellikle sağ muhafazakar kesimden, “aile yapısını bozduğu" ve "eşcinselliğe yasal zemin hazırladığı" gerekçesiyle hedef alındı. Erdoğan'ın onayıyla imzalanan sözleşme yine kendisinin kararıyla 1 Temmuz'da tamamen yürürlükte kaldırıldı. Karar, birçok kesimden tepki çekerken, kadınlar ülke genelinde protesto eylemleri gerçekleştirdi. Protestolar sırasında birçok kadın darp edilerek gözaltına alındı. Sözleşmenin feshedildiği tarihten bu yana kadın cinayetlerinde de büyük bir artış yaşandı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun (KCDP) verilerine göre, İstanbul Sözleşmesi’nden çekildikten sonra en az 166 kadın yaşamını yitirdi. Bunlardan 95'i erkekler tarafından katledilirken, en az 71'i ise şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi.
2 BİN 336 KADIN KATLEDİLDİ
İstanbul Sözleşmesi’nin 10’uncu yılına ilişkin Eşitlik İçin Kadın Platformu da (EŞİK), sözleşmenin 10 yıllık şiddet raporunu açıkladı. EŞİK, sözleşmenin imzalandığı ancak uygulanmadığı, 10 yılda en az 2 bin 336 kadının yaşamını yitirdiğini raporlaştırdı. EŞİK, raporda sözleşmenin uygulanması durumunda son 3 yılda 331 şüpheli kadın ölümünün yaşanmayacağını vurgulayarak, katledilen kadınların çantalarında koruma kararları çıktığını hatırlattı.
6284 SAYILI YASA
İstanbul Sözleşmesini fesheden AKP bu kez kadın örgütlerinin mücadelesi sonucu 2012 yılında yasalaşan 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” u hedef aldı. 6284 sayılı yasanın kaldırılmak istenilmesi iktidara yakınlığıyla bilinen Akit gazetesinin yaptığı haberlerle gündeme getirildi. Akit, 6284'ü “Yuva yıkan yasa” olarak manşetine taşımıştı.
‘SOMUT DELİL’ ŞARTI
4'ncü Yargı Paketi Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi 8 Temmuz'da kabul edilerek yasalaştı. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine yönelik tepkiler devam ederken, cinsel istismar, kasten öldürme, işkence gibi katalog suçlar için “somut delil” aranması şartını getiren 4'ncü Yargı Paketi birçok kesim tarafından tepki topladı. Muhalefet partileri ve kadın örgütleri, cinsel istismar, tecavüz ve işkence gibi suçlarda somut delil aranma şartının getirilmesinin, kadın ya da çocuğa yönelik cinsel suçlardan tutuklamaların imkansız hale geleceğine dikkat çekti.
ÇOCUK İSTİSMARI 3 KAT ARTTI
“Somut delil” şartıyla birlikte en çok çocuklara karşı işlenen suçlarda cezasızlığa neden olacağı kaygısını taşıyan kadılar, bu maddeye tepki gösterdi. Çocuk istismarına ilişkin veriler, “somut delil” aranması şartının getireceği vehameti de gözler önüne serdi. The Economist'in 2019 yılında 60 ülkeyi kapsayan çocukların güvenliğine yönelik bir araştırmasında Türkiye, yüzde 56.7 ile listenin 18’inci sırasında yer aldı. Adalet Bakanlığı'nın yayımladığı 2019 yılına ait adli istatistiklere göre Türkiye'de "cinsel dokunulmazlığa karşı suç" kapsamında, 49 bin 57 dava açıldı. Bunların 22 bin 689'u çocuklara yönelik cinsel istismar suçlarını oluşturuyor.
TCK 103 DEĞİŞTİRİLMESİ
Öte yandan çocuğa yönelik cinsel istismar suçu açısından önemli yere sahip olan TCK 103 maddesi, çıkarılan yeni yasa paketleriyle değiştirilmek isteniyor. Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, TCK’nin 103’üncü maddesinin 1’inci fıkrası gereğince 8 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılırken, değiştirilmek istenen fıkrayla birlikte “çocuğun cinsel istismarı” suçuna azmettiren ve iştirak eden fail hakkında cezanın ertelenmesi kararı verildiği durumlarda, failin ceza almayacağı ön görülüyor.
NAFAKA HAKKI
Kadın kazanımlarından biri olan ve iktidar tarafından hedef alınan nafaka hakkı, geçtiğimiz yıl Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yoksulluk nafakasıyla ilgili tartışmaları sona erdireceğine yönelik açıklamalarıyla yeniden gündeme geldi. Adalet Bakanlığı da Ekim 2020'de nafaka süresini 6 yılla kısıtlayan bir öneri getirmesi ve alt sınır da 2 yıl olarak öngörülmesi, nafaka süresinin evlilik süresi ile sınırlandırılmaya çalışıldığı tartışmalarını beraberinde getirdi.
5'NCİ YARGI PAKETİ
İktidarın kadın haklarına yönelik saldırıları, 5'nci Yargı Paketi’nin Meclis’te görüşülmeye başlamasıyla devam etti. Pakette çocuğun velayeti, boşanmış ebeveynler için disiplin hapsi ve yaptırım gibi konular yer alırken, çocuğun üstün yararının esas alınacağı belirtilen pakette, çocuk teslimi veya çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilamların icrasına ilişkin madde hükümleri, Çocuk Koruma Kanunu’nda yeniden düzenlenecek. Velayeti kendisine bırakılan anne veya baba, kişisel ilişki kurulmasına dair kararının gereklilikleri yerine getirmezse, çocuğun menfaatine aykırı olmamak kaydıyla, velayetin değiştirilebileceği ifade ediliyor. Bu durumda ileriki süreçte çocuklarının velayetini almış kadınlar için nasıl sonuçlar doğuracağının da bir göstergesi. Bütün bu kaygıları dile getirip karşı çıkan kadın örgütü ve muhalefete rağmen 5'nci yargı 6 Kasım'da Meclis’ten geçirilerek yasalaştı.
Kadın ve çocukları koruyan yasaların değiştirilmesi veya kaldırılmasını İzmir Barosu Başkan Yardımcısı ve Kadın Hakları Komisyonu Yürütme Kurulu üyesi Avukat Perihan Kayadelen ile konuştuk.
İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilme kararıyla birlikte şiddetin körüklendiğini belirten Kayadelen, sözleşmeden çıkılmanın faillere cesaret verdiğini aktardı. Kadınların başvurduğu mercilerin “Bu bizim işimiz değil, git savcılığa şikayette bulun. Kararı aile mahkemesinden iste” gibi dönüşler aldığını aktaran Kayadelen, sözleşmenin uygulandığı dönemde bu tür yaklaşımların önüne geçildiğini dile getirdi.
ERKEK YARGI
Erkek faillerin ve avukatlarının “erkeklik onurunu zedelediği, aldattığı” yönündeki savunmalarının sözleşme sürecinde de yaşandığına dikkat çeken Kayadelen, “Ölen ve kendini savunamayacak durumda olan mağdurun ya bedeni üzerinden ya da ‘erkeklik onuru’ savunmaları hep vardı. Sözleşmeden çekildikten sonra da var olmaya devam ediyor. İktidarın bu politik değişiklikleri yani kadın kazanımlarından geri çekilmesi bir kesimin rahatlığına neden oluyor. Maalesef erkekler söz konusu olduğunda fail erkeklerin yaptığı bu savunmalar da mahkemelerde bir karşılık bulabiliyor. Çünkü yargıda erkek bakış açısı hakim” diye konuştu.
CEZASIZLIK POLİTİKASI
“En büyük problemimiz cezasızlık politikası” diyen Kayadelen, Türkiye’de temel bir cezasızlık ve adaletsizlik sorunu olduğunu belirterek, şöyle devam etti: “Cezasızlık politikası olmasaydı failler bu kadar rahat hareket edemeyecekti. Cezasızlık failleri cesaretlendiren, kadınları ise şiddet döngüsünde baş başa bırakan ciddi bir yaşam hakkı ihlaline neden oluyor.”
ÖZSAVUNMAYA BAŞVURAN KADINLAR
Özsavunma uygulayan kadınlara verilen cezalara da dikkati çeken Kayadelen, yargının hayatta kalmak isteyen kadınları cezalandırdığını söyledi. Kayadelen, “Sistematik olarak işkenceye maruz kalan kadınlar, hayatta kalmak için özsavunma uyguluyor. Biliyoruz ki; bir erkek bir kadını öldürdüğünde birçok bahanenin arkasına sığınarak, cezası kuş kadar kalıp 3-5 yıl sonra dışarı çıkıyor. Ancak kendini savunmak zorunda kalan kadınlar, devasa cezalarla karşılaşıyor. Erkekler bir şeyleri kanıtlamak için hiç uğraş vermek zorunda kalmazken, kadınlar meşru müdafaa uyguladıklarını kanıtlamak için 3-4 kat daha fazla çaba sarf etmek zorunda kalıyor” diye belirtti.
BİLİNÇLİ BİR SALDIRI
Ülkede temelde bir yargı probleminin var olduğuna vurgu yapan Kayadelen, Anayasa Mahkemesi’nin dahi kararlarının uygulanmadığına dikkati çekti. Cezasızlık ve hesap vermemezliğin verdiği fütursuzlukla iktidarın, “her istediğimi yaparım” zihniyeti ile hareket ettiğini ifade eden Kayadelen, “Kadınları savunan sözleşmeler ve kanunlar, maalesef ki kadınların kanıyla yazıldı. Gerici kesimin hedefinde kadınlar ve hakları var. İktidarda buna çanak tutmaya devam ediyor. Çünkü beklediği bir oy potansiyeli var ve onu korumak adına kadın haklarına saldırmaktan herhangi bir çekince görmüyor” şeklinde konuştu.
‘BAŞKA YOL YOK’
Türkiye’de kadın mücadelesinin dışında kadın hakları konusunda olumlu bir gelişmenin olmadığını kaydeden Kayadelen, “Ne kadar saldırsalar da biliyorlar ki kadın mücadelesi bu ülkede artık çok güçlü. Kadınlar birbirinden güç alarak, haklarından vazgeçmiyor. Zaten korktukları için bu kadar saldırıyorlar. Belki kazanımlarımızın bir kısmını elimizden almaya çalışıyorlar ama inanıyorum bir gün mutlaka kadınlar kazanacak. Mücadele etmekten başka şansımız yok. Karşılarında durmaya devam edeceğiz” dedi.
MA / Özlem Yayan