ANKARA-TÜBAKKOM’UN sempozyumunda söz alan avukatlar, Medeni Kanun’un yıldönümü olan 17 Şubat’ta yaşam nöbetinin tutulması talebinde bulunarak, “Sözü aşıp eyleme geçme zamanı” dedi.
Türkiye Barolar Birliği (TBB) Kadın Hakları Komisyonu (TÜBAKKOM), "Kadınların yaşam hakkı, medeni haklar ve ayrımcılık" başlığıyla Avukat Özdemir Özok Kongre ve Kültür Merkezi'nde sempozyum düzenledi. Katledilen Avukat Dilara Yıldız anısına düzenlenen sempozyumda, “Herkes için adalet, adalet için avukat” ve “Yurttaşın hukuku sahipsiz değildir” yazılı pankartlar yer aldı.
Çok sayıda avukat ve 43 barodan temsilcinin katıldığı sempozyumda, “Ayrımcı şiddete karşı Türk Medeni Kanunu’nun önemi” başlığı altında düzenlenen ikinci oturumun başkanlığını Avukat Sema Kendirci Uğurman yaptı. Uğurman, “Bir aradalığımızın sürmesi gerekiyor. Şiddete uğrayan kadınları savunanlar öldürülmeye başlandı. Akıllarımızı birleştireceğiz ve buradan çıkan eylem planımızı belirleyeceğiz” dedi.
BOŞANMA KOMİSYONU RAPORU
Ardından Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) Gönüllüsü Avukat Hülya Gülbahar İstanbul’dan online bağlandı. Gülbahar, “Medeni Kanun içi kadın hareketinin ortak davranmadığını düşünüyorum. Şuan büyük tehdit altındayız. 6’ncı yargı paketinin içinde ya da dışında Medeni Kanun değişiklikleri dahil olmak üzere kadınlarla dair yapılmak istenen değişiklikler var. Yoksulluk nafakasının süreyle sınırlandırılması ve devlet fonuna bağlanması meselesi de bu değişiklikler içinde yer alacak. Bu saldırıların sözden eyleme dönüştüğü süreci yaşıyoruz. Sırayla haklar gidiyor. Meclis’te kurulan boşanma komisyonu raporu, temel konularda kazanılmış hakların alınması üzerine kurulmuş, iktidarın fiili yol haritası. O raporda yazan her şeyi yapacaklar, yapmak istiyorlar” ifadelerini kullandı.
AİLE ARABULUCULUĞU
İstanbul Sözleşmesi’nin şiddet söz konusu olduğunda zorunlu arabuluculuğu yasakladığına atıfta bulunan Gülbahar, “Şimdi tekrar aile arabuluculuk meselesi tartışılıyor. Çok tartışmalı olan İngiltere modeli getirilmeye çalışılıyor. Aile arabuluculuğu getirilmek isteniyor. Kadınların hayatlarını kaybettiği koşullarda bu aile arabuluculuğunu kesinlikle kabul etmememiz gerekiyor” şeklinde konuştu.
‘TARİHİN HER AŞAMASINDA NAFAKA VAR’
Erkekler için boşanmanın hızlandırılmaya çalışıldığını aktaran Gülbahar, devamla şöyle konuştu: “Aynı zamanda evlilik içinde elde edilen mal varlığının paylaşılması da zaman aşımı söz konusu. 2012 tarihli AYM kararı var. Herhangi bir süreye bağlı olmamasının Anayasa’ya aykırı olmadığına dair bir karar. Tarihin her aşamasında nafaka kavramı var. Cinsiyetçi aile modelini koruduğunuz sürece yoksulluk nafakasını da çözmek zorundasınız. Ne zaman ki kadın erkek eşitliğini sağlarsınız o zaman yoksulluk nafakasına da gerek kalmayacak. Kadınların kendi ayakları üzerinde durmaları sağlanıncaya kadar nafaka düzenlemesine karşı çıkmamız gerekiyor. Kadınlar sorunlarıyla baş başa bırakılamayacak.”
Nafakanın fona bağlanma meselesine de değinen Gülbahar, “Medeni yasadaki nafaka hakkını sınırlayıp siyasi iktidarın keyfine kalacak bir fona bağlamak demek belirsizlik demek. Şimdi göstermelik olarak bağlanan fonlar bir gecede alınan kararla yok edilebilir. Yoksulluk nafakasının süreyle sınırlandırılması da keyfi fonlara da bırakılması kadınların sorunlarını katmerleştirecektir, hep beraber karşı çıkmalıyız” diye belirtti.
‘KADINLARIN ÖZGÜR OLMAMASI HEDEFLENİYOR’
Eşitliğe karşı açılan bir savaşın olduğunun altını çizen Doç. Dr. Özge Yücel de, “Nafaka sosyal bir yardım değildir. Fonlarla telafi edilemez, alternatifi değildir. İsteniyorsa kadınlara ayrıca devlet gerekli sosyal yardımı sağlasın ama biz kadınlar olarak sadaka istemiyoruz. Devlet, kadınların özgür olmamasını hedefliyor bu nedenle her türlü girişime başvuruyor. Yoksul bir insan hakkı sorunudur. Kadınların yoksulluğu göz ardı edilemez. Yoksul bırakılan, üzerinde baskı yaratılan kadınlardır. Bu nedenle nafaka hakkına yönelik girişimlerin, tehditlerin kadınların haklarına yönelik tehdit olduğunu görüyoruz” şeklinde konuştu. Çözümün nafaka hakkını değil nafaka hakkına duyulan ihtiyacın ortadan kaldırılması olduğunu işaret eden Yücel, “Kadınların kalıcı barınma yerlerine ihtiyacı var. Sığınma evleri yeterli değil. Bunları daha yüksek sesle talep etmemiz gerekiyor. Nafaka hakkına yapılacak müdahaleler ağırlıklı biçimde kadınları olumsuz etkileyeceğinden CEDAW hükümlerine aykırı düşer” dedi.
‘ÖNCE MUHALEFET SONRA HÜKÜMET GÜNDEME GETİRDİ’
Ana muhalefet partisinin nafakanın devlet tarafından ödenmesi fikrini ortaya attığını ve bu fikrin hükümet tarafından dile getirilmeye başlandığını söyleyen Prof. Dr. Kadriye Bakırcı, “Devletin nafaka hakkını ortadan kaldırması, özel alana müdahale etmesi anlamına geliyor. Erkeklerin borcunu ortadan kaldırmış olacaklar. Devletin özel alana müdahale etmek istiyorsa kadınlar için önleyici önlemler almalı. Böyle bir düzenleme erkeklerle ilgilidir” dedi.
‘TÜRKİYE’DE TOPLAM ELEKTRONİK KELEPÇE SAYISI 450’
Konuşmaların ardından barolardan katılan kadın avukatlar söz aldı. Belirlenecek sonuç bildirgesine dair fikirlerini sunan avukatlar, baroların kadın hakları merkezinin güçlendirilmesi gerektiği vurgusu yaparak, elektronik kelepçe uygulamasındaki sıkıntılardan bahsetti. Adana barosundan bir avukat, “Tüm Türkiye’de toplam 450 elektronik kelepçe var. Bölgesel olarak dağıtılıyor. Bir kadının yaşam hakkının korunması için başka birinden kelepçe aldılar” dedi.
17 ŞUBAT’TAN SONRA YAŞAM NÖBETİ TALEBİ
Söz alan Ankara Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Ceren Kalay Eken, Medeni Kanun’un 17 Şubat’ta kabul edildiğini hatırlatarak, tüm yolları denedikten sonra 17 Şubat’ta da yaşam nöbetinin tutulması talebinde bulundu.
‘GARİBE GEZER İÇİN TÜBAKKOM EKSİK KALDI’
Diyarbakır Barosu’ndan söz alan başka bir avukat da, “Kürt bir kadınım bugün burada buluşmamızın sebebi, kadına yönelik şiddet. Kadınlar Kürt oldukları için, göçmen oldukları için bir sürü ayrımcılığa maruz kalıyor. TÜBAKKOM, çok eksik kaldı. Garibe Gezer cezaevinde devlet görevlileri tarafından cinsel saldırıya maruz kaldığını söyledi. Devlet üzerine düşeni yapmadı, kurumlar topyekun bir durum sergileyemediği için intihar etti. Biz kolektif bir tutum belirleyemedik. Garibe Gezer’i konuşmamız lazım, sınırları geçen ölen kadınları görmemiz ve konuşmamız lazım. Tüm bunlar için, buradan çıkacak kararla Türkiye’deki bütün baro kadın hakları merkezi adına Meclis’te her siyasi partiden randevu isteyelim ve çözüm önerilerimizi sunalım ve bizlere ‘hayır’ diyecek mecalleri kalmasın” ifadelerini kullandı.
EYLEM PLANI TALEBİ
Ankara Barosu’ndan İlayda Doğa Karaman ise, 6’ncı yargı paketinde üç başlığın yer aldığını hatırlatarak, toplumdaki kadınlara ulaşılması ve sivil toplum örgütleriyle görüşmelerin yapılması gerektiğini belirtti. Söz alan diğer avukatlarda artık sözü aşıp eyleme geçmek gerektiğine işaret etti. İktidarın sözden eyleme geçtiğini de vurgulayan kadınlar, artık bir eylem planının geliştirilerek 17 Şubat’ta yaşam nöbetinin tutulması gerektiğinin altını çizdi.
Sempozyum, konuşmacılara verilen plaketlerin ardından son buldu.
Sempozyum kapsamında hazırlanacak sonuç bildirgesi önümüzdeki günlerde kamuoyuyla paylaşılacak.