ANKARA - İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının ardından geçen bir yılda erkek-devlet şiddeti ve cezasızlık arttı. 310 kadın katledildi, kadınlardan 25’i uzaklaştırma ya da koruma kararı aldırdığı erkek tarafından katledildi.
İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen “Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi”nden AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın tek taraflı olarak gece yarısı verdiği çekilme kararının yürürlüğe girdiği 1 Temmuz 2021’in üzerinden bir yıl geçti. Geçen bir yıl içinde, kadınlar sözleşmeden vazgeçmeyeceklerini haykırmak adına alanları, adliyeleri ve sokakları hiç terk etmedi. Verilen mücadele, Danıştay’a taşınan hukuki süreçle birlikte başta barolar olmak üzere siyasi parti, dernek, sendika ve kurumların da sahiplendiği bir hal aldı.
1 YILDA NELER OLDU?
Kadınların bir yıldır dinmeyen öfkesine karşın sözleşmeden çekilme kararını “Bizim yasalarımız şiddeti önlemeye yeterli” diyerek savunan iktidar yetkililerinin tersine çok sayıda kadın katledildi, devlet kurumlarında şiddet, mobbing arttı, “iyi hal indirimi” adı altında ödüllendirilen faillerin “pişmanlıktan” yararlanmasının önü Meclis’e getirilen yasayla güvence altına alındı. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği giderek arttı, kadın düşmanı politikalarını sürdüren iktidar tarafından '”makbul kadın” yaratma çabasıyla topluma pompalanan erkek egemen kadın düşmanı politik söylem, kadın, LGBTİ+ ve çocuklara yönelik şiddet, katliam, tecavüz olarak yaşamda karşılık buldu.
Erdoğan’ın bir yıl önce söylediği “Kadına yönelik şiddetle mücadelemiz, İstanbul Sözleşmesi’yle başlamadığı gibi bu sözleşmeden çekilmeyle de bitecek değil” sözlerinin aksine çekilme kararının ardından süren şiddet ve katliamları, Meclis’e getirilen yasaları yanı sıra bir yıl içinde verilen mücadeleyi derledik.
310 KADIN KATLEDİLDİ
Sözleşmeden çekilme kararının yürürlüğe girdiği 1 Temmuz 2021 tarihinden bu yana Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP) ve JINNEWS’in derlediği verilere göre, 310 kadın erkekler tarafından katledildi. Kadınların çoğu boşanmak istedikleri erkekler tarafından ateşli silahlarla katledildi. Verilere yansıdığı kadarıyla failler, birçok kadını çocuklarıyla birlikte katletti.
206 ŞÜPHELİ ÖLÜM
Sözleşmeden çekilme kararıyla birlikte şüpheli kadın ölümlerinde de ciddi artış oldu. Şüpheli şekilde yaşamını yitirmiş halde bulunan kadınların çoğu için “yüksekten düştü”, “intihar etti” denilerek, üstü kapatıldı. Yine KCDP ve JINNEWS’in raporlarına göre, 206 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulundu.
UZAKLAŞTIRMA KARARLARI UYGULANMADI
İstanbul Sözleşmesi doğrultusunda çıkarılan 6284 sayılı Ailenin Korunmasına ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun kapsamında alınan uzaklaştırma kararları da çekilme kararının ardından uygulanmadığı için kadınları korumadı. Basına ve raporlara yansıdığı kadarıyla geçen bir yıl içinde 25 kadın uzaklaştırma ya da koruma kararı aldırdığı erkek tarafından katledildi. 6 kadın, uzaklaştırma kararları bittiği gün katledildi.
ŞİKAYET MERCİLERİ İŞLEMEDİ
Şikayet mercileri ise bu süreçte görevlerini yerine getirmedi. 13 kadın, şikayet ettiği erkekler tarafından katledildi. Boşandığı erkek tarafından şiddete uğrayan Serap Avcı’nın, katledildikten sonra polisin, “Darp raporu alırsın, raporu aldıktan sonra hastaneden çıkınca şikayet olursun" diyerek şikayetini almadığı ortaya çıktı. Katledilen Mehtap Kırlangıç’ın da darp edildiği için savcılığa başvurduğu ancak savcılığın Erkan Kırlangıç’a uzaklaştırma kararı verip serbest bıraktığı öğrenildi. Aıdanah Abykaliewa da, daha önce kendisini darp ettiği için hakkında şikayetçi olduğu Aman Usanov tarafından şikayetçi olduktan ve fail serbest bırakıldıktan 6 gün sonra katledildi.
SERBEST BIRAKILAN FAİLLER KATLETTİ
İstanbul Sözleşmesi, faillerin serbest bırakılması durumunda kadına ya da aileye haber verilmesi gerektiğini belirtiyor. Sözleşmenin bu maddesi uygulanmadığı gibi çekilme kararının ardından adli sicil kaydı olan faillerin çoğu, tahliye edildikten sonra kadınları katletti. 6 kadın “pandemi tedbirleri” gerekçesiyle cezaevinden izinli olarak çıkan erkekler tarafından katledildi. 2 kadın ise yakın bir zamanda tahliye edilen erkekler tarafından katledildi.
ÜNİFORMALI ŞİDDET ARTTI
Sözleşmeden çekilme kararının üzerinden geçen bir yıllık süreçte başta Kürt kentleri olmak üzere kadınlara yönelik asker, polis ve korucuların cinsel şiddet, tecavüz ve katliamları arttı. 2 kadın, boşandığı, evli ya da birlikte olduğu emekli polis tarafından, 2 kadın polis tarafından, 1 kadın evli olduğu bekçi tarafından, 1 kadın evli olduğu eski uzman çavuş, 1 kadın özel harekat polisi tarafından ve 1 kadın ise sözleşmeli asker tarafından katledildi. Üniformalı failler, cezasızlıkla ödüllendirildi. İpek Er’e tecavüz edip ölümüne sebep olan uzman çavuş Musa Orhan’a 10 yıl ceza verildi ama tutuklanmadı. Van’da 2 çocuğa cinsel saldırıda bulunan uzman çavuş Talip Korcan hakkında “Çocuğun nitelikli cinsel istismarı” suçundan başlatılan yargılamada “kovuşturmaya yer yok” kararı verildi ve davanın ilk duruşmasında tahliye edildi.
Cezasızlıktan güç alan asker, polis, bekçi ve korucular, Kürt illerinde kadınları darp etmekten, saldırmaktan geri durmadı. Son olarak 20 Haziran’da Van’ın Başkale ilçesine bağlı Xaşkan Mahallesi'nde onlarca asker tarafından dakikalarca havaya ateş açılıp, kadınlar darp edildi, ölümle tehdit edildi. Polisin kadınlara yönelik şiddeti sokaklarda ses çıkaran kadın eylemlerine de yansıdı. Çoğu eylemde kadınlar, polisler tarafından tacize uğradı, darp edildi.
ÇEKİLME KARARI CESARETLENDİRDİ
Sözleşmeden çekilme kararının ardından birçok fail, cezaevlerinden avukatlarını arayarak, “Sözleşmeden çekinildi, serbest bırakılacak mıyız?” sözlerinin yanı sıra gözaltı ifadelerinde pişman olmadıklarını belirtmekten de geri durmadı. Yanı sıra birçok failin, yargılandıkları mahkemelerde sarf ettiği sözler dikkat çekti. Failler yargılandıkları davalarda, “akıl sağlığım yerinde değil”, “namus için işledim”, “hak etmişti” savunmalarından geri durmadı. Pınar Gültekin’i boğarak öldürdükten sonra yakan katil Cemal Metin Avcı, Muğla 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada, “mağdur” olduğunu savunarak, “İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmesi iyi oldu” savunmasını yaparken, iktidara teşekkürlerini sundu.
YARGIDA CEZASIZLIK ARTTI
Çekilme kararının yürürlüğe girmesinin ardından geçen bir yıllık süreçte, yargı makamlarından failleri ödüllendiren kararlar ardı ardına geldi. Sözleşmeden çekilme kararını “bizim yasalarımız yeterli” diyerek savunan iktidar yetkililerinin bahsettiği yasalar kadınları korumadığı gibi öldürüldükten sonra da faillerini cezasızlıkla ödüllendirdi. Kadınları katleden ve tecavüz eden failler yargılandıkları mahkemelerce daha ilk duruşmalarda tahliye ya da beraat ettirildi. Sözleşmeden çekilme kararının ardından basına yansıdığı kadarıyla 5 kadın-çocuk katliamı ve tecavüz davasında sanıklar beraat etti. 2 davada sanıklar tahliye oldu. Failler yargılandıkları yerel mahkemelerde “iyi hal indirimi” alarak cezasızlıkla ödüllendirdi. 9 faile “iyi hal” ya da “haksız tahrik indirimi” verildi.
Yargıtay, Hatice Kaçmaz’ı katleden Orhan Munis hakkında “Evlilik teklifini kabul etseydi öldürülmeyebilirdi” diyerek, indirim verilmesini haklı buldu. Yargıtay, Hafize Kurban’ı katleden Uğur Kurban’a da Hafize Kurban’ın “sadakatsizlik” yaptığı iddiasıyla fazla ceza verildiğine hükmetti.
MÜCADELE HEDEF ALINDI
Faillere uygulanan cezasızlık politikalarına karşı sesini çıkaran kadınlar ve kadın örgütleri, sözleşmeden çekilme kararının ardından hedef haline getirildi ve defalarca saldırıya uğradı. Eskişehir’de LGBTİQ+’ları hedef alan, öldürülmesi, recm edilmesi ve yakılması çağrılarını içeren broşürler dağıtıldı. Diyarbakır’da aralarında Rosa Kadın Derneği üyelerinin de bulunan 24 kadın, evlerine baskın yapılarak gözaltına alındı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği’ne “kapatma davası” açıldı.
YARGIDA ÇİFTE STANDART
İpek Eri’n ölümüne sebep olan Uzman Çavuş Musa Orhan’ın tutuksuz yargılanmasına tepki gösteren Oyuncu Ezgi Mola’ya açılan “hakaret” davasında para cezası verildi. Kendisine yıllarca sistematik şiddet uygulayan evli olduğu erkeği öldürmek zorunda kalan Çilem Doğan’a verilen 15 yıl hapis cezası onandı. Yargıtay, 15 yıl boyunca kendisine sistematik olarak şiddet ve işkence uygulayan evli olduğu Fikret Kutulu’yu öldüren ve yargılandığı mahkemede “meşru müdafaa” nedeniyle serbest bırakılan Damla Kutulu kararını bozarak, 15 yıl hapis cezası verilmesine hükmetti. Boşanma sürecinde olduğu Ragıp Canan tarafından 5 kere vurulan ve öldürmeye teşebbüs edilen Nurtaç Canan ise mahkeme tarafından failin vasisi olarak atandı.
CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİ DERİNLEŞTİ
Sözleşme, yürürlüğe girdiği andan itibaren etkin şekilde uygulanmasa da toplumsal cinsiyet eşitliği alanında kazanılmış haklar açısından bir güvenceydi. Sözleşmeden çekilme kararıyla birlikte var olan toplumsal cinsiyet eşitsizliği derinleşti ve başta eğitim kurumları olmak üzere birçok yerde açık açık kadınlar ve kız çocuklarının özgürlükleri hedef alındı. “Köyümüzün kız çocuklarının kaderini ben değiştireceğim” diyen 13 yaşındaki hentbol oyuncusu Merve Akpınar, MEB talimatıyla okula alınmadı. Osmangazi Belediyesi’nin düzenlediği yarışta, ilk üçe giren kadınların isimleri okunmayarak, sadece erkeklere ödül verildi. Yanı sıra Melek Mosso, Aynur Doğan, Ece Seçkin ve diğer kadın sanatçıların konserleri “uygun bulunmadı” gerekçesiyle engellendi. Eskişehir’de halka açık bir parkta yoga yapan kadınlar engellendi.
İmam Hatip Liselerinde verilen ders kitaplarında, “Ev işi yapmak kadınların görevidir”, “Evin hanımı kocasına karşı saygılı davranmalı, iffet ve namusunu korumalı” şeklinde ifadeler yer aldı. Bursa’daki Ortaokul Müdürü Haydar Akın, öğretmenlere kız ve erkek öğrencilerin ayrı sıralarda oturtulması için yazı gönderdi bu sebeple görevinden uzaklaştırıldı. Ancak karardan 5 gün sonra göreve iade edildi. Konya Numune Hastanesi Başhekim Yardımcısı Hasan Hüseyin Uysal, kadınları giyimleri üzerinden hedef alarak “cariye” dedi.
İKTİDARDAKİLERİN SÖZLERİ
Saydığımız cezasızlık politikasına ve faillerin cesaretlenmesine neden olan söylemler ise, iktidardan geldi. İktidar yetkililerinin çekilme kararının ardından hem sözleşmeyi hem de kadınları hedef alan söylemleri arttı. Sözleşme için “gündemimizden çıkardık” diyen Erdoğan, bir konuşmasında ise “Kim İstanbul Sözleşmesi ile başlayan cümle kurarsa en başta kadınlarımız tepki göstermelidir” dedi. Erdoğan, Afganistan’da yönetimi ele geçiren kadın düşmanı Taliban için “Türkiye’nin Taliban’ın inancıyla ters bir yanı yok” dedi. Erdoğan, ayrıca yazdığı şarkı sözleri gerekçesiyle Sezen Aksu’yu hedef alarak, “yeri geldiğinde dilini koparmak bizim görevimizdir” şeklinde açıklama yaptı.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ise kadın katliamlarına dair verileri paylaşırken, “Bu yılı sayı olarak geçen yılın üstünde kapatacağımız anlaşılıyor” söyleminde bulundu. Ayrıca 2021 yılında çözülmeyen 1 cinayetin olduğunu savundu.
MECLİS’E GETİRİLEN YASALAR
Erdoğan, çekilme kararının yürürlüğe girdiği 1 Temmuz 2021’de "Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele 4. Ulusal Eylem Planı" açıklamasının ardından sözleşmeden çekilme kararına yönelik tepkileri savuşturmak amacıyla peşi sıra kanun teklifleri Meclis’e sunuldu. Kadınlar tarafından “Göz boyamak” olarak tanımlanan, iktidarın ise “şiddeti önlemek” adına getirildiği savunulan kanun tekliflerinden faillere cezasızlık çıktı.
Meclis’te kabul edilen 4’üncü Yargı Paketi ile “cinsel istismar”, “kasten öldürme” gibi suçlarda tutuklama için somut delil şartı getirildi. Kadına ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla getirildiği belirten "Türk Ceza Kanunu (TCK) ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi" ile yapılan değişiklikle faillerin yargılama sürecinde “pişmanlığı gösteren davranışları”nın otomatik bir indirim nedeni haline getirildi. Yine Meclis’te kabul edilen 5. Yargı Paketi’nde yer alan İcra İflas Kanunu’nun bazı maddelerinde önerilen değişiklikler çocuklar ve kadınlar açısından ciddi riskler getirdi. Kadın katliamlarının ortaya çıkarılması için verilen teklifler ise iktidar tarafından reddedildi. Meclis Genel Kurulu’nda Gülistan Doku’nun akıbetinin ortaya çıkarılması için Araştırma Komisyonu kurulması önergesi AKP-MHP oylarıyla reddedildi.
KADIN MÜCADELESİ
Sözleşmeden çekilme tartışmalarının başladığı günden bu yana kadınlar, sokakları hiç terk etmedi. Cins kırımına karşı özgürlüklerini ve kazanılmış haklarını savunan kadınlar, “İstanbul sözleşmesi bizim” demekten hiç vazgeçmedi her yeri eylem alanına çevirdi. Çekilme kararını protesto etmek için Türkiye'nin dört bir yanında kadınlar sokaklara döküldü. Sanal medyada "İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmiyoruz" etiketiyle binlerce paylaşım yapıldı. Şiddet çetelesini tutan kadın örgütleri ve basın kuruluşları çalışmalarını sürdürdü. İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik saldırılara karşı mücadele eden 300’ü aşkın örgüt-platform-gruptan oluşan Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK), Meclis’i gece gündüz takip etti ve çalışmalarını raporlaştırdı. 25 Kasım ve 8 Mart’ta temel gündem İstanbul Sözleşmesi olurken, erkek ve devlet şiddetine karşı ortak mücadele kararlılığı açığa çıktı.
Sözleşmeden çekilme kararına karşı ortak mücadeleyle alanları dolduran kadınlar, bunun en önemli örneğini Danıştay’da bir araya gelerek gösterdi. Çekilme kararına karşı açılan 200’den fazla davanın Danıştay’da görülen duruşmalarında bir araya gelen kadınlar, mahkeme heyetine de “Danıştay tarihinde ilk defa bu kadar kalabalık bir salonla karşı karşıyayız” dedirtti.
DANIŞTAY SÜRECİ
Çekilme kararına karşı 200’den fazla tüzel ve bireysel başvuruyla “Yürütmeyi durdurma ve fesih kararının iptali” istemiyle Danıştay’da dava açıldı. Açılan yürütmeyi durdurma talepleri reddedildi, “fesih” kararının iptaline yönelik davaların duruşmaları ise 28 Nisan’da Danıştay’da görülmeye başladı. En az 60 kurum ve bireysel başvuruya dair davanın esastan görüldüğü 4 duruşmada da Danıştay savcıları, kararın iptal edilmesi yönünde mütalaa sundu. Duruşmalara Türkiye’nin dört bir yanından baro başkanları ve temsilcileri, avukatlar, siyasi parti temsilcileri ile genel başkanları katıldı. Davacıların hepsi çekilme kararının Anayasa’ya aykırı olduğunu belirtti. Sözleşmenin onay yasası olan 6251 sayılı yasanın da hala yürürlükte olduğu hatırlatıldı. Danıştay’ı, görülen 4 duruşmaya ilişkin kararını adli tatil öncesi yazılı olarak bildirmesi bekleniyor.
Gözler Danıştay’ın vereceği kararda olsa da kadınlar karar ne olursa olsun “Biz kazandık, kadın mücadelesi kazandı” diyerek sözleşmeden vazgeçmemekte kararlı ve şimdiden olumsuz bir karar karşısında yürütecekleri mücadele planını hazırlamaya koyuldu. Yarın Türkiye’nin dört bir yanında alanları dolduracak olan kadınların ortak mesajı ise bir kez daha “İstanbul Sözleşmesi bizim” olacak.
MA / Zemo Ağgöz