İSTANBUL - İstanbul Sözleşmesi’nin kadınların eşit ve özgür yaşam için açtıkları savaşın simgesi olduğunu belirten EŞİK gönüllüsü Özgül Kapdan, “Esas mesele sözleşmenin savunduğu eşitlik fikridir” dedi.
Toplumsal cinsiyete dayalı her türlü ayrımcılık ve şiddete karşı 11 Mayıs 2011 tarihinde imzaya açılan İstanbul Sözleşmesi'nin ilk imzacısı olan Türkiye, 20 Mart 2021 tarihinde Cumhurbaşkanlığı kararıyla çekildiğini duyurdu. 1 Temmuz 2021’de ise resmi olarak ayrılan ilk ülke oldu. Sözleşme, şiddetle mücadeleye dair bugüne kadar hazırlanmış en kapsamlı uluslararası sözleşme olurken, Türkiye 24 Kasım 2011’de parlamentosunda onayladığı İstanbul Sözleşmesi'ne 10 yıl boyunca taraf oldu. İmzalanmasının ardından sözleşmede yer alan ilkeler bağlamında 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun hazırlandı ve şiddetle mücadelede önemli bir kanun olan 6284 sayılı kanun 20 Mart 2012 tarihinde çıkarıldı. Ancak aradan geçen 10 yılda ne sözleşme yürürlüğe girdi ne de erkek şiddetine karşı koruma sağlaması gereken devlet mekanizmaları işletildi.
YÜRÜTMEYİ DURDURMA TALEBİ
Tek taraflı çekilme kararını tanımayan kadınlar, Türkiye'nin dört bir yanında sokaklara dökülerek, sözleşmeyi savundu. Ancak kadınlar, polis şiddetine maruz kaldı, onlarca kişi gözaltına alındı, haklarında dava açıldı. Sanal medyada "İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmiyoruz" etiketiyle binlerce paylaşım yapıldı. Çekilme kararının ardından kadın örgütleri, barolar ve muhalefet partileri Danıştay'da yürütmenin durdurulması ve kararın iptali talebiyle dava açtı. Her platformda “İstanbul Sözleşmesi’ni anlatıyoruz”, “Sözleşme bizim, vazgeçmiyoruz” ve “İstanbul Sözleşmesi’ni uygula” denilerek, mücadele sürdürüldü.
Kadınların eylem ve etkinlerinin yanı sıra Danıştay'a yapılan başvurularda, kararın hukuken hükmünün olmadığı, Türkiye'nin kanunla yürürlüğe giren uluslararası bir sözleşmeden Cumhurbaşkanlığı kararıyla ayrılamayacağı, kararın ayrıca Meclis iradesini yok saydığı belirtildi. Danıştay savcılarının bugüne kadar sunduğu mütalaalarda ise Cumhurbaşkanlığı işleminin hukuka uygun olmadığı yinelendi.
Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) gönüllüsü Özgül Kapdan, çekilme kararından bu yana ülkede bir yılda yaşanan gelişmelere ve süren mücadeleye ilişkin konuştu.
‘YASALARA DOKUNMA UYGULA’
Sözleşmenin önemine dikkati çeken Kapdan, “Cinsiyet eşitliği sağlanmaksızın, bu konuda bütüncül politikalar uygulanmaksızın şiddetin önüne geçilmesi mümkün değil. Sözleşme, temel insan hakları zemininden hareket edilmesi açısından kritik bir öneme sahip. Türkiye’de yasalar yeterli, yeter ki uygulansın. Onun için EŞİK olarak ‘Yasalara dokunma uygula’ diyoruz. Bu davanın da aslında sözleşmenin önemini aşan bir anlamı var. Hukuksuz bir karar öncelikle. Bu hukuksuzluğa ‘dur’ denilmesi açısından yürütmenin durdurulması ve kararın iptaline ilişkin çıkacak karar, ülkenin adaletle ilgili bulunduğu nokta itibariyle çok önemli. 'İstanbul Sözleşmesi'ni savunuyoruz' diyen çok sayıda kadın ve erkek olduğunu biliyoruz. Pek konuşulmuyor ancak bir takım araştırmalar yapılıyor, kadın hareketine destek oldukça yüksek. Çünkü kadın hareketi yıllardır canla uğraşıyor” dedi.
İMZALAYAN DA ÇEKİLEN DE AYNI İKTİDAR
Sözleşmesi’nin AKP iktidarı tarafından övgü ve alkışlarla İstanbul’da imzalandığını ve 10 yıl sonra aynı iktidar tarafından bir gece çekildiğini hatırlatan Kapdan, İstanbul Sözleşmesi’nin bir ayıbı kapatmak için imzaladığını ifade ederek, ekledi: “Türkiye, sözleşmenin üzerinden çok geçmeden ve uygulanması için herhangi bir ciddi adım atılmadan, aynı iktidar tarafından ilk çekilen ülke oldu. Sözleşmenin imzalanmasının ardından muhafazakar çevrelerin itirazları vardı fakat bu çok yüksek sesle duyulmuyordu. İktidara yakın bu kesimler, çeşitli platformlarda ve ortamlarında sözleşme aleyhine konuşuyordu. Sözleşmenin kaldırılmasına dair ilk ciddi adım AK Parti Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş’un katıldığı bir televizyon programında sarf ettiği ‘Nasıl usulünü yerine getirerek imzalanmışsa, usulünü yerine getirerek sözleşmeden çıkılır’ sözleriyle verildi.”
KADINLARA AÇILAN SAVAŞIN SİMGESİ
Tartışmaya açılmasına karşı EŞİK’in sözleşmenin uygulanması, denetlenmesi ve işlevinin yerine getirilmesi için Meclis’i göreve çağırdığını belirten Kapdan, “Taleplerimizi 5 madde de özetleyerek, yetkililere ve TBMM Başkanı’na seslendik. Çünkü İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik karalama kampanyası, kadınların hayatına kasteden, eşit ve özgür bir hayat sürmelerine karşı açılan bir savaşın simgesidir. Bu karalama kampanyalarına son verilmesi konusunda, TBMM Başkanlığı’nı ve TBMM’yi göreve çağırdık. İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması konusunda TBMM’nin de sorumluluğu, politika oluşturucu ve denetleyici görevleri bulunduğunu hatırlattık. Bu görev aynı zamanda ‘Herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa’ya sadakatten ayrılmamayı’ içeren milletvekili yemininin de bir gereğidir. İstanbul Sözleşmesi’nin bütüncül politikalar bağlamındaki 7. maddesi ve ‘İzlemede parlamentonun rolü’ başlıklı 70. maddesi, sözleşmenin uygulanmasında parlamentonun önemini ortaya koymaktadır” diye belirtti.
‘ESAS MESELE SÖZLEŞMENİN SAVUNDUKLARI’
Avrupa Birliği’ne (AB) üyelik görüşmelerinin devam ettiği 2011 yılında AKP’nin biçimsel bir özgürlük ve demokrasi havası estirmeye çalıştığını belirten Kapdan, “kalfalıktan ustalığa geçiş” döneminde kadın hareketinin de mücadelesiyle sözleşmenin imzalandığını dile getirdi. O dönem mevcut iktidarın daha geniş toplumsal kesimleri etrafından tutacağı, ikna edeceği bir zemin olduğunu kaydeden Kapdan, “İktidar da görünürde attığı adımlarla bunu yapmaya çalışıyordu. Bugün ise ekonomi, iç ve dış siyasette gelinen noktada iktidar, tersine bazı kesimlerle ittifakını güçlendirme kaygısıyla hareket ediyor. Kısaca tek adam, tek parti yönetimi gerici, bir politik rejim kurma hedefine bağlı olarak yeni bir topyekun saldırı süreci başlatmış durumda. İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddetin cinsler arasındaki eşitsizlikten kaynaklandığını söylüyor. Esas mesele sözleşmenin kendisi değil bunun ideolojik arka planında sözleşmenin savunduğu eşitlik fikrine dayanmasıdır” ifadelerini kullandı.
‘MAKBUL KADIN’ PROFİLİNE ENGEL
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan sorunların başında şiddet geldiğini belirten Kapdan, “Cinsiyetler arasındaki güç ilişkilerinden kaynaklı şiddet doğar. Bu yüzden devletlerin öncelikli görevi politikalarla toplumsal adımların atılmasını öngörmektir. Bu nedenle esas mesele eşitlik fikriyatıdır. Baktığımızda iktidar, itaat eden, çocuk doğuran, onları büyüten ve kocalarına bakan cinsiyet rollerini kabul eden kadınlar istiyor ve böyle bir toplum hayali kuruyor. Buradaki itaat kelimesi çok önemli. İtaat ve eşitlik sözcükleri yan yana olmuyor. Bu yüzden İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkıyorlar. Sözleşmeyle ilgili en sık duyduğumuz ve öne çıkarılan kısmı ‘eşcinselliği teşvik ediyor’ söylemi en kolay argüman olarak önümüze çıkıyor” dedi.
Sözleşmenin çekilme kararından önce “aileyi yıkıyor” şeklinde çeşitli çevrelerce hedef gösterildiğini anımsatan Kapdan, kadınların çekilme kararına karşı verdiği mücadeleye değindi. Karara sadece kadınların değil baroların, siyasal muhalefetin, sivil toplum örgütleri ve sendikalarında karşı çıktığını anımsatan Kapdan, yürütmeyi durdurma taleplerinin reddedildiğini ancak fesih kararının iptaline ilişkin bir kararın henüz çıkmadığını söyledi. Kapdan, “Fesih kararının iptali istemiyle açılan davaların esası Danıştay 10. Daire tarafından görülmüştür. O süreçte EŞİK tarafından yapılan çağrı üzerine Türkiye’nin her tarafından 73 barodan kadın avukatların katılımı ile 810 kadın avukat ve diğer çağrılara katılanlarla birlikte 1000’i aşkın avukat, İstanbul Sözleşmesi'ni savunmak için Ankara’da bulundu. Sözleşmenin feshinden bugüne aslında, sözleşmenin ne kadar benimsendiğini gördük. Taraf olduğumuz süre içinde bildiğinden çok daha geniş kesimler tarafından sahiplenildi” diye belirtti.
OLUMSUZ KARARDA AYM’YE TAŞINIR
Sözleşmeden çekilmenin aynı zamana uluslararası hukuktan kopmak anlamına geldiğini ifade eden Kapdan, şöyle dedi: “Mesele sadece İstanbul Sözleşmesi değil. İstanbul Sözleşmesi iptal edilirse bütün uluslararası sözleşmelerin iptal edilmesinin önü açılır. Zaten bunun nüvelerini görüyoruz. İktidar, 6284 sayılı yasa içinde bazı tartışmalar yürütüyor ve çocuklara karşı cinsel suistimal ve istismarı tamamen ortadan kaldırmaya yönelik bir sözleşme olan Lanzarote Sözleşmesi’ni de tartıştırıyor. İstanbul Sözleşmesi Anayasaya aykırılık ilkesinin yanı sıra bir ülkenin yarısının haklarıyla ilgili bir karardır. Danıştay’dan ne karar ne çıkarsa çıksın biz kazandık diyebilirim. Eğer olumsuz bir karar çıkarsa da Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) davanın görüşülmesini talep edeceğiz.
İstanbul Sözleşmesi sadece mahkeme salonlarında konu edilen bir yasa olarak düşünülmemesi gerekiyor. İstanbul Sözleşmesi hayatımızla ilgili en doğru yolu gösteren bir sözleşme ve doğrudan hayatımızla ilgilidir. Yani doğamıza nasıl sahip çıkıyorsak, hiçbir hiyerarşi yapmadan bütün haklarımızı savunan İstanbul Sözleşmesi’ni bilmemiz ve savunmamız gerekiyor. Daha da önemlisi bundan sonra yaşayacağımız ülkenin nasıl bir ülke olacağına dair de bir işarettir. İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması aynı zamanda laik ve demokratik bir ülkede yaşamaya karşı bir tehdidi de getiriyor. Bu tehditte karşı itirazımız varsa İstanbul Sözleşmesi’ne herkesin sahip çıkması lazım.”
MÜCADELE DEVAM EDİYOR
İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçemeyeceklerinin altını çizen Kapdan, “Eşik olarak 90’a yakın açıklamamız oldu. 1 Temmuz’da EŞİK’in de aralarında bulunduğu kadınlar, ‘Sözleşmeden vazgeçmiyoruz’ şiarıyla büyük bir eylem düzenlendi. Kadınlar, polis barikatını yıkarak itirazlarını yükselttiği büyük bir eylem gerçekleşti. Daha sonra Danıştay’da 200’ün üzerinde dava açıldı. Bireysel dava açanların yanı sıra sivil toplum örgütleri, hukukçular, emek ve meslek örgütleri de dava açtı. Yine Danıştay önünde basın açıklamaları yapıldı. Mücadelemiz devam ediyor” dedi.
MA / Esra Solin Dal