DİYARBAKIR - Kamerasının yönünü dağlara çeviren Halil Uysal (Dağ), kısa ömründe çektiği 6 film ile Kürt sinemasında yeni bir yol açtı. Dağ’ın filmlerinin mihenk taşı olduğunu söyleyen sinemacı Ardin Diren, "Halil Dağ, Kürt sineması için bir Kutup Yıldızı’dır" diyor.
Dünyadaki "Gerçekçi Sinema" olgusunu Kürt sinemasıyla buluşturan en önemli isimlerden biridir Halil Uysal (Dağ). Bir gazeteci olarak yönünü çevirdiği dağlarda gördükleri karşısında etkilenen Dağ, "Sinemacı olarak dağa gelmedim ama eğer buradaki yaşamdan da sinema çıkartamazsam ben borçlu olurum" diyerek eline kamerayı alır. Ortaya çıkarttığı eserlerle Kürt sinemasına "Dağ Sineması"nı kazandırır ve Kürt gerçekliğini yaşadığı alanın en derinlerinden anlatmaya başlar.
'BENİM DE ONLARA VERECEK BİR ŞEYİM OLACAK'
Yönünü dağlara verirken kendiyle buluştuğuna inanan Dağ, köklerine, Serhat'a, Ararat'a doğru yola çıkar ve bu yürüyüşü kadrajına almayı hayal eder. Dağ, bu hayalini şu sözlerle kaleme alır: "Şimdiye kadar bende eksik kalan bir türlü karşılığını veremediğim tek şey kuzeyin dağları ve insanları oldu. O dağlara ve orada yaşayanlara henüz borcumu ödemedim. Onlardan ve o mekanlardan çok şey aldım. Ama bir türlü istediğim biçimde karşılığını veremedim. Fotoğraf makinem ve kameram dağları ve gerillasını çok zaman fotoğrafladı. Ama kuzey girmedi henüz kadrajlarıma. Şimdi oraya borcumu ödemek için gidiyorum. Kuzeyin dağları, taşları, akarsuları, gerillaları beni bekliyor. Yıllardır beni bekliyor. Ancak yola çıkabildim. Geç de olsa borcumu mutlaka ödeyeceğim. Çünkü ben o dağlardan ve o insanlardan eşsiz bir hayatı armağan aldım. Ve onlar için de görevimi yerine getireceğim. Benim de onlara verecek mutlaka bir şeyim olacak."
Dağ, geride yönetmenliğini yaptığı filmleri ve yarım kalan “Kuzey Günlükleri”ni ardından bırakarak, 1 Nisan 2008'de Besta Bölgesi’nde yaşamını yitirir.
'KİŞİLİĞİNİN DAĞLARDA OLUŞTUĞUNU SÖYLÜYOR'
Halil Uysal'ı (Dağ) ve sinemasını ölüm yıldönümü sebebiyle sinemacı Ardin Diren ile konuştuk. Halil Dağ'ın ve sinemasının anlatılması gerektiğine işaret eden Diren, "1995 yılında Avrupa'dan Kürdistan dağlarına doğru bir yolculuğu başlıyor. Aslında ilk dönemler sinemacı kimliği çok yok. Süreç içerisinde gelişen bir boyut. Dağa giderken gazeteci olarak başlıyor bu yolculuk ama yavaş yavaş dağlarda kendi değimiyle kişiliğini kazanıyor. Kendisi de kişiliğinin dağlarda oluştuğunu söylüyor. Dağların doğası, gerçekliği içinde şekilleniyor. Direniş, teslimiyet, ihanet gibi birçok şey görüyor ama bir taraftan da bunun içinde yaşıyor. Savaşçı olarak gözlemleri zamanla bir görüntüye döküyor, kadraja sığdırıyor zamanla dağlarla bir olmanın etkisiyle 'Dağ' soyadını alıyor" diyor.
Dağ'ın Kürtler ve bu topraklar için önemli bir metafor olduğunu söyleyen Diren, dağların Kürtler için bir yaşam ve direniş alanı olduğunu Halil Uysal'ın da bunun içinde olduğunu belirtiyor.
'DAĞDA OLAN YOLCULUĞUNU SİNEMAYA TAŞIYOR'
Yolun da Uysal'ın sinemasında bir öteki metafor olduğunu dile getiren Diren, şöyle devam ediyor: "Yol metaforu da Halil Dağ'da çok belirgindir. Günlüklerinde, röportajlarında buna dikkat çeker. Kürtlerin ilk defa Dağ ile özgürlük mücadelesiyle bir yol bulduğunu ve bu yolda gittiğini, geliştiğini, olgunlaştığını, bir boyut kazandığını anlatıyor. Halil Dağ'da bu yüzden yol ve dağ metaforu büyük önem kazanıyor. Bu yüzden kendi yoluculuğunu anlatıyor, dağda olan yolculuğunu. Zamanla gerillayı kadraja alma yolcuğu başlıyor. Zamanla gazeteci kişiliği bir sinemaya evriliyor ve Dağ sineması kavramı gelişiyor. Tek başına yapmıyor ama buna öncülük ediyor."
Gelişen Dağ Sinemasının şehirlerde sinema yapan insanlar ve izleyicilerde farklı bir etki bıraktığını da sözlerine ekleyen Diren, Kürt sineması için hala devam eden tartışmaya katkılar sunduğunu belirtiyor.
BERİTAN EN ÇOK İZLENEN FİLM OLDU
Halil Uysal'ın sinemasının Kürt sineması için bir mihenk taşı olduğunu vurgulayan Diren, "Kamerası, kadrajı baktığı açı önemliydi. Biraz belki de özeleştirel yaklaşmak gerekirse şehirlerde yaşayan yönetmenlerin bu kadar fazla ürün ortaya koyamadı. Bu noktada Beritan filmi şuana kadar bilinen rakamlara göre Kürdistan'da en çok izlenen film oldu. 2 milyon gibi bir rakam veriliyor. Yani Kürtler arasında en çok bilinen, yayılan, korsan baskılarla her eve giren bir film. Halil Dağ, şunu söylüyor; Bu bir gerilla filmidir, gerilla filmi de onun yaşam tarzına göre bilinmesi ve dağıtılması lazım. o bu filmi yasalar ve kanunlar üzerinde değerlendiriyor. Halil zaten o dağlarda, özürlük aşkı ve bilinciyle hareket edip kendi sanatına yaklaşıp bunun estetiğini nasıl oluşturabilirim diye soran, dert eden ve halka ulaştırmaya çalışan bir şahsiyet" diyor.
Halil Uysal'ın edebiyatçı kimliği de olduğunu ve sinema ile bunu buluşturduğunu söyleyen Diren, sinemasının alt yapısını edebiyatla da kurguladığını dile getirdi.
GERÇEKÇİ SİNEMANIN TEMSİLCİSİ
Dünya sinemasında İtalya'da Musoloni döneminde "Yeni gerçekçilik", Fransa'da "Yeni dalga" Brezilya'da ise "Yeni Sinema" akımı ile kameranın yönünü halka çevrildiğini hatırlatan Diren, dağda yapılan sinemanın da bundan bağımsız olmadığına işaret ederek, "Dağda yapılan sinema da bundan bağımsız değildi. Bunların takipçisi olan bir gelenek ile yola çıkıp gerilla hareketlerinde olmayan bir şeyi ortaya koydu. Halil Dağ'ın ortaya koyduğu örnekler sadece Kürt sineması içerisinde değil dünya sineması içerisinde de tek olan örneklerdir" diye belirtiyor.
BİR ARKEOLOG GİBİ...
Diren, Beritan filmi üzerinden ele alındığında Halil Dağ'ın bir arkeolog gibi Kürt kültürünü, karakteristik özelliklerine (direnişçi,özgürlükçü, işbirlikçi) yoğunlaştığını söyleyerek, "Aslında o kazı sahnesinde Kürt kadınının direnişçi rolünü ortaya çıkartıyor. Dağda var olan tabuları da kırıyor. Ne yaşanıyorsa, tüm gerçekliğe zarar vermeden tüm çıplaklığıyla bunu öyküye dönüştürerek anlatıyor. Bu yönüyle bakıldığında salt propaganda filmi olarak değerlendirmek haklı eleştiri olmayacaktır" vurgusunu yapıyor.
Halil Dağ'ın Kürt sinemasına "Kürt sineması düşünce eksikliği yaşıyor" eleştirisini getirdiğini ve film pazarına karşı bir tepkisinin olduğunu sinemasını da bu çerçevede oluşturduğunu hatırlatan Diren, "Yıllardır Kürtler Türkiye sineması içinde ezilen, teslimiyetçi, mağdur, hor görülen bir pozisyonda duruyordu. Dağ, buna karşı duruyor ve direnişçi Kürdü de anlatmaya başlıyor. Bu kimliği sinemaya yansıtıyor. Kürt kimliğini çok iyi anlayabilmiş ve bu kimliği sinemaya kazandırmıştır. Bu yönüyle Halil Dağ'ı Garcia Lorca'ya benzetmiştim. Lorca ispanya savaş dönemlerinde kendi yüzünü halka çevirir ve köylere gidip tiyatro yapmaya çalışır. Bu yönüyle Yılmaz Güney'in 'Halkın sanatçısı halkın savaşçısıdır' söylemini sinemada yaşatmak Halil Dağ'a nasip olmuştur. Halkın sanatçısı, savaşçısı olmak sözünü şiar edinmek, halkının yanında olmak yüce bir düşünce. Belki de gerçek sanatın bu olduğunu söyleyebiliriz" diyor.
SİNEMANIN YOL GÖSTERİCİSİ
Her sinemacının kendine örnek aldığı bir isim olduğunu Kürtler için de bu anlamda en önemli isimlerden birinin Halil Uysal olduğuna işaret eden Diren, bu durumu şu sözlerle dile getiriyor: "Halil Dağ da bizim için bir Kutup Yıldız'ı. Hani karanlıkta kaybolursun da bir yıldız sana yol gösterir ya Halil Dağ Kürt sinemasının Kutup Yıldızı, yol gösteren biri. Biz sinemacılar için de O'nun gösterdiği yolda yürümek ve kendi yolunu bulmak önemli. Yarattığı gelenek devam edecektir."
MA / Dicle Müftüoğlu