DİYARBAKIR - Geçmişte yaşanılanların insanları etkisi altına aldığını ve gelecek adına da baskı altında tuttuğunu söyleyen Yönetmen Veysi Altay, bölgede yaşananlara ilişkin disiplinli bir hafıza kurma çalışmasının olmadığını vurguladı.
Diyarbakır’da Ortadoğu Sinema Akademisi Derneği tarafından bu yıl 8-12 Mayıs tarihleri arasında 7’ncisi düzenlenen FilmAmed Belgesel Film Festivali programı kapsamında Mardin’in Dargeçit ilçesinde 1995 yılında 4’ü çocuk 7 kişinin kaybedilme olayına ve onların kemiklerine ulaşmak için amansız bir mücadele veren ailelerin hikayelerini konu alan “Bîr (Kuyu)” filmi de gösterildi. Mezopotamya Ajansı’na (MA) konuşan filmin yönetmeni Veysi Altay, bir halkın geleceğinde önemli bir yer alan yaşanmışlıkların kaydedilmesi (arşivlenmesi) noktasında ciddi eksiklerin olduğunu vurguladı. Geçmişte yaşananların insanları etkisi altına aldığını ve gelecek adına da baskı altında tuttuğunu söyleyen Altay, yüzleşmenin önemine işaret ederek, bunun içinde hafıza çalışmalarının önemini anlattı.
DİSİPLİNLİ HAFIZA ÇALIŞMASI
Bugüne kadar disiplinli bir hafıza kurma çalışmasının içinde olunmamasının nedeninin uzun yıllara dayalı bir düşüncenin olmamasına bağlayan Altay, “Günübirlik üretim ve çözümler arayışında oluyoruz. Yapılan çalışmalarda birbirinden kopuk bir veya birkaç yerde merkezileştirilmediği için ise dediğim gibi düzensiz bir şekilde yapılan arşivlerde zamanla ortadan çeşitli nedenlerden dolayı kayboluyor. Bu konuda enstitü, akademiler yanı sıra özellikle bu iş için çalışacak insanlara ihtiyaç var. Herkes bireysel olarak arşiv tutar, sonra o arşiv kaybolur. Ya da gözaltına alınırsın arşivin de alınıp götürülür. Arşiv diye bir şey ortada kalmaz” diye konuştu.
‘SİNEMACILARIN CİDDİ EKSİKLİKLERİ VAR’
Sinemacıların görevi arşiv oluşturma olduğunu söyleyen Altay, “Kürdistan’a baktığımıza 90’lı yıllarda köy yakmalar, faili belli cinayetlerin yanı sıra birçok trajik olay ve direniş yaşanmasına rağmen elle tutulur bir arşivden söz edemiyoruz maalesef. Bu da kendimize yapacağımız en büyük özeleştiri olması gerekiyor. Bu konuda sinemacıların da çok ciddi eksiklikleri var. Örnek görsel arşiv olduğunda ileriki dönemlerde Kürt sinemacılar mutlaka kullanacaklardır. Sinemacının görevi hem arşiv oluşturmaktır. Hem de var olan arşivi tarayıp oradan bir şeyler çıkarmaktır” dedi.
‘ÇAĞIN DİLİ GÖRSELDİR’
Çağın dilinin görsel dil olduğunu belirten Altay, şunları ifade etti: “21 yüzyılda görsellik bir halkın kendini anlatma konusunda çok önemli bir yer edinmiştir. Bununda öncülüğünü kim yapar elbette ki sinemacılar ve gazeteciler yapar. Gelecekte bu olaylar üzerine araştırma, inceleme yapacak insanların doyurucu bilgiler ve malzeme edinebilmesi için yeterince bir arşiv oluşturabildiğimiz açıkçası söylenemez. Bundan sonra bir an önce bu konuda çalışmalara başlanılması gerektiği fikrindeyim.”
‘UNUTTURMA POLİTİKALARI’
Geçmişin unutulmasını dayatan politikaların varlığına değinen Altay, unutmaya ya da yanlış hatırlamaya yönelik bilinçli politikaların yapılabileceğine dikkat çekti. Altay, “Hafıza çalışmaları içerisinde olunmadığı vakit Kürt halkının hafızası oluşturulmadığında, başkaları bu kez yanlış bir hafıza oluşturarak gelecek nesilleri yanlış algılar içerisine hapseder. Bundan dolayı ciddi anlamda geçmiş ve geleceğe önem vermemiz gerekir” şeklinde konuştu.
‘YÜZLEŞME VE HESAPLAŞMA İYİLEŞTİRİYOR’
Latin Amerika'daki askeri diktatörlükler ve Güney Afrika'daki ırkçı rejimlerin çözülüp çökmesiyle geçmişle hesaplaşma ve yüzleşme süreçlerinin başladığını anımsatan Altay, bunun travma geçiren toplumun ruh hali üzerinde kısmen de olsa iyileştirici etki yarattığını söyledi. Bir daha asla deniliyorsa bugüne kadar yaşanmıştan daha iyi olan bir gelecek talep ediliyorsa geçmişle yüzleşmek gerektiğini söyleyen Altay, “Daha açık, daha özgür daha insanca bir gelecek istiyorsak onu kurmanın yolu yüzleşmekten geçer ve bunu geçmişle şikayeti olan herkesle yapmak, alınan mesafeyi de geleceğin asıl dinamiği haline getirmek gerek” diye belirtti.
‘RAHATSIZ ETMELİYİZ’
Birilerinin rahatsız olması gerektiğinin altını çizen Altay, şunları söyledi: “Yüzleşme ile devletleri ve katliamlarda yer alan failleri, dolaylı ya da doğrudan bu cinayetlerde parmağı olanları rahatsız etmeliyiz. Bu rahatsızlıkları yaratarak toplumun genel rahatsızlığını ortadan kaldırmaktır. Bu kapsamda kayıplarla ilgili yaptığım tüm çalışmalarımda birilerini rahatsız etmek üzerinde kurguladım. Bu belge filmi izleyenler rahatsız olmalı, yaşananları sorgulamalı, çünkü burada herkesin bir payı var. Burada sadece devleti suçlamak ne kadar doğru? Biz yeterince buna karşı çıkamamışsak, buna karşı yeterince örgütlenip engelleyememişsek toplumsal olarak hepimiz bu işin sorumlusuyuz. Bu coğrafya, Kürtler, Kürt anneleri çok fazla rahatsız edildi. Geçmişle yüzleşme, rahatsız etmekten geçiyor.”
MA / Lezgin Akdeniz