İZMİR - Kürt bir annenin aranan oğlu için verdiği mücadele ve yerleşmek zorunda kaldığı İstanbul’da, duyduğu her Türkçe kelime ile açığa çıkan travmayı anlatan “XOF (Ürperti)” filmi, uluslararası festivallerde yarışmak için gün sayıyor.
Kürt kentlerinde 90’lı yıllarda yaşananları bir annenin yaşadığı travma üzerinden anlatan kısa metraj bir Kürtçe film olan “XOF (Ürperti)” uluslararası festivallerde yarışmak için gün sayıyor. Cannes Film Festivali, Berlin Film Festivali, Tokyo ve Toronto’da 2018 yılında yapılacak festivallerde Yarışma Seçkisi’nde gösterilmek üzere gönderilen filmin senaryosunu Devliken Kelogirî yazdı. Yönetmenliğini Barış ve Sinema Derneği Başkanı Mutlu Şahin’in yaptığı XOF’un oyuncu kadrosunda ise, filmin çekildiği Mardin Kızıltepe’de yaşayan yurttaşlar yer aldı.
Başrolünde Kızıltepeli bir anne olan Saadet Denli’nin oynadığı filmde, senarist Devliken Kelogirî ve Vedat Dalmış, Halit Kurga ile birlikte Kızıltepeli çocuklar oyunculukları ile göz dolduruyor.
Yerli halk ve sinemacıların kolektif ortaklığı ile çekilen XOF’ta, oğlu Sabri’nin askerlerin eline geçmemesi için annesi Saadet’in verdiği mücadele ile birlikte İstanbul’a yerleşmesinin ardından yaşadığı travma anlatılıyor. Annenin oğlu ile birlikte İstanbul’a göç etmesinin ardından duyduğu her Türkçe cümlenin ardından askerlerin geldiğini sanarak oğlunu saklama çabasına girişmesinin yanı sıra bu travma ile hayatını kaybetmesi halinde topraklarına gömülmek isteğine dair vasiyeti konu ediliyor.
Gerçek bir hikâyeden alıntı olan ve 11 dakikalık sade kurgusu ile öne çıkan filmin müziği ise, Kızıltepeli bir grup annenin seslendirdiği Kürtçe bir ağıttan oluşuyor.
‘KENDİ HİKÂYELERİNİ FİLME ÇEKTİLER’
XOF filmini anlatan yönetmen Mutlu Şahin, 2011'de kurdukları dernekle Kürt illerinde yaşanan toplumsal olayları sanatsal bir şekilde kamuoyuna aktarmaya çalıştıklarını söyledi. Genel olarak toplumsal filmleri ele aldıklarını belirten Şahin, daha önce "Hipokrat" isimli kısa metraj film çektiklerini, bu filmle de Kürt illerinde eşitsiz sağlık politikalarını eleştirdiklerini hatırlattı.
Kürtlerin yanı sıra Alevilerin sorunlarına, sokak çocuklarına ilişkin de bağımsız filmler yaptıklarını paylaşan Şahin, filmlerin tamamını Kürtçe çekmeye çalıştıkları gibi derneği kurmalarındaki amacın da anadilde sinema yapmak ve teknik araç, gereç desteği sağlayabilmek olduğunu dile getirdi.
XOF filminde tüm karakterlerin Kızıltepe’de yaşayan yerli halk olduğunu söyleyen Şahin, oynayanların kendi hayatlarını filme çektiklerini belirtti. Çekimlerin iki ay sürdüğünü aktaran Şahin, "Bu film için profesyonel bir oyuncu götürseydik, yaşamadıkları için belki bu kadar iyi oynayamazlardı. Bundan dolayı Kızıltepe’de yaşayan halkı tercih ettik" dedi.
Aynı zamanda teknik olarak eksik kalınan yerlerde Kızıltepe halkının desteği ile karşılaştıklarını aktaran Şahin, "Mesela ışığımız eksikti. Hemen bulup getirdiler. Biz talep etmesek de eksiğimiz olduğunu duydukları anda araç, gereçleri evlerinden temin ediyorlardı. Bütün ihtiyaçlarımızı karşıladılar" diye konuştu.
HER TÜRKÇE SES DUYDUĞUNDA…
Filmde asker tarafından aranan aydın bir Kürt genci ve annesi üzerinden yola çıkılan bir hikayeyi ele aldıklarını söyleyen Şahin, annenin oğlunu askerlerin bulamaması için özel bir yer yaptığını belirtti. Şahin, filmde annenin köylerine asker baskını olduğunda Türkçe seslerden anladığını ve hemen oğlunu uyardığını söyledi.
Şahin, filmin hikayesinin örgüsünü şu sözlerle anlattı: “Anne Türkçe bilmiyor. 24 saat pencere önünde, damda oğlu için nöbet tutuyor. Köyde, uzaklarda Türkçe bir ses duyduğunda korkuyor. Çünkü onun için Türkçe ses duymak, köye askerlerin baskın yaptığı anlamına gelmektedir. Bu da onun için işkence ve katliam demek. Köyü boşaltmak demek. Bir gün aranan oğluyla birlikte İstanbul'a kaçmak zorunda kalıyorlar.
Anne köyünde yaşadığı travmayı İstanbul'da daha ağırını yaşıyor. İstanbul'da duyduğu her Türkçe sesten korkuyor ve ürperiyor. Oğlu 'Burası İstanbul herkes Türkçe konuşuyor geçti o günler' dese de, korkusu hiç geçmiyor. Ölene kadar devam ediyor. Ölmeden önce de oğluna vasiyet ediyor. 'Beni memleketime götür, orada defnet. Fakat mezarımın başında hiç kimse Türkçe konuşmasın. Sadece Kürtçe konuşup, ağıt yaksınlar. Türkçe ses duyduğum zaman mezarımda korkarım' Burada bir insan için ana dilinin ekmek, su kadar kutsal olduğunu, aynı zamanda bir başka dilin, bir başka anadile zulüm aracı olarak kullanıldığını anlatmak istedik."
‘90’LI YILLARA DÖNÜLDÜ’
Türkiye’nin OHAL ilanından sonra Kürt kentleri için 90’lı yılların Türkiye’sine geri döndüğünü de sözlerine ekleyen Şahin, “Kürtçe okullar kapatıldı. Cezaevlerinde insanlar Kürtçe konuştuğu için aylarca hücre cezası alıyorlar. Köylere baskınlar ve sürgünler hala devam ediyor. Sur, Cizre, Nusaybin'de yaşanan katliamlar hafızalardan silinmeyecek artık. Taybet Ana’nın günlerce cesedinin sokaklarda kalması unutulmayacak. Biz bu yaşanılanları insani boyutta anlatmaya çalıştık. Politika, siyaset yapmadık. Tarafsız bir şekilde anlatmaya çalıştık” dedi.
Asimilasyon politikalarının travmalara sebep olduğunu da belirten Şahin, çektikleri filmin sadece küçük bir kesit olduğunu kaydetti.
TÜRKİYE’DE KÜRTÇE FİLMELERE SANSÜR VAR
Filmi 1 Ocak’tan itibaren uluslararası film festivallerine göndereceklerini paylaşan Şahin, Kürtçe filmlerin yayınlanmaması için teknik sorunların ya da farklı kimi gerekçelerin bahane edilerek sansür uygulanmasından dolayı kimseyi meşgul etmek adına filmlerini Türkiye'de gösterime sokmayı düşünmediklerini de ifade etti.
MA / Ayşe Sürme