DİYARBAKIR - Kürt yönetmenlerin dört parçada çektiği filmler son yıllarda Kürtleri sinema alanında dünya ölçeğine taşırken, Türkiye’de sansür, yasak ve soruşturmalara maruz kalıyor. Yönetmen İlhami Bakır, Kürt sinemasının önüne konulan engelleri direniş rengine bürünerek aşmayı öğrendiğini söyledi.
Kürt yönetmenlerin dört parçada çektiği filmler son yıllarda Kürtleri sinema alanında dünya ölçeğine taşıdı. Kürt filmleri Cannes, Berlinale gibi önemli festivallere kabul edildi, ödüller aldı. Kürt yönetmenler sinema arenasında söz sahibi oldu, sinema eğitimi gören Kürt gençlerin sayısı arttı, onlarca belgesel ve kısa filmlerin yanı sıra uzun metrajlı filmlerin sayısı günden güne arttı. Bununla beraber Kürt sineması bir kurtuluş ve kendini anlatma aracına dönüştü.
Kürt sinemasının her geçen gün uluslararası festivalde daha çok filmle temsil edilmesine karşın Türkiye’de sürekli yasak, sansür ve soruşturmalara maruz kalıyor. Son olarak Documentarist tarafından İnsan Hakları Haftası kapsamında bu yıl 9’uncusu düzenlenen “Hangi İnsan Hakları Film Festivali”nin Diyarbakır ayağı yasaklandı. Festival kapsamında Kürt yönetmenlerin çektiği 10’a yakın filmin, “Teröre moral sağlayacağı” iddiasıyla Diyarbakır Valiliği tarafından yasaklandı. Yine “Bakur/Kuzey” belgeselinin yönetmenleri Çayan Demirel ve Ertuğrul Mavioğlu'na filmin gösterime girmesinden 2 yıl sonra “propaganda” suçlamasıyla dava açıldı.
‘KÜRT YÖNETMENLER ENGELLERİ AŞMAYI ÖĞRENDİ’
Festivalin yasaklanmasına ilişkin konuşan yönetmen İlhami Bakır, yasaktan anladıkları şeyin insan haklarının İstanbul’da serbest, Diyarbakır’da ise yasak olduğunu söyledi. Bakır, “Kürtler için insan hakları da yasak bu anlama geliyor” dedi.
Kürt yönetmenlerin ancak 21. yüzyılda kendi kimlikleri ve dilleriyle sinema yapmaya başladığını kaydeden Yönetmen Bakır, Kürt sinemasının baskı, sansür ve yasaklarla mücadele etmesini öğrendiğini ve önüne konulan tüm engelleri aşmayı bildiğini söyledi.
‘YASAKLI DİLİN FİLMİ POLİTİK OLUR’
Kürt kimliği, kültürü ve dili üzerindeki yüzyıllık asimilasyon politikalarını anlatan Bakır, şark ıslahat planı günlerinden bugüne kadar değişen hiçbir şeyin olmadığını vurguladı. TBMM’de yasaklanan Kürdistan kelimesine değinen Bakır, çözüm sürecinde de gördükleri gibi Kürtlere yaklaşımın hiç bir zaman samimi olmadığını kaydetti.
Yasaklanan bir dil ile çekilen filmlerin politik olacağını vurgulayan Bakır, “Kürtlerin dilinin, kültürlerinin, hatta fiziksel varlıklarının dahi bölgedeki devletler için çoğu zaman kendi başına bir tehdit unsuru olarak görülmesi bu dilde çekilen her filmi de politik bir film haline getirir. Kürt sineması, Kürtlerin farklı ülkeler içinde sürdürdükleri politik ve kültürel mücadeleler içinde dertlerinin beyaz perdeye yansıması olarak da görülebilir. Kürtler için sinema sadece bir sinema değil bir var olma mücadelesinin adıdır, bir politik alandır” diye konuştu.
‘ASİMİLASYONDAN HALEN MEDET UMULUYOR’
Demokratik Bölgeler Partisinin (DBP) seçimle kazandığı belediyelere KHK ile atanan kayyumlar ile birlikte yerel yönetimler politikasında ortaya çıkan değişimleri anlatan Bakır, “Kürt halkının geleceği için kadın, çocuk ve kültür kurumları çok önemlidir. Kayyumların gelmesi ile yaptıkları ilk iş kadın, çocuk ve kültür kurumlarının kapatılması. Kurumlar dönüştürüldü. Rojava devrimi ile Ortadoğu’da önemli bir güç haline gelen Kürtlerin dünya tarafından tanınan mücadeleleri sonucu fiziki olarak yok edemeyeceklerini anladılar. Ellerinde kalan tek argüman asimilasyon politikalarından sonuç almaktır. Bundan dolayı politikalarını Kürt kültürü ve dilini ortadan kaldırma üzerine kurmuşlar.”
‘KÜRT SANATÇILARIN BİNALARA İHTİYACI YOK’
Kültür ve sanat faaliyetlerinin binalara hapsedilmesinin yanlış olduğu değerlendirmesi yapan Bakır, mahallelerde birden fazla sanat evlerinin açılması ile daha fazla temas sağlanacağını kaydetti. Bakır, kayyum politikasının kültür ve sanat çalışmalarına olan etkisi sonucu bu alanda çalışmalar yapanların insanlar ile daha fazla iletişime geçmesini sağladığını aktardı. Kültür ve sanat çalışmalarına kapatılan binalara ihtiyaçlarının olmadığını söyleyen Bakır, binaların iktidar anlayışı ile inşa edildiği ve işleyişinin de yine iktidar etkisinden kurtulamadığını belirtti.
‘KADRAJ MAĞDURİYET YERİNE MÜCADELEYİ GÖRMELİ’
Yönetmen adaylarına tavsiyelerde bulunan Bakır, Kürt yönetmenlerin mağduriyet hikayelerinden kaçınması gerektiğini vurguladı. Bakır, “Doğru, mağduriyet yaşanıyor. Ancak buna karşı verilen bir mücadele de vardır. Bu mücadele mağduriyetin gölgesinde kalmamalı. Burada bir yönetmenin asıl görevlerinden bir tanesi de halka umut vermektir” dedi.
Türk sinemasında Kürt karakterlerin bilinçli bir şekilde alçaltıldığına dikkat çeken Bakır, bölgede çekilen filmlerde, namus sorunları ile boğuşan kültürsüz bir yığın tablosu ile karşılaştıklarını söyleyerek, “Gerçeğin ise Kürt kadının topluma öncülük ettiğidir. Topluma yol gösteren Kürt kadınının rolünü doğru bir şekilde yansıtmalıyız” diye konuştu.
MA / Lezgin Akdeniz – Devran Toptaş