ANKARA - Hindistanlı gazeteci-yazar Sanjukta Basu, “Müslüman kadınların sokaklara inmesi ve ülkenin laikliğini tehdit eden yasayı protesto etmesi, Hindistan’ın bağımsızlığını kazandıktan sonra gördüğü en muhteşem şey” dedi.
Hindistan Parlamentosu’nda geçtiğimiz Aralık ayında onaylanan “Vatandaşlık Değişikliği Yasası”na (Citizenship Amendment Act-CAA) karşı protesto olayları, ülkedeki Hindular ile Müslümanlar arasında çatışmalara dönüştü. Başkent Delhi başta olmak üzere Hindistan çapında süren yeni vatandaşlık yasası protestolarında, şiddet ve yaşam hakkı ihlalleri sıklıkla öne çıkıyor.
Protestolar sırasında Müslüman azınlıkların evlerine, dükkânlarına ve camilere yönelik şiddet artıyor. Delhi'nin bazı bölgelerinin yanı sıra Uttar Pradeş ve Karnataka eyaletlerinde yasaklanan gösterilere Müslüman halk katılımı yoğun oluyor. Protestolara Hindistan polisinin sert saldırıları sürerken, binlerce kişi gözaltına alındı. Eylemlerde şu ana kadar 50’den fazla kişi yaşamını yitirdi.
VATANDAŞLIK HAKKI
Pakistan, Bangladeş ve Afganistan'dan ülkeye gelen fakat sadece “Müslüman olmayan” mültecilere vatandaşlık hakkı tanıyan yeni vatandaşlık yasasını Hindistanlı muhalifler, yasanın dini inancı vatandaşlığın bir temeli haline getirdiği ve ülkenin laikliğe dayalı inançlar sistemine karşı olduğunu belirtiyor. Aynı zamanda azınlık karşıtı olarak tepki toplayan yasa, ülkede Hindu çoğunluk ve Müslüman azınlık arasındaki mezhepsel ayrıma dayalı olarak yıllardır süren gerginliği tetikledi.
Hindistan’ın kuzeydoğusunda bulunan Jafrabad ve başkentin Maujpur bölgesinde oturma eylemleri sürerken, Bharatiya Janata Partisi (BJP) lideri Kapil Mishra, CAA-karşıtı barışçıl protestoların sonlanmadığı halde polis tarafından sonlandırılacağını açıkladı. Bunun üzerine Hindistan halkı kitlesel bir şekilde sokaklara döküldü.
Hindistan’ın son on yılda yaşadığı “en büyük şiddet olayı” olarak tanımlanan olaylarda Hindistan polisi başkent Delhi’de sokağa inen Müslüman azınlıklara yönelik artan ırkçı saldırılarını teşvik etmekle ve yaralanan Müslüman yurttaşların tedavisini engellemekle suçlanıyor.
Hindistan Başbakanı Narendra Modi hükümetinin Hindi milliyetçi çizgi yaşananların sorumlusu olarak gösteriyor.
YARATICI EYLEMLER
Hindistan’da “çete linçi” olarak tarif edilen nefret saldırılarına maruz kalan azınlıkları ülkenin dört bir yanını dolaşarak ziyaret eden avukat ve gazeteci-yazar Sanjukta Basu ile ülkedeki gelişmeleri konuştuk.
Basu, Hindistan’da nüfusun yüzde 80’inin Hinduların, yüzde 14-15’ini Müslümanların ve kalanını Hristiyan ve diğer pek çok başka grupların oluşturduğunu söyledi. Basu, eylemlerde sanat performansları, kitap okumaları, halka açık dersler, dinler arası dualar ve birlikte yemek pişirmek gibi yeni ve renkli direniş yönetmelerine tanık olduğunu söyledi.
‘KİMLİĞİMİZ LEKELENMESİN’
Eylemler, şiddeti ve kitleselliği dışında ülkede bir ilke de sahne oldu; Müslüman kadınlar Hindistan tarihinde ilk kez eylemlerin en öndeki ve görünür yüzleri olarak sokaklara indi. Eylemlerde özellikle yoksul kadınlar, ezilen kastlar ve LGBTQ bireyler gibi Hindistan’ın en savunmasız grupları da yer alıyor.
Protestolarda ilk günden beri aktif yer alan Müslüman kadınların hem nicelik hem de nitelik olarak Hindistan’da süren eylemlerdeki rolüne dikkat çeken Basu, Hindi milliyetçisi Modi hükümetinin baskısına maruz kalan kadınların Müslüman azınlığın yüzde 70’ine yakının oluşturduğun söyledi.
Son eylemlere kadar Müslüman kadınların “Hindu çoğunluk tarafından kimliğimiz lekelenmesin” diye sustuğunu belirten Basu, şunları söyledi: “Müslüman bir kadın uğradığı ev içi şiddeti anlatmaktan hoşlanmaz, çünkü o zaman Hindular der ki ‘Bakın, Müslüman erkekler eşlerini dövüyor.’ Aslında bütün erkekler eşlerini dövüyor, ister Hristiyan, ister Müslüman, ister Hindu olsun. Ama ne zaman azınlık grupları temsil eden kadınlar bundan bahsedecek olsa, çoğunluk toplumu azınlık erkeklerine saldırmak için bir bahane elde etmiş oluyor. Bu nedenle azınlık grupları temsil eden kadınlar, ait oldukları azınlığın kimliğini korumak için nasıl şiddete maruz kaldıklarından, çalışmaya izin verilmemelerinden, evlerinden dışarı çıkmalarının yasaklanmasından söz etmezler.”
KADINLAR BAŞKALDIRIYOR
Eylemlerle birlikte Müslüman kadınların, ırkçıların ve polisin saldırılarına karşı korkularını aştıkları belirten Basu, ait oldukları Müslüman topluluklar içinde maruz kaldıkları baskıya da meydan okuduklarını söyledi. Basu, “Azınlık grupları temsil eden kadınların mücadelesi hem kıtalar-arası bir sistem olan patriarkaya karşı hem de kendi ülkelerindeki patriarkal-sömürgeci ulus devlete karşı olduğu için çok daha katmanlı ve zorlu” dedi.
Basu, şunları ifade etti: “Şu an Hindistan’daki devasa protesto tüm ülkenin dört bir yanında milyonlarca insanla sürüyor. Ulusal çaptaki bu harekette Müslüman kadınların sokaklara inmesi ve ülkenin laikliğini tehdit eden bir yasayı protesto etmesi, Hindistan’ın bağımsızlığını kazandıktan sonra gördüğü en muhteşem şey. Müslüman azınlık içindeki katı erkek-egemenliği içinde yıllardır çalışması yasaklanan, nefret suçlarına dair yaptığımız halk toplantılarında dahi evlerinde kapalı kalmaya zorlanan Müslüman kadınlar Hindistan’da ilk kez evlerinden çıkarak ülke çapındaki kitlesel bir protestoya katılıyor.”
Basu, Müslüman kadınların sokağa çıkmaya başladıkça, ülkedeki otoriter rejime karşı diğer kadınlara da ilham verdiklerini söyledi.
DAHA ÖNCE DIŞLANMIŞLARDI
Şu anda kadın hareketlerine ilham veren Müslüman kadınların daha önce ana akım feminist hareketler tarafından ülkede dışlandıklarını söyleyen Basu, mevcut protestolarda demokratik alandan hep dışlanan azınlık grupları temsil eden kadınların hak taleplerinin görmezden gelinmemesi gerektiğinin altını çizdi.
Basu, “Sınırların, ulusların, dinlerin ve ırkların hepsini aşan erkek egemenliğin Müslüman ya da Hindu diye ayrılmayan evrensel bir sistemdir. Her ülkede kadınlar kamusal alandan dışlanıyor. Tüm dünyanın azınlık grupları temsil eden kadınlarının karşısında bu var; çifte-patriarka. Kadınların önce evde, sonra ulusal düzeyde erkek-egemenliğe başkaldırmaları gerekiyor. Evet, azınlık grupları temsil eden kadınlar kendi topluluklarının kimliği için de savaş vermek zorunda, doğru. Ama aynı zamanda topluluğun imajı için kendi kişisel haklarını feda etmek zorunda değiller. Kadınlar bunu çok uzun bir tarih boyunca yapageldi ve şimdi bunu sona erdirmenin zamanı.”
‘ULUSLARARASI DAYANIŞMA GÜÇ VERİR’
Basu, özellikle Türkiye gibi Müslüman ülkelerinin kadınlarının, Hindistan’daki direnişin dinamiklerini doğru okumasının önemine dikkat çekti ve şunları söyledi: “Hindistan’da direnen Müslüman kadınlar çok uzun süredir çok kırılgan ve çok korkutulmuş bir yaşama maruz bırakıldı. Sokaklarda şu an süren bu hareketin en önünde çok cesurca direniyorlar. Onların sesini daha çok duyurabilmek şu an Hindistan’da direnen tüm Müslüman azınlık için çok önemli. Özellikle kadınlardan kadınlara yükseltilecek uluslararası bir dayanışma onlara güç verecektir. Kendi ülkenizde Hindistan’da direnen tüm azınlıklara dair bir farkındalık yaratıp onların yalnız olmadığını duyurmanız biz azınlık hakları savunucularına da güç verecek.”
MA / Eylül Deniz Yaşar