DİYARBAKIR - Ekonomik krizin yayıncılar üzerinde ciddi sorunlar yarattığına dikkat çeken Türkiye Yayıncılar Birliği 2'nci Başkanı Fahri Aral, Türkiye’de okuma yeterliliğinde bin kişiden sadece üç kişinin okuduğunu anladığını, bunun en büyük nedeninin anadilde eğitimin önüne konulan engel olduğunu söyledi.
Döviz kurundaki artışla birlikte günden güne derinleşen ekonomik kriz, yayın evlerini ciddi oranda etkiliyor. Gazete ve kitap kağıdının neredeyse tamamını ithal eden Türkiye'de yayıncılar, kur krizi nedeniyle ayakta kalmakta zorlanıyor. Türkiye Yayıncılar Birliği 2’nci Başkanı ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Fahri Aral, sektördeki krizin kültürel yaşama yansımalarının olumsuz olacağını kaydetti.
Yayıncılık sektörünün kağıtta yurtdışına bağımlı olduğunu belirten Aral, yayıncıların ithal edilen kağıda erişim sağlamakta zorlandığını, yabancı kitaplar için kur üzerinden ödenen telifler ile yüksek vergilerden kaynaklı büyük sorunların yaşandığına dikkat çekti.
‘SADECE KAĞIT DEĞİL’
Kağıdın yanı sıra bir kitabı meydana getiren tüm malzemelerin de ithal edildiğini ve maliyetin kazancını ortadan kaldırdığını söyleyen Aral, “Yayıncılıkta bizi etkileyen sadece kağıt değil. Kağıdın yanı sıra baskı teknolojisinde kullanılan boya, tutkal ve mürekkep gibi bütün malzemelerin ithal olmasından kaynaklı kitabın maliyeti, kazancı ortadan kaldırdı. Ayrıca Türkiye'de yayımlanan kitapların yarısına yakını çeviri kitapları oluşturuyor. Bu çeviri kitapların yayın hakları, döviz kuru üzerinden ödeniyor. Bu da dolara endeksli olduğu için maliyetler katlanmaktadır” şeklinde konuştu.
‘GİDİŞAT ÇOK KÖTÜ, VERGİLER KALDIRILMALI’
Ekonominin kötüye gittiğini dile getiren Aral, “Bakalım nereye kadar gidecek? Bu iş böyle geçici tedbirlerle olmaz. Böyle bir kaotik ortamda yapılacak olan kökten çözümlerdir. Ancak böyle bir umut da yok” dedi. Kitaplara konulan vergilerin yüksek oranlarda olduğunu söyleyen Aral, bu vergilerin aşağıya çekilmesi gerektiğini belirtti. Aral, “Mesela KDV oranı kitapta yüzde 18 civarında, bu çok büyük bir rakam. Bunun dışında yazara verilen ödeneklerden alınan vergiler yanında yazardan da kesilen vergiler var. Buna benzer birçok vergi, yayınevlerini ciddi derecede zor durumda bırakıyor.”
‘YAYINEVLERİ KAPANABİLR’
Kitap satışlarında son dönemlerde yaşanan düşüşe, kurdaki yükselişin eklenmesiyle sektörün çok ciddi sorunlar yaşadığına vurgu yapan Aral, “Kendi yağıyla kavrulan yayınevleri var. Bu işi cesaret ve ümitle yapıyorlar. Bir de büyük sermayenin destek olduğu yayınlar var. Banka yayınları ve diğer şirketler... Biz de bir üniversite yayıneviyiz. Üniversitemiz destekliyor bizi. Ama nereye kadar? Maliyetler artınca, nereye kadar sürdürülebilir? Bu bakımdan önümüzdeki günlerde bazı yayınevlerinin kapanabileceği söz konusu olabilir. Okur desteğiyle yayıncılar ve yayınevleri ayakta kalabilir. Yoksa öbür türlüsü maalesef kötü” ifadelerini kullandı.
‘EĞİTİM DURUMU İÇLER ACISI’
Türkiye’deki eğitim sisteminin çok kötü bir durumda olduğunu ifade eden Aral, şöyle devam etti: “Türkiye’de okuma kültürü zayıf olduğundan dolayı bilinç düzeyi farklılaşamıyor. Yakın zamanda yapılan bazı araştırmalar var. Okuma yetişkinlikleri verilerine bakıldığı zaman Türkiye içler acısı bir durumda. 72 ülke arasında sona doğru gidiyoruz. Elimde bazı rakamlar var. Öyle bir düşüş var ki bu matematikte yüzde 54.3, fen bilimlerinde yüzde 46.2, okuma yeterliliğinde yüzde 40’ varan bir düşüş. Bin çocuk üzerinde yapılan bir araştırma var. Matematiği gerçekten iyi anlayan binde 8, fen bilimlerinde yüzde 1. İşin feci tarafı okuma yeterliliğinde bin kişiden sadece üç kişi okuduğunu anlıyor. Bu bir facia, sadece üç kişi anlıyor. Bir ay önce Avrupa ülkeleri arasında yapılan araştırmada okulu bitiremeden terk eden öğrenciler arasında Türkiye 1’inci sırada. 4+4+4 garip bir sistem getirdiler, çocuklar hiçbir şey anlamadan bırakıp gidiyor.”
‘ANADİLDE EĞİTİM ŞART’
Okuma yeterliliğinin zayıf olmasının en büyük büyük nedenlerinden birinin anadilde eğitimin önüne konulan engeller olduğunu vurgulayan Aral, “Diyarbakır çok dilli, çok dinli, çok kültürlü kadim bir şehir. Bu anlamda bu şehrin ihtiyacına göre, talebine göre hareket edilmesi gerekir. İnsanların ana dili vardır. Diyarbakır’da insanların anadili Kürtçedir. Bu çocuğun anadili ile okuma kültürüne başlaması lazım. Anadilde eğitim mutlaka ama mutlaka olmalıdır. Anadilde eğitimin yanı sıra bunun yanında resmi dil de eğitim verilir. Ana diliyle masal okuması lazım, dünyayı öğrenmesi lazım. Daha sonra içinde yaşadığı devletin resmi diliyle bağdaştırabilir. Zaten ikisini beraber götürebilen çocuk başarılı olur. Okuma kültürü bu işte. Ama maalesef bugün bin çocuktan sadece üçü anlıyor okuduğunu. Bunun birçok nedeni var. Birincisi anadilde eğitim önündeki engeller, ikincisi eğitim sistemidir. Çocuğun kafasından anadilini köreltirseniz dünyayı algılayışı farklılaşır, zayıflar, uzun yıllar boyunca uyum sorunu yaşar. Evde annesiyle konuştuğu dilden sonra okulda önüne konulan kitapları anlamayan çocuğun sorunu kısa süreli değil, uzun yılları alıyor. Ama eğitimi anadilinde görse o kitabı anadilinde okusa dünyayı çok daha iyi anlayacak” dedi.
MA / Lezgin Akdeniz